"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tevatür nedir? Mütevatir ne demektir? -2

M. Ali KAYA
28 Kasım 2016, Pazartesi
Mütevatir haberler ikiye ayrılır. Birincisi, lâfzen mütevatir, ikincisi ise manen mütevatirdir.

Lâfzen mütevatir isnat ve senet bakımından mütevatir olanlardır. Buna “Mütevâtir-i Lâfzî” denilir. Sağlam senetlerle rivayet zincirinde bir kopukluk olmaksızın kalabalık bir cemaat tarafından nakledilmesidir. Bunun en güzel örneği “Kur’ân-ı Kerîm”dir. Sonra Peygamberimizin (asm) yukarıda zikrettiğimiz hadisidir. Kur’ân-ı Kerîm’in dışında bu şekilde lâfzen mütevatir olan hadislerin sayısı azdır. Bu hadisler genellikle “Mütevatir Hadisler” başlığı altında hadis imamları tarafından kitaplaştırılmışlardır. Celâleddin-i Suyutî ve Kettanî’nin bu konuda eserleri vardır. Bu kitaplara bakıldığı zaman 40, 50 hatta 70 ayrı sahabeden aynı lâfızla zikredilen hadisleri görmek mümkündür.

Manen mütevatir olan hadislere gelince, bunlarda lâfzî mutabakat yoktur; ama mana bakımından aynı manayı ifade ettikleri görülür. Celâlettin-i Suyutî bu nevi tevatüre misal olarak Peygamberimizin (asm) duâda ellerini kaldırmasını örnek verir. Peygamberimiz (asm) duâda ellerini kaldırmıştır; ancak nereye kadar ve nasıl kaldırdığı konusunda çeşitli rivayetler vardır. Bu yönü ile hadis “Mütevatir-i Mânevî” hükmünü almaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri tevatürü sarih ve mânevî olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Mânevî tevatürü de ikiye ayırmaktadır. Birincisine “sükûtî tevatür” ikincisine de “mânevî tevatür” demektedir. “Sükûtî tevatür, bir cemaatin içinde bir adam, o cemaatin nazarı altında bir hadiseyi haber verse, cemaat onu tekzip etmezse, sükûtla mukabele etse, kabul etmiş gibi olur. Hususan, haber verdiği hadisede cemaat onunla alâkadar olsa, hem tenkide müheyyâ ve hatayı kabul etmez ve yalanı çok çirkin görür bir cemaat olsa, elbette onun sükûtu o hâdisenin vukuuna kuvvetli delâlet eder” buyurarak hadis usûlüne yeni bir kural eklemiştir. (Mektubat, 2004, s. 162)

Tevâtür-ü mânevî ise, bir hâdisenin vukuuna, meselâ “Bir kıyye taam, iki yüz adamı tok etmiş” denilse, fakat onu haber verenler ayrı ayrı surette haber veriyor. Biri bir çeşit, biri başka bir surette, diğeri başka bir şekilde beyan eder. Fakat umumen, aynı hadisenin vukuuna müttefiktirler. İşte, mutlak hadisenin vukuu, mütevatir-i bilmânâdır, kat’îdir. İhtilâf-ı suret ise zarar vermez. 

Bazı durumlarda haber-i vahidin de tevatür ifade ettiğini belirten Bediüzzaman “Hem bazen olur ki, haber-i vahid, bazı şerâit dâhilinde tevatür gibi kat’iyeti ifade eder. Hem bazen olur ki, haber-i vahid, hâricî emarelerle kat’iyeti ifade eder” buyurarak “Peygamberimizin (asm) mu’cizelerinin kısm-ı azamı tevatürledir. Bu tevatür, ya sarîhî, ya manevî veya sükûtî tevatürledir” (Mektubat, 245) 

Sükûtî tevatürü izah eden ve açıklayan Bediüzzaman, malûmdur ki, cemaatler içinde vuku bulan hadiseler, âhâdî bir surette nakledilse, tekzip edilmediği vakit, doğruluğunu gösterir. Çünkü insanın fıtratında, yalana yalandır demeye cibillî bir meyil vardır. Hususan, her kavimden ziyade yalana karşı sükût etmez Sahabeler olsa; hususan hadiseler Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma taallûk etse ve bilhassa, nakleden, meşâhir-i Sahabeden olsa, elbette o haber-i vahid sahibi, o hadiseyi gören cemaati temsil eder hükmünde rivayet eder. Peygamberimizin (asm) parmaklarından suyun akması ve pek çok adama içirmesi mütevatirdir. Öyle bir cemaat nakletmiş ki, yalana ittifakları muhaldir. Şu mu’cize gayet kat’îdir. Hem üç defa, üç mecmâ-i azîmde tekerrür etmiş” diyerek sükûtî tevatürü izah etmektedir. (Mektubat, 241) 

Bediüzzaman, tevatür konusunda kendisine yapılan bir itirazı zikrederek cevabını da verir. “Sen çok şeylere mütevatir dersin. Hâlbuki biz onların çoğunu yeni işitiyoruz. Mütevatir bir şey böyle gizli kalmaz” sorusuna “Ulema-i şeriat yanında çok mütevatir ve bedihî şeyler var ki, onlardan olmayana göre meçhuldür. Ehl-i hadis yanında da çok mütevatir var, sairlerin yanında âhâdî de olmuyor. Ve hâkezâ, her fennin ehl-i ihtisası, o fenne göre bedihiyâtı, nazariyâtı beyan edilir. Umum halk ise, o fennin ehl-i ihtisasına itimad eder, teslim olur veya içine girer, görür. Şimdi, haber verdiğimiz hakikî mütevatir veya mânevî mütevatir veya tevatür hükmünde kat’iyeti ifade eden vakıalar, hem ehl-i hadis, hem ehl-i şeriat, hem ehl-i usûlüddin, hem ekser tabakat-ı ulemada hükmünü öyle göstermiş. Gaflette bulunan avam veya gözünü kapayan nâdanlar bilmezlerse, kabahat onlara aittir” der. (Mektubat, 220-221)

Bediüzzaman, “Hadis Usûlü” literatürüne ayrıca “Muzaaf Tevatür” terimini de ekler.  Örnek olarak da Peygamberimizin (asm) emri ile ağacın yerinden çıkarak yanına gelmesini gösterir. “Bu mu’cizeyi meşâhir-i sıddıkîn-i Sahabeden Hazret-i Ali, Hazret-i İbni Abbas, Hazret-i İbni Mes’ud, Hazret-i İbni Ömer, Hazret-i Ya’le ibni Murre, Hazret-i Câbir, Hazret-i Enes ibni Mâlik, Hazret-i Büreyde, Hazret-i Üsâme bin Zeyd ve Hazret-i Gaylan ibni Seleme gibi Sahabeler, herbiri kat’iyetle, aynı mu’cize-i şeceriyeyi haber vermiş. Tâbiînin yüzer imamları, mezkûr Sahabelerden her bir Sahabeden, ayrı bir tarikle o mu’cize-i şeceriyeyi nakletmişler, âdetâ muzaaf tevatür suretinde bize nakletmişler. İşte şu mu’cize-i şeceriye, hiçbir şüphe kabul etmez bir tevatür-ü mânevî-i kat’î hükmündedir” demektedir. Böylece “muzaaf tevatürün” tevatür-ü mânevi-i kat’î sınıfından olduğunu belirtmektedir. (Mektubat, 214-215)

Okunma Sayısı: 7223
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı