"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Asıl güç şahs-ı manevinin gücüdür

22 Şubat 2018, Perşembe
“Şahs-ı Maneviyi Kıran Hususlar” başlıklı seminerde konuşan Rukiye Şahin, şahs-ı manevÎ hakikatinin bilhassa bu asırda daha ehemmiyetli olduğunu belirterek, insanın manevi bir şahsiyetin azası olmaya muhtaç olduğunu ve bununla dalÂlete karşı ancak direnebileceğini söyledi.

Yeni Asya Vakfı’nda her ay gerçekleştirilen programın bu ayki konusu “Şahs-ı Maneviyi Kıran Hususlar” oldu. Program, İstanbul Anadolu ve Avrupa hanım Yeni Asya okuyucularını buluşturdu. 

Programda, şahs-ı manevi ve gıybet alt başlıklarını ele alan Rukiye Şahin, şunları söyledi: “Şahs-ı manevi, bir şahıs olmayıp kendisine şahıs gibi muamele edilen cemiyet, cemaat gibi anlamlara gelir. Şahs-ı manevi hakikati bilhassa bu asırda daha ehemmiyetlidir. Bediüzzaman Said Nursi, ‘zaman cemaat zamanıdır’ içtihadının yerinde olduğunun ispatını insan fıtratından örneklerle izah ediyor. Şahs-ı manevinin insanın yaratılış gayesine giden yolda azami önem arz ettiğini, bu cihetle insanın manevi bir şahsiyetin azası olmaya muhtaç olduğunu ve dalalete karşı ancak şahs-ı manevi-i hakikatin direnebileceğini, böylelikle hem bir emir hem bir ihtiyacın karşılığı hem de rıza-ı İlahi yolunda geçilmesi muhakkak olan bir hakikatin kaybına sebebiyet vererek hem bu dünyayı hem ahireti hasarete uğratan gıybet gibi büyük bir günahtan ellerimizi ve dillerimizi uzak tutmaya mecburuz. Amelleri ateşe veren bir günah ile ancak aşağıların kullanacağı silahtan nefsimizi yüksek tutmalıyız. İnsaniyete ve mümine layık olan budur.”

Nur Talebesi tenkit etmez

“Şahs-ı manevi ve tenkit” alt başlığını inceleyen Ayşe Acar ise şunları söyledi: “Şahs-ı manevi ruhunun ortaya çıkmasına sebep olan en büyük (etken) takdirkârane uhuvvet ve muhabbettir. Bu ruhu dağıtan ve şahs-ı maneviden uzaklaştıran ve bunu hızlandıran ise kusur görme ve tenkit etmektir. Her insan farklı meşrepte yaratılmıştır. Huy ve karakterler farklı arzular istekler farklı. Kusursuz insan yoktur. Kusursuz dost arayan dostsuz kalır düsturuyla tenkit ettiğimiz, tenkit edildiğimiz mutlaka olmuştur olacaktır. Tenkit iki çeşittir. Biri; müspet diğeri menfi tenkittir. Müspet tenkit sevgi ve şefkatten, menfi tenkit ise nefretten ileri gelir. Bediüzzaman, yıkıcı tenkidi İhlas Risalesinin üçüncü düsturunda, “Bu hizmette bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfürûşluk nevinden gıpta damarını tahrik etmemek” olarak ifade eder. Nur Talebesi, Risale-i Nur’dan aldığı terbiyeye binaen insanların, özellikle nur talebesi kardeşlerinin öne çıkan iyi taraflarını, iman ve Kur’an hizmetindeki muvaffakiyetlerini takdir eder, din ve dünya ile alâkalı başarılarını tebrik eder. Varsa kusur ve hatalarını nazikane, nezihane ve kavl-i leyyin ile düzeltmeye çalışır.”

İnsan hüsnüzanna memurdur

“Suizan azap sebeplerindendir” diyerek söze başlayan Hülya Tomaz ise, Mesnevi-i Nuriye’de Üstad’ın dört hastalığı beyan etttiğine dikkat çekerek, şunları kaydetti:  “Bunlardan birisi suizandır. İnsan hüsnüzanna memurdur, herkesi kendinden üstün bilmelidir. Kendinde bulunan kötü haslet nedeniyle suizanda bulunup başkalarına yaymasın ve başkalarının hareketlerinin hikmetleri, bilinemeyeceğinden kınamasın. Kur’an-ı Kerim’in bildirdiğine göre suizan azap sebeplerinden biridir. Acaba suizanna sebep olanın hiç mi payı yok? Üstadımızın dediği gibi bir hisse de ona verelim. Suizanna yol açmamak için töhmete sebep olacak yerlerden, sözlerden, hareketlerden uzak duralım. Bir kimsenin ayıbını hatalarını başkası ile paylaşmak, o kişi, belki hatasından vazgeçip tövbe etmesine neden olacaktır. Bazı fenalıklar, iyilik perdesi altında kaldıkça ve görmezden gelindikçe, sahibi de belki o haya perdesi altında ıslahına çalışacaktır.” 

Şahısperestlik şahs-ı maneviye zarar verir

Şahısperestlik ve şahs-ı manevi alt başlıklarını inceleyen Gülnur Tercan da şunları söyledi:

“Zaman ahir... Son zaman. Ahirzamanın dehşetli hâlini saadete ve emniyete çevirecek iki kelime var. Cemaat ve şahs-ı manevi. Bediüzzaman asrımızı tahlil ederken şunları söylüyor bizlere: ‘Bu zaman, ehl-i hakikat için, şahsiyet ve enâyet zamanı değil.’ Bu duruma karşılık ancak ‘cemaatten çıkan bir şahs-ı manevi hükmedebilir ve dayanabilir’ diyerek şahs-ı manevinin asrımızdaki önemine dikkat çeker. Şahs-ı manevinin önündeki en büyük engel şahısperestlik. Kişinin kendini tapınırcasına sevmesi yahut kendi menfaati için başkasını taparcasına sevmek hâli. Bediüzzaman şahışperestliğin zıddı olan hakperestliği savunmuş, gerek şahsı hayatında gerek hizmet hayatında biran bile hakperestlik çizgisinden çıkmamıştır. Şahısperestliği bırakmak neticesinde riya, tenkit, gıybet, su-i zan, tenperverlik gibi hâllerdende korunmuş oluruz. Bediüzzaman hayatında olduğu gibi kabrinde de şahışperestlikten kaçınmış ve kabrinin gizli olmasını arzu etmiştir” dedi.

HABER: KÜBRA ÜNÜVAR

[email protected]

Fotoğraflar: KÜBRA ÖRNEK - Yeni Asya

 

Etiketler: yeni asya
Okunma Sayısı: 2210
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı