Ahiret dünyanın candaşı, dünya ahiretin yandaşıdır. Yandaş dediğin bu gün senin yarın başkasının yanındadır.
Dünyada vefa yoktur, ahirette çoktur. Ne zaman dünyanın canı çekilecek olsa ahiret cana can katan Peygamberler gönderir. Dünyanın sekarata bindiği, “her şey bitti” denildiği bir günde kendisi için dünyaların yaratıldığı Hz. Muhammed Mustafa (asm) dünyaya gelir. Dünya yeniden doğar. Masumları, maznunları, mazlûmları, garipleri, fakirleri şefkatle kucaklar. İnsanlığı tekrar ayağa kaldırır.
Asr-ı Saadet medeniyetinin temellerini Hira’da atar. O (asm) Vafi olan Rabbimizin en vefalı kuludur. Yanında vefa timsali Hz. Hatice (ra) gibi eş, Hz. Ebu Bekir (ra) gibi dost vardır. Değil mi ki Hira’sı olanın Hatice’si ve Ebu Bekir’i vardır.
Hz. Hatice (ra), eşinin (asm) yüzüne kapıların kapatıldığı en zor zamanda tereddütsüz iman eder, bütün varlığını teslim eder. Son nefesine kadar yalnız bırakmaz. O da (asm) bu vefa ve sadâkate en güzeliyle cevap verir. “Vefa imandandır,” deyip aziz hatırasına her daim sahip çıkar.
Hz. Ebu Bekir (ra) dostuna (asm) anne, babasını feda edecek kadar bağlıdır. “Ne söylemişse doğrudur,” diyecek kadar inancı tamdır. Onun için ‘Sıddık’ unvanını alır. Kur’ân’a girer. Melek kıyafetini giyer. Dostu (asm) “Size tebliğ ettiğimde hiçbiriniz beni tasdik etmemiştiniz. Ebû Bekir ise ‘Doğru söyledin’ demiş ve bana canıyla malıyla yâr ve yardımcı olmuştu… O dünyadaki vezirimdir” diyerek iltifat eder.
Babasından sonra 6 yaşında annesini de kaybedince amcası Ebu Talip sahiplenir. Yengesi Fatıma’nın sevgisiyle büyür. Hz. Hatice (ra) ile evlenince Hz. Ali’nin (ra) bakımını üstlenerek Ebu Talip ailesine destek olur. Hz. Fatıma vefat ettiğinde hırkasını kefen olarak giydirir. Naşını kabre indirir. Kabre alıştırmak için bir süre yanında kalır.
Bir hafta kendisini emziren Süveybe Hatun’la ömrü boyunca ilgilenir, hediyeler gönderir. Kendisine küçük yaşta hizmet eden “annemden sonra annem” dediği dadısı Ümmü Eymen’i koruyup kollar, “Cennet ehlinden biriyle evlenmek isteyen Ümmü’yle evlensin” diyerek iltifat eder. Nitekim Hz. Zeyd (ra) ile evlenmesine vesile olur.
ÇAĞ, HZ. EBU BEKİR VE HZ. EBU ZER’İNİ ARIYOR
Yakınları çocuk yaştaki Hz. Zeyd’i (ra) almaya geldiğinde o ailesi yerine Hz. Muhammed Mustafa’yı (asm) seçer. O da (asm) “Beni tercih edeni ben kimseye tercih etmem” diyerek sahiplenir. Habeş Kralı’nın gönderdiği heyet O’nu (asm) ziyaret eder. “Onlar benim ashâbıma iyilik yaptılar, ben de bizzat onlara iyilik yapmak istiyorum” diyerek hizmet eder. En çok Ümmü Süleym’in evine gider. “Ben ona merhamet ediyorum, çünkü onun kardeşi benim ashâbımla şehid edilenler arasındaydı” der.
İsar, kardeşini kendi yerine feda etmektir. Sahabeler isar hasletinin doruğundadır. Kur’ân onları över. “Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler”. Birbirleri için canlarını verirler. Bir gün idama mahkûm bir genç Hz. Ömer’den (ra) 3 gün izin ister. Hz. Ebu Zer’i (ra) de kefil gösterir. Kabul edilir. Genç ayrılır. 3. gün geçmesine rağmen haber yoktur. Süre bitmek üzereyken gelir. “Mert olan sözünde durur, mü’min olan ahdine vefakâr olur? Ben ‘dünyada ahde vefa kalmadı’ sözünü söyletir miyim?” diyerek infazını ister. Gözler Ebu Zer’e (ra) çevrilir. “Genci tanımıyordum. Hadise İslâm halifesi ve birçok sahabe huzurunda oldu. Ben teklifi kabul etmeyip de ‘Âlemde fazilet diye bir şey kalmamış’ dedirtir miyim?’’ der. Bunun üzerine vefat edenin evlâtları “Dünyada insanlık ve cömertlik kalmadı mı dedirtelim?” diyerek dâvâlarından vazgeçerler. Kısas da, diyet de istemezler.
Şimdi Ebu Zer’lere, yanlışlıkla birini öldürmesine rağmen Allah’tan korktuğu için idam edilmeyi göze alan sahabe ruhuna ne kadar ihtiyaç var. Sen de, seni suçlu ilân edenler de, sana vefasızlık edenler de biliyor ki sen yanlışlıkla dahi olsa bir karıncayı bile incitmedin, incitmezsin. Bu senin değil seni suçlayanların ve vefasızların imtihanıdır.
VEFANIN KALESİ BEDİR, VEFASIZLIĞIN KUYUSU UHUD
Rabbimiz, O’na (asm) “Sana biat edenler, ancak Allah’a biat ediyorlar. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahde vefa gösterirse, Allah ona büyük bir mükâfat verecektir” diye seslenir. O da (asm) Akabe ve Rıdvan’da biat alır. Bir sahabe “Bizimle kavmin arasında anlaşma var. Biz bu şekilde sana söz verince anlaşmayı ortadan kaldırıyoruz. Biz sana biat edip söz verdikten sonra, Allah sana tekrar kavmine dönecek güç ve kuvveti verirse, senin onlara dönüp bizi bırakmandan endişe ederiz” deyince gülümser. ‘Kanınız kanım, mezarlığınız mezarımdır. Ben sizdenim, siz de bendensiniz. Düşmanlarınız düşmanım, dostlarınız dostumdur.” der. Sözüne sadık kalır. Mekke fethedildiği halde Medine’de kalmayı tercih eder.
Biatta imanı bir kefeye, hicreti diğerine koyar. Hz. Ebu Bekirler, Hz. Ömerler hicret ederler. Fakat bazıları ahde vefa göstermezler. Sözlerini tutmazlar. Ne yazık ki Bedir ve Uhud’da kâfir saflarında vefat ederler.
Bedir’de mağlûbiyet ihtimali neredeyse yüzde yüz iken sahabeler yanında yer alır. Uhud’a, Bedir’in moraliyle gidenlerin 300’ü savaşın aleyhe sonuçlanacağını anlayınca münafıklık edip O’nu (asm) terk ederler. Demek vefasızlık münafıklıktır.
Şimdilerde vefasızlık daha da arttı. Kurt puslu havayı sever. Koca koca adamlar hava biraz sislenince itiraf yerine inkâr yolunu seçiyor. Yolunu değiştiriyor. Daha dün düğünde, dernekte beraber olduğu kadim dostları için milyonların gözlerinin içine baka baka “Onu tanımıyorum” diyebiliyor. Hepimizin hayatında bir Akabe ve Uhud vardır. Şimdilerde Akabe çöküyor. Belki senin de içinde Uhud’ta terk edilen peygamber hüznü var. Sen sıranı savdın. Uhud’u yaşamayan Mekke’yi fethedemez. Dostlarının çok olduğunu sananlar ne kadar olduğunu anlamak için size de bir Uhud gerek.
Her çağın bir Yezid’i vardır. Herkesin imtihanı ve Yezid’i ayrıdır. Yezid’i uzakta arama. İnsan bozması bir zalim, vefasızlık eden karşı cins, iş (memurluk), güç, aş, aşk Yezid’in türevleridir, unutma...