Bu ara herkes grip.
Otobüse bindiğimde kulaklığımdaki müziğin sesini bastıran öksürme ve hapşırma sesleri var. Sağlık ocakları “Aman bir antibiyotik verseler!” diyen insanlarla dolu. Bununla ilgili bir Kore filmi vardı. Mikrop o kadar kolay yayılmış ve değişik bir grip olduğu için insanları öldürmüştü. Küçük bir mikrop bile günlerce insanın direncini kırıyor. İnsanın aynadaki yansımasından ödü patlıyor.
Hikâyemizdeki kişi de grip olmuştu. Ama o canlı olsa da bir kediydi. Ağzı ve burnu akıyor ve şu da var ki o peçete ile silemiyordu. İnsanların hastalığı gibi hayvanların da hastalığı vardı. Ve o da şu anda gripten muzdarip bir kedicikti. Veteriner Hayri Bey, sokak hayvanları için gönüllü çalışan bir veterinerdi.
Özellikle ilkbahar ve sonbaharda bizler gibi hasta olan sokak hayvanları ile ilgileniyordu. Kediyi bulduğunda grip en şiddetli günündeydi. Yani hastalığın alevlenme günü. Onu alıp kliniğe götürdü. Yüzündeki enfeksiyonları temizledikten sonra ilâç verdi. İlâç ile uyuyan kediyi bir yatağa yatırdı. Ve diğer çocuklarının yanına gitti.
“Çocuklarım” derdi hayvanlarına. Çünkü evlât demek biyolojik ya da aynı cins demek değildi. Allah’ın yarattığı ve küçük olan her canlı onun çocuklarıydı.
Birkaç saat sonra bizim kedi uyanmış ve daha iyi görünüyordu. Başını okşayınca “Ya Rahim” demeye başladı. Demek ki teşekkür etmeye başlamıştı bile. Yanında birkaç gün daha kalacaktı. Ama şimdiden iyileşmişti bile.
İyilik yapmak ya da yardımcı olmak bu kadar kolaydı. Veteriner değilim, ama bildiğim bir yöntem var ve hasta bir hayvan gördüğümde ona veriyorum. Belki birgün benim de ihtiyacım olacak ve o zaman da bana bir başkası verecek. Bu dünya dejavu olaylar ile dolu. Geçmiş bir çark gibi önümde dönüyor. Sanırım en iyi ilâç bu. İyi olarak yaşamaya çalışmak.