"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bizim kültürümüze göre stres yönetimi

Kenan TAŞTAN
28 Ekim 2014, Salı
Bu köşeyi takip edenlerin malumudur; “Stres Yönetimi” kitabımız çıkalı daha bir ay bile olmadı. Kitap çok yeni olmasına rağmen stresle ilgili söyleyeceklerimiz daha bitmedi ve biteceğe de benzemiyor…

Günümüzde her türlü olumsuz duygu hastalık sayılır her ne hikmetse. Sıkıntı, üzüntü, karamsarlık, güvensizlik duyguları bu türdendir. Oysa kişinin işlevselliğini bozmayan, gündelik hayat içerisinde serpiştirilmiş olumsuz duygular her insanın zaman zaman yaşaması gerekli duygulardır. Daha farklı anlatımla sıkıntı normal bir duygu, anksiyete ise bir bozukluktur. Korku bir duygu, fobi ise bir hastalıktır. Karamsarlık olağan bir yaşam biçimi, depresyon ise hastalıktır… Fakat bu mühim ayrımların gündelik pratiğimizde fazla bir önemi yoktur.
Günümüz Ortodoks tıbbının tezgâhından yetişen biz hekimler çoğu kez öyle olması gerektiğine inandırıldığımız veya şartlarımız gereği ilaç yazmak, ilaç içinde teşhis koymak zorundayız. Böylece sıkıntıya anksiyete, üzüntüye depresyon, korkuya fobi, yaramazlığa hiperaktivite deriz ve bu durumda da haliyle ilaç yazarız. Peki, yaptığımız şey doğru mudur?
Oysa Müslüman doğu kültürünün sıkıntı ve stresle baş edebilmek için kendi referansları vardır ve bu referansların kullanılması halinde kişi hastalık boyutuna gelmeden bu yaşadığı olumsuz duygu ve düşüncelerden kurtulabilir. İşte bunlardan birkaç tanesi:
1) Hüsnü zan sahibi olmak: İnsan bu sayede hoşlanmasa bile başına gelen herhangi bir olayın arka planında kendisi için hayır olabileceğini düşünerek rahatlar…
“… Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için hayırlıdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için şerdir. Ve [bütün bunları] Allah bilir, siz bilemezsiniz. (Bakara, 216)  
2) “Duyduğunu aktarmak kişiye günah olarak yeter” prensibi: Güvenilir bir kaynak olduğunu düşünse bile olayları tetkik etmeden başkaları ile paylaşmamak ve bu sayede oluşabilecek yanlış anlamaların önüne geçmek kişinin ve yaşadığı çevrenin ruh sağlığı için çok önemlidir.
3) ”Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz” düsturu: Elindeki imkânlar çerçevesinde hayatını yaşamaya çalışan ve kendisinden daha iyi koşullarda yaşayan insanlarla kendisini kıyaslamadığı için kişi boşu boşuna kin, haset ve kıskançlık duygularını yaşamamış ve vehim denilen hastalığa tutulmamış olur.
4) “Ya hayrı söyle ya da sus” ilkesi: İnsanı insan eden, insanî olan meziyetlere sarılmasıdır ve bunun başında da doğru sözlü olmak gelir. Şu anda yaşanan sıkıntıların, boşanmaların, kavga ve darpların altında yatan en büyük etkenlerden biri; öfkeliyken ağza gelen her şeyin söylenmesidir.
5) “Olanda hayır vardır” prensibi: Kişinin başına istemediği bir şey geldiğinde ilk yaşadığı inkâr süreci ve ardından da isyan süreci kişinin o olaya karşı mücadele azmini köreltir. Normal şartlarda dayanabilecek gücü varsa bile bu gücün azalmasına sebep olur. Onun için “olanda hayır vardır” ilkesi ile hareket edenler hayattan hep lezzet alır ve huzuru yakalarlar.
6) “İşittik ve itaat ettik” kuralı: İnsan kendini yaradan Rabbinin kelamına ve onun kutlu elçisinin önerilerine kulak kabartır ve o doğrultuda yaşarsa kendini güvenilir ellere teslim etmenin huzurunu bir ömür yaşar.
7) Şükretmek: Şükür var olan nimeti ziyadeleştiren bir söylem-eylem olduğu için insanın iç huzurunu tesis eden bir haleti ruhiyedir.
8) Sabretmek: Sabır üç ayaklı bir sehpa gibidir. Hangi ayağı eksik olursa o sehpa ayakta duramaz yani işlevini yerine getiremez. Bu ayaklardan birincisi: “Taata karşı sabır” yani insanın salih amel konusunda usanç duymaması, nefsinin bütün itirazlarına, şeytanın bütün oyunlarına karşı taviz vermeden daima ilerlemesidir. İkincisi: “Masiyetten sabır” yani günah işlememeye karşı sabretmesidir. Üçüncüsü: “Musibete karşı sabır” ise, insanı bir imtihan sorusu olarak yoklayan ve onun manevî terakkisinde büyük rol oynayacak olan hastalıklara, musibetlere, kıtlıklara, yokluklara, ölümlere, ayrılıklara karşı sabır göstermektir.
9) Tevekkül etmek: İnsan ulaşmak istediği bir şey için elinden geleni yapar ve neticesini Allah’a havale ederse, her daim bunun huzuru içerisinde yaşar ve ruh sağlığını muhafaza eder.
Günümüz sorun çözme mantığına göre tek çözüm sorunu ortadan kaldırmaktır. Oysa bizim kültürümüze göre daha önce olmayan bir sorunun, mesela sıkıntının, üzüntünün, kaygının vs. hayatımızda bizzat ortaya çıkmış olması demek, her zaman psikolojik bir sorunumuz olduğunu göstermez. Yanlış bir algıyla, hatalı bir değerlendirme süreci ile karşı karşıya kalmış olabileceğimiz anlamına da gelebilir; yapmamamız gereken bir fiili yapmamızın veya yapmamız gereken bir davranışı yapmamamızın sonucunda da bu sıkıntıları yaşıyor olabileceğimiz anlamına da taşıyor olabilir. Bunun bizim terminolojimizde ki adı: “Şefkat tokadı” veya “İlâhî ikazdır” ve bu durumun meydana gelmesi kesinlikle kötü değil iyi bir şeydir.
Bu anlatılanlar doğrultusunda, yaşantılarında sıkıntı ve stres düzeyi fazla olan insanların ilk yapması gereken şey; başlarına gelen olayları yeniden değerlendirmek ve yaşamları ile ilgili düzenlemeler yaparken hayatlarına iyilikleri davet etmeden önce hayatlarında ki kötülükleri bertaraf etmek olmalıdır. Çünkü biz biliyoruz ki: “Def-i mazarrat, celb-i menafiden evladır.” Yani zararı bertaraf etmek, hayırları işlemekten daha evladır.

Okunma Sayısı: 2498
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı