"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yaşananlardan ders çıkarmak

Kâzım GÜLEÇYÜZ
04 Ağustos 2018, Cumartesi
Çeyrek asırlık süreçte cemaatler, sosyalleşme, müesseseleşme ve farklı alanlarda hizmetlerini çeşitlendirme süreçlerini yaşarken, ne yazık ki bilhassa ticaret ve siyaset eksenli tuzaklara düşmekten kendilerini muhafaza edemediler.

12 Eylül’den sonra el altından yapılan pazarlıklarla önü açılanlar, darbe ürünü ANAP iktidarı üzerinden son derece kaygan bir zemine sokuldular. Kendilerine sunulan ve hizmet mülâhazasıyla kabul ettikleri imkânların cazibesi, onları farkında bile olmadan, çıkış noktalarından çok farklı yerlere sürükledi. Araçlar amaç oldu.

Maddî imkânları arttıkça, ters orantılı bir şekilde, hizmetlerin ruhunu oluşturan ihlâs manası zayıflamaya, iç ahenk ve uyumlar bozulmaya, hizmet kardeşliğinin yerini kurumsal hiyerarşinin kuralları almaya, “ne pahasına olursa olsun büyüme ve başarma” hırsı Allah rızası için hizmet ve tebliğ şiarının yerine geçmeye başladı.

Cemaatler medyadan finansa, eğitimden sağlığa, iç ve dış ticaretten STK’lara... birçok alanda milyarlarca dolarlık yatırımlarla kurulan organizasyonlarla anılır hale geldiler.

Bu yapılar büyüdükçe kontrolü zorlaştı, hatta imkânsızlaştı. Entegre işleyen sağlıklı istişare mekanizmalarının kurulamayışı giderek büyüyen boşluk ve kopmalar meydana getirdi. Maksatlı ve ard niyetli sızmalara karşı etkili tedbirler alınamadı.

Hormonlu büyümelerin ne kadar zayıf, çürük ve dayanıksız olduğu, ard arda yaşanan ibretli örneklerde açıkça görülüyor.

Onyıllar önce tuzaklarını kurup sabırla pusuda bekleyenler, hazırladıkları şartları olgunlaştırıp harekete geçme zamanının geldiğine karar vererek düğmeye bastıklarında, bir anda herşey tersyüz oluyor.

Yolun başında açılan kapılar, geri dönüşe imkân vermeyecek şekilde kapatılıyor; yılların birikimleri insafsızca gasp ediliyor; dün el üstünde tutuluyor gibi gösterilen insanlar en olmadık itham ve iftiralarla amansız bir linç harekâtına hedef yapılıyor.

Bu tecrübelerden çıkarılması gereken çok ibretli dersler var. Umalım ki, o dersler çıkarılarak ve yaşanan acılar, yapılan hataların keffareti sayılarak yola devam edilsin.

“Musibet, geçmiş hataların cezası ve gelecek saadetin başlangıcıdır” gerçeğinin ışığında...

***

Scope: Hukuk herkese lâzım olur https://youtu.be/yAI8grsEOT8  @YouTube aracılığıyla

Okunma Sayısı: 5780
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-2

    4.8.2018 12:01:52

    Şu bir gerçek ki, sorgulamaktan ve özeleştiri yapmaktan, mihenge vurmaktan, kendimizle yüzleşmekten ne hikmetse korkuyoruz. Çünkü sorgulama, eleştiri, mihenge vurma hürriyetçi demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu yönetimlerde olur. Hani Hz. Ömer'e (ra) hata yaptığında sahabi (r.anhüm) "seni kılıcımızla düzeltiriz!" demişti. O gün kılıç vardı bugün onun yerinde medya ve kalem. Ne var ki sorgulama ve eleştiri, bugün, neredeyse terörist ve hainliğe eşdeğer bir cürüm gibi görülmekte olup kimse pek cesaret gösteremiyor. Korku, baskı ve dayatma ortamında hata yapma ihtimali daha yüksektir. Şu anda ülkenin getirildiği noktanın sebeplerinden birisi de budur. İstidat ve kabiliyetleri körelten yönetim sistemlerinde, ifade hürriyeti de kısıtlı olduğundan sorgulama ve eleştiriye kapalıdır. Hürriyetçi demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dönüşten başka çare yoktur.

  • Gündüz Alp

    4.8.2018 11:22:02

    Sayın Güleçyüz, yazınızın başındaki "12 Eylül'den sonra el altından yapışan pazarlıklarla önü açılanlar..." ifadesi bana, 16 Nisan referandumu ve 24 Haziran seçimi öncesinde, mevcut yönetime desteklerini açıkça deklare eden stk ve cemaatleri hatırlattı. Öyle ya ülkenin aleyhine olan bir gidişata niye destek veriyor ve bunu ilan ediyorlardı? Ehliyet ve liyakatın anlamını ve önemini herkesten daha çok bilen, ehl-i hak ve hakikat olan cemaat ve tarikatların, yönetimin zirvesinde aleni bir vaziyet alan nepotizm karşısında niye suskun kalsınlar değil mi? Yıllarca "hakkın hatırı âlidir" dersini kitlelere ders verenler, (Yeni Asya cemaatini hariç tutarsak) pratikte haklının ve hakkın yanında değil, güç ve iktidarın yanında konuşlanmadılar mı? Peki bunu niye veya neyin karşılığında yaptılar? Eğer şu vaziyet sorgulanmayacak ve özeleştirisi yapılmayacak ise nasıl ibret alacak, ne gibi bir ders çıkaracağız?

  • Hüseyin İlhan

    4.8.2018 06:22:41

    Rızai ilahiden sapıldığında tokat yeniyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı