Yahudi akademisyen ve yazar Naomi Klein geçtiğimiz günlerde şu yazıyı yazdı: “Musa’yı ve dağdan inip de İsrailoğullarını altın bir buzağıya taparken bulduğunda duyduğu öfkeyi düşünüyordum.İçimdeki ekofeminist bu hikâyeden hep tedirgin olmuştur: Nasıl bir Tanrı hayvanları kıskanır? Ne tür bir Tanrı Dünya’nın tüm kutsallığını kendisi için biriktirmek ister?
Ancak bu hikayeyi anlamanın daha gerçekçi bir yolu var. Sahte putlar hakkında. İnsanların dünyevi ve parlak olana tapınma, büyük ve aşkın olandan ziyade küçük ve maddi olana bakma eğilimi hakkında.
Bu gece sokaklarda devrim niteliğindeki bu tarihi bayramda sizlere söylemek istediğim şey, insanlarımızın birçoğunun bir kez daha sahte bir puta tapmakta olduğudur. Onunla büyülenmiş durumdalar. Onunla sarhoş oluyorlar. Onun tarafından kirletiliyorlar.
Bu sahte putun adı Siyonizm.”
İsrail lobisinin ve siyonizmin zulmünün ortaya çıkarılması ve duyurulmasında Klein gibi vicdanlı ve yetkin Yahudi seslerin duyulması çok önemli. Zaten ABD üniversitelerindeki protestolara bakıldığında Yahudi öğrencilerin çok ciddi bir çoğunluğa sahip olduğu görülecektir.
Allah onlara hidayet-i kamile versin.
Peki Klein’ın bu yazısından kendimize nasıl ders çıkarmalıyız? Malum Klein’ın bahsettiği hikâye Kur’an-ı Kerim’de de yer almakta. Tüm insanlık için verilmiş bir uyarı. Dünyevi olana tapınmak. Mahlukun kendini malik sanması.
Bu hikaye sadece dini bir öğreti değil, aynı zamanda insan doğasının ve toplumun temel dinamiklerinin derinlemesine bir anlayışını sunmakta.
Siyaset sahnesine baktığımızda, birçok durumda siyasi iktidarlar ve devletler de adeta birer altın buzağıya dönüşebilirler.
Bu, yöneticilerin ve hükümetlerin iktidarlarını mutlaklaştırmaları, eleştirilmez bir şekilde davranmaları ve halkın gerçek ihtiyaçlarını göz ardı etmeleri anlamına gelir.
Siyasi liderlerin, kendi egolarını ve güçlerini büyütmek için halkı manipüle etmeleri, toplumun temel değerlerini çürütmeleri ve Allah’ın yöneticilere yüklediği en büyük yükümlülük olan adaleti ihmal etmeleri, altın buzağıya tapmanın bir farklı şeklidir.
Ancak Klein’ın belirttiği gibi, bu eğilimlere karşı durmak ve gerçek değerlere bağlı kalmak mümkün. Halkın bilinçlenmesi, adalet arayışı ve insan haklarının korunması, altın buzağıya tapma eylemine karşı bir direniş sağlayabilir. Vicdanlı ve ahlaklı aktörlerin yaygınlaşması, halkın gözlerini açmasını ve siyasi iktidarların hesap verebilir olmasını sağlayabilir.
Bu hikayeler geçmişte bir halkın yaşadığı, olmuş bitmiş olaylar değil sadece. Sadece Klein’ın sözünü ettiği siyonist toplulukları hedef alan bir hikaye de değil. İnsanoğlunun her an mücadele etmesi gereken “putperestlik” tehlikesine işaret eden bu hikaye; din, ırk, coğrafya ve zaman fark etmeksizin hepimiz için geçerli.
Altın buzağı sizin-bizim için siyasi iktidar, milliyetçilik, ideolojik akımlar, materyal zevkler, kısacası dünyevi her şey olabilir. Bu putlara tapmak dünyayı da yaşanılmaz kılacaktır. Evrensel geçerliliği olmadığı için putlara adanmış ordular karşı karşıya gelecekler, zulmedecekler, savaşacaklar, kan dökeceklerdir. Sizin milliyetçiliğiniz ile başkasının milliyetçiliği, sizin maddi hırslarınızla başkalarının çıkarları her zaman çatışacaktır, adalet ve vahdet anlayışı ortadan kalkacaktır.
Çare vahdete dönmektir. Vahdetin temiz ve pak yolunu göstermektir.