"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Bir lokmada batma!”

Mehtap Yıldırım YÜKSELTEN
08 Nisan 2013, Pazartesi
İnsanın hayatı boyunca haramlar karşısındaki tutumunun ve ahlâkî duruşunun özü, boğazından geçen ilk gıdaya dayanıyor olmalı ki; hayırlı bir kişiden söz ederken “helâl süt emmiş” denir. Anne sütünden itibaren boğazımızdan geçen her gıda vücudumuzu besleyip, geliştirip, büyümesini sağladığı gibi ruhî melekelerimizi de tekâmül ettirir. Tabii yiyip içtiklerimiz helâl ise. Aksi takdirde yenilen her haram gıda, görünürde bedene bir zarar vermese de; duyularımızı ve hissiyatımızı tahrip etmeye başlar. Manevî olarak mertebe kat etmek yerine, insan mânen bir yıkım sürecine girer. Ahlâkı da buna göre şekil almaya başlar.

Meselâ insanda, yanlış bir şey yaptığında veya günah işlediğinde ona sürekli yaptığının bir hata olduğunu söyleyerek rahat bırakmayan “vicdan” dediğimiz mekanizma vardır. İşte haram lokma ile beslenen insanın mânevi çöküşü sırasında bu mekanizma hasara uğrar. Kişi yalan söylese de, iftira etse de, hırsızlık yapsa da bundan en ufak bir rahatsızlık duymaz hâle gelir. Yine, büyük günahlardan olan faiz konusunu ele alacak olursak, haram olduğu bilindiği halde Müslümanlar arasında hayli yaygın bir şekilde kullanılıyor. Harama karşı bünyeler o kadar duyarsızlaşmış ki, bunu çok normal bir şey gibi kabul edebiliyorlar.
İnsanın ilk imtihanı da haram kılınmış bir gıdayı yemesiyle başlamıştır. Hz. Âdem ve Hz. Havva cennet gibi tarifsiz bir güzellik içinde mesut ve zahmetsiz bir hayat sürerken yasak meyveyi yemeleri sebebiyle dünyaya gönderilmişlerdir. O gün bugündür dünya üzerindeki her insan haram-helâl arasında tercih yapmak gibi bir imtihan içindedir. Ancak, zamanla dünya öyle duruma gelmiş ki, haram ve helâl adeta birbirine karışmış. Ayırt etmek çok zor bir hâle dönüşmüş. Eğer böyle bir şüpheye düşecek olursak, bunda da Rasûlullah Aleyhisselâtü Vesselâm’ın bu konudaki tavsiyesine uyarak şüpheli olandan kaçınmamız gerekiyor.
Helâl gıda ile beslenmek deyince ilk aklımıza gelen kazandığımız paranın helâl olması ve helâl para ile alınan rızıklarla beslenmek geliyor. Helâlinden kazanmak ve o kazançla rızıklanmak elbette çok önemli ve beslenmenin ilk şartı. Ancak bunun yanında satın alacağımız gıdaların nasıl ve ne şekilde üretildikleri, içinde hangi maddeler olduğu da bizi yakından ilgilendirmesi gereken bir konu. Hepimiz bir gıda uzmanı gibi yiyeceklerin mahiyetini, ihtivâ ettiği maddeleri bilemediğimizden bu konuda uzman görüşlerini takip etmemiz gerekiyor. Bu konuyu işin uzmanlarına bırakırken, acizane bu yazımızda dikkat çekmek istediğimiz husus kendimizi ve ailemizi helâl rızıkla beslemeyi hayatımızda prensip hâline getirmemiz gerektiği. Tercihlerimizde haram olana karşı bir bilinç ve direnç oluşturmak. Zirâ ekilen tohumun cinsi neyse o ağacın meyvesinin kalitesini etkilediği gibi, insanın boğazından geçen her lokma da gelecek nesilleri etkiler. Eş adaylarının ailesinin, soyunun araştırılması da bundan olsa gerek. Halk arasında “Anasına bak, kızını al” diye de söylenegeldiği gibi.
“Ey İnsanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin apaçık düşmanınızdır.”1
Demek ki, bu âyet-i kerimenin muhatabı olarak her Müslüman helâl ve aynı zamanda temiz olan rızıkları aramalı. Beden helâl ve temiz olan gıda ile beslenmeli ki, tüm âzâların ve organların yaptığı işler de temiz olsun. Dil helâl ve temiz rızıkla beslensin ki, o dilden dökülen sözler de temiz olsun. Göz, helâl ve temiz gıda ile rızıklansın ki, bakmak ve görmek olan vazifesini helâl daire içinde sürdürsün. Hâkezâ eller hayırlı işlerde bulunsun, ayaklar hayırlı yollarda yürüsün ve koşsun. Böylece damarlarımızda dolaşan kan ve tüm hücrelerimiz helâl ve temiz olsun. Sehl et-Tüsterî der ki: “Haram lokma yiyenin azaları, bilsin bilmesin, istesin istemesin isyan eder. Yediği helâl olan kimsenin azaları da kendisine itaat eder ve hayırlı işleri yapmaya muvaffak olur.”2
İbadet, tefekkür, zikir gibi fiillerimizden aldığımız zevk, aklımıza gelen fikir ve ilhamlar da yediklerimizle yakından alâkalıdır. Bir insan sürekli gaflet hâlindeyse, ibadetlerini zoraki yapar gibi acele ile yapıyorsa, tembellik, miskinlik, harama karşı bir meyil hissi taşıyorsa önce beslenme alışkanlığını gözden geçirmelidir. En çok hangi gıdaları tüketiyor? Neyi nereden alıyor? Aldığı gıdaların muhteviyatı ve üretim koşulları neler? Tabi burada kazandığı paranın helal olması hususu da düşünülmelidir.
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin beslenme alışkanlığı da hem âyet ve hadislere, hem de sünnete tam uygun düşerek bizlere örnek teşkil etmektedir. Günümüz şartlarında onu harfiyyen taklit etmemiz mümkün olmasa da, yeme-içme hususunda da elimizden geldiği kadar asrın imamı Bediüzzaman Hazretlerinin arkasından gitmeliyiz ki, kulluk mertebesinde ona yaklaşanlardan olabilelim. Üstad Hazretlerinin hangi gıdalarla beslendiğini araştırdığımız zaman, işlem görmüş hiçbir ürüne rastlamamaktayız. Meselâ salam, sosis, sucuk gibi. Genel olarak tükettiği gıdaları şöyle: Yumurta, tereyağ, süt, yoğurt, peynir, bulgur, sade ekmek, incir, üzüm, kuru üzüm, kuru kayısı, üryani erik hoşafı, kabak tatlısı, elma, limon, limonlu çay.
Madem ki, yediklerimiz hayatımızın seyri ve ahiretimiz açısından hayatî önem taşıyor, öyle ise “ne olacak sanki aynı şeyi herkes yiyor” anlayışını bir kenara bırakıp, lokmayı ağzımıza götürmeden önce bir düşünmeliyiz. “Bir lokmadan bir şey olmaz” gibi bir yanılgıya asla düşmemeliyiz. Bediüzzaman Hazretlerinin “Batmaktan kork!” diye ikaz ettiği ve devamında “Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma”3 ifadeleri bize helâl lokma konusunda da rehberlik ediyor. Cenab-ı Allah insanı o kadar mükemmel yaratmış ki; gözümüzle gördüklerimizin dışında, çok önemli vazifeleri ve amaçları olan binlerce duygu ve latifelerle donatmış. İşte haram olan bir lokma küçük bir şey gibi görünse de, bir bombanın bir şehri harab etmesi misali çok büyük vazifeler taşıyan bir latifenin sonu olabiliyor. İnsan mekanizması helâl alanlar içinde yaşamaya programlandığından küçük de olsa haramı kaldırmıyor, haramlar bedene ve ruha dokunuyor, duygular iflas ediyor, latifeler görevini yapamaz hâle geliyor. Hatta Üstad Hazretleri bu konuda “söner ve ölür” ifadesini kullanmıştır. Kâinatı kuşatabilecek bir güce sahip latifenin bir anda sönüp ölmesi ne kadar acıdır. Hem de sadece haram bir söz, bir bakış, bir lokma yüzünden...
Kendimizin, ailemizin, toplumun ve gelecek nesillerin selâmetinin “bir lokma”ya bağlı olduğunu unutmadan; haramlara yaklaşmayarak, batmadan ve batırmadan yaşamak duası ile…

Dipnot:
1- Bakara, 2/168
2- İmam Gazali, İhya, c2, sh. 251
3- 17. Lem’a, 14. Nota, 3. Remiz (Yeni Asya Neşriyat-Lem’alar s.330)

Okunma Sayısı: 1705
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • aylin cuci

    12.4.2013 00:00:00

    ben aylin bu msn ’ye atarmısınız?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı