"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ruhsat-ı mutlaka

M. Fahri UTKAN
16 Temmuz 2016, Cumartesi
Ruhsat-ı Mutlaka, deyimini açıklamadan önce ruhsat nedir, mutlak ruhsat nasıl olur, ruhsatın karşısındaki kelime olan azimet ve takva ne demektir, azimetli nasıl davranılır? Bunların açığa kavuşturulması gerekir diye düşünüyorum.

Takva; Allah’tan korkma, Allah korkusuyla dinin yasak ettiği şeylerden kaçma, Allah’ın emirlerini tutup azabından korunma, Allah’ın yasaklarından kaçınmada âzami titizlik gösterme1 anlamlarındadır.

Azimet; azim mastarından olup, kat'i olarak verilmiş bir karar ile bir hususun icrasına başlamaktır. İslâmi ıstılâhta: "Allahû Teâlâ (cc) tarafından vaki olan bir teklifi, hiçbir özür ileri sürmeksizin, usûl ve kaidesine göre, tam ve mükemmel şekilde eda etmektir.

Ruhsat ise, 1- İzin, müsaade, icazet. 2- Kolaylık. 3- İzin belgesi, ruhsatname. 4- (fıkıh). Mevcut bir hükmün, bir özür veya acizlik sebebiyle, belirli şartlar içindeki mükellefler için genişletilmesi, kolaylaştırılması; normal bir durum dışındaki şartlarla ilgili hüküm veya kulların şer'i özürleri neticesinde, tam ve mükemmel olarak eda edemediği teklifleri, emirleri Allah’û Teâlâ’nın (cc) nazar-ı müsamaha ile görmesi dolayısıyla insanların fiillerine tatbik edilmesi gereken hükümlere verilen isimdir. 

Tariflerden de anlaşılacağı üzere; Allah’û Teâlâ (cc)'nın tekliflerini, usûl ve kaidesine göre edâ etmek azimettir. Ancak, insanın semavi veya sonradan olan bir arızası sebebiyle "azimet'le" amel edemediğinde, ruhsat ile amel gündeme girer. 

Yirmi Dokuzuncu Lem'a'nın Tercümesi, Allahu ekber'in mertebelerine dair olan üçüncü bab’ın birinci mertebe’sinde; ”..şimdi O'nun eserlerine toplu bir halde bak: Nasıl gün gibi âşikâr bir şekilde, bir sehâvet-i mutlaka ile beraber bir intizam-ı mutlak göreceksin. Onu dahi sür'at-i mutlaka ile beraber mutlak bir ittizan içinde göreceksin. Onu dahi bir itkan-ı mutlakla beraber suhulet-i mutlaka içinde göreceksin. Onu dahi mutlak bir hüsn-ü san'atla beraber vüs'at-i mutlaka içinde göreceksin. Onu dahi bu'd-i mutlakla beraber ittifak-ı mutlak içinde bulacaksın. Onu dahi ihtilât-ı mutlak ile beraber imtiyaz-ı mutlak içinde göreceksin.” denilmektedir. Son olarak da; “Onu dahi, gayet kıymettarlıkla beraber mebzuliyet ve ruhsat-ı mutlaka ile hadsiz mahlûkatın istifadesine arz edilmiş bir şekilde bulacaksın.”2 denilerek ruhsat-ı mutlakadan bahsedilmektedir.

Mutlak ruhsatı; hiçbir şartla, kaideyle sınırlandırılmamış izin diye anlayabiliriz. Adeta istediğimiz her şeyi yapmak, yapabilmek için Allah’ın bize izin vermesi gibi de anlayabilir ve ona göre davranırsak nasıl bir durum olur, acaba?

Ayrıca, biz insanlara gerçekten de bu izin verilmiş midir? İnsan davranışlarında sonsuz biçimde hür müdür, acaba? 

Hayatımıza ve sosyal ilişkilere baktığımızda, sanki Allah, hiçbir insanın yapmak istediği herhangi bir şeyde onun yapılmamasına karşı bir fiziki veya daha farklı bir engel çıkarmadığı görülüyor. 

Böyle bakıldığında sanki biz insanlara her türlü davranışımız için sınırsız bir izin verilmiş gibidir.

Peki, fizikî veya farklı bir engelle karşılaşmadığımıza göre nasıl davranmalıyız? Sonsuz bir izin almışçasına istediğimiz şekilde, nefsimizin istediği, her şeyi yapsak ne olur? Mesul (!) olur muyuz?

Bu durumda elbette hemen insan olarak bulunduğumuz dairelerdeki (ilgi ve etki daireleri) sonuçlara ve etkilerine bakmalıyız.

Bir işi, hareketi istediğimiz şekilde, yaptığımızda sırasıyla; kendimizdeki, ailemizdeki, mahallemizdeki, şehrimizdeki, ülkemizdeki, dünyadaki, diğer insanlardaki sonuçları etkileri nasıl olacak. Bu etkilenen daireler ve kişilerin bizlere tepkileri nasıl olacak, bu tepkilerine karşı bizim karşı davranışlarımız ve tepkilerimiz nasıl olacak?

Allah (ve diğer insanlar -hükümetler, kuruluşlar- v.s.) insana davranışlarını sevk ve idare etme gücü vermiştir. Ama bu davranış ve hareketlerini yaparken sonuçlara yönelik bazı ilkeler, kurallar ve yaptırımlar belirlemiştir. İnsanlar hareketlerinde hür olmalarına karşın, bunları belli bir amaç ve gaye doğrultusunda (İslâmî kurallar, şer’i kurallar, örfi ve hükmi kurallar vs) kullanmadıklarında sonuçlarına, cezalara, mükâfatlara da katlanmalıdırlar.

Demek, insan, sonsuz bir serbestlikle Allah’ın yarattığı her varlığı, her eseri kullanabilir. Ama gerek insanların gerekse Allah’ın koymuş olduğu kuralları –kırmızı çizgileri- çiğnememek şartıyla.  

Ruhsat var, fakat kural da, yaptırım da var. O halde bizler azimetle işlerimizi görürken bazı zamanlarda sonuçlarını ve etkilerini de düşünerek ruhsata başvurabiliriz. 

Mutlak ruhsatı, tamamen serbest bir biçimde değil her şeyde olduğu gibi burada da ölçülü olmak şartıyla. Yapmaya kabiliyetimiz var, fakat sonuçlarına katlanmaya dayanma gücümüz olmayabilir.

Şerh çalışmalarınızı mail adresimize gönderebilirsiniz.

[email protected]   

Dipnotlar: 

1- Osmanlıca-Türkçe Lügat, Yeni Asya Neşriyat.

2- 29. Lem’a. Allahu ekber mertebesinden.

Okunma Sayısı: 1028
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı