"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Denizli’de Bir Burç: Hacı Hasan Feyzî Efendi

Mustafa ORAL
28 Kasım 2018, Çarşamba 00:13
Manevî bir kale olan Denizli’nin burçlarında birçok büyük zatın alınteri ve duâsı vardır.

Şeyh Hacı Hasan Feyzî de bunlardan biridir. Hasan Feyzî Efendi’nin ailesi Horasan erlerindendir. Anadolu’nun gönül fethini gerçekleştirmek üzere Konya’nın Bozkır İlçesine yerleşirler. Bilâhare Yalvaç’ı menzil tutarlar. Hasan Feyzî burada dünyaya gelir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor.

Hasan ilim öğrenmek için büyük denizlere açılır. Önce Buhara’ya gider. Daha sonra İstanbul’lu Hacı Feyzullah Efendi’nin rahlesinde diz kırar. Hasan’daki fevkalâde kişiliği ve derinliğini fark eden Hacı Feyzullah Efendi ona “Feyzî” ismini verir. Tasavvufun birçok koluna ilgisi olan Feyzi, nihayet Mevlânâ Halidi Bağdadî silsilesinde karar kılar. Konya’nın tasavvuf büyüklerinden, Mevlânâ Şeyh Mehmed Kudsî’den el alarak seyr-i sülûkunu tamamlar. Feyzi’nin irşad çağına geldiğini düşünen Mevlânâ bir gün kendisine vazifeyi verir. “Bir posta bir arslan yaraşır. Sen var git Yalvaç taraflarına, oraları irşad et, ilminle insanları aydınlat.”

Feyzi icazeti alıp Yalvaç’ta medresesini kurar. Tasavvufî derinliği, ilmi, cesareti ve zekâsı ile kısa zamanda dikkatleri üzerine çeker. Neredeyse bütün Yalvaç muhibbi olur, hizmetine girer. Bir zaman sonra Yalvaç onun feyzine doyar. Kasabadan ayrılıp Nur’a muhtaç başka yerlere gitmesi gerekmektedir. Allah sebebi halk eder. Kıskanç bir aileyi musallat eder. Feyzi Efendi de oğlunu Medresede bırakarak 1850 yılında Denizli’ye yerleşir.

Feyzi, Denizli’de çok sevilir. Denizli ve civarındaki ilim, kültür ve maneviyat hayatının inşasında büyük emeği olan Feyzî hâl ve hareketleri ile Efendimizi (asm) yaşamaya ve yaşatmaya çalışır. Kuşpınar Mahallesi’nde medrese, mescit, aş evi ve talebelerin barınması için küçük küçük odalar inşa eder. Sonraki yıllarda öğrenciler, yolcular ve yoksullar için ekmek fırını eklenir. 1876 yılında medresenin yanına cami inşa ettirir. Medresede dinî ilimlerin yanında matematik, fen, edebiyat, Arapça, Farsça ve astronomi bilgilerinin de yer aldığı 60’a yakın ilim öğretilir. Dünyanın birçok şehrinden talebe gelir. Birçok âlim ve gönül eri yetişir.

Feyzî Efendi, aşkı, Allah’a ulaşma yolunda insanı hakikate götüren köprü olarak görür. Kerametleri halk arasında dilden dile dolaşır. Namı zamanla Denizli’den taşarak Anadolu’ya yayılır. 1886-87 yılında ruhunun ufkuna yürür. İnşa ettiği caminin bitişiğine sırlanır. Vefatından sonra hizmeti oğlu Kuddusi ve Üzüm Dedesi olarak bilinen Hüseyin Hulusî Efendi yürütür.

BEDİÜZZAMANI MÜJDELEDİ

Feyzi Efendi bir zaman müritleriyle sabaha kadar zikreder. Seher vakti murakabeye dalar. Bir süre sonra müjdeyi verir. Mehdi’nin Şark’ta dünyaya geldiğini söyler. Tarih boşluk kaldırmaz. Bir Allah dostu gitse, diğeri gelir. Müritleri merak eder.

- Efendimiz, kimdir bu âlim? 

- İnsanları irşad edecektir. Asrın imamı olacaktır.

- Peki biz ona erişebilecek miyiz?

- Sizler onu göremeyeceksiniz. Biriniz müstesna. O da küçük oğlum Halid…

 Bahsettiği zat Bediüzzaman’dır. Gerçekten de 63 yıl sonra oğlu Halid, Üstadı görecektir. Üstad “Gel Hocamın oğlu Halid, gel” diyerek iltifat edecektir.

Milaslı Halil İbrahim, Bediüzzaman’a yazdığı mektubunda olayın ayrıntısını anlatır. “Mesmuatıma nazaran, Denizli’de bundan yetmiş-seksen sene evvel büyük bir evliyadan Hasan Feyzî isminde bir zât, bir gün talebelerine, “Bugün Kürdistan’da bir evliya dünyaya geldi” diye beşarette bulunmakla zât-ı devletlerini işaret buyurmuş.” (Emirdağ Lâhikası)

Hasan Feyzi Efendi vefat edeceğini hissedince yerine bırakacağı talebesine sırrı verir. “Ben mehdi bir müceddid bekliyorum” diyerek mehdinin vasıflarını anlatır. “Eğer o senin sağlığında gelirse, vazifeye devam ederken ona tâbi ol. O kendini mehdi olarak tanıtırsa, bil ki o mehdi değil, bırak onu. Yok, ben mehdi değilim. O makam bizden biraz uzaktır, diye konuşursa, o zât mehdidir. O’na tâbi ol.” Yıllar geçer. Şeyhlik vazifesini Hasan (Feyzî) Yüreğil’e devrederken hocasının vasiyetini nakleder. “Eğer siz o zâtı teşhis ederseniz o zâta tâbi olun.”

Bediüzzaman, 1911 yılında Denizli’ye uğrayarak bir gece Hasan Feyzi Tekkesi’nde kalır. 28 yıl sonra (1943) bu sefer mahkûm olarak Denizli Hapsine konulur. Hasan Feyzi Hazretleri’ni hocası kabul eder. Nitekim hapishanedeyken keramet göstererek tekkelerin ve türbelerin zincirli olduğu bir dönemde iki kez makamını ziyaret eder.

Kısa sürede halk arasında Bedizzaman’ın namı yayılır. Kerametleri ve ilmî şahsiyeti dilden dile dolaşır. Hasan Feyzî Yüreğil merak eder. Ahmed Çavuş’un Hanında ziyaret eder. Üstadda Şeyhi’nin bahsettiği vasıfların olduğunu görünce “sen Mehdi’sin” diyerek Şeyhinin vasiyetini nakleder. Üstad gayet sakince cevap verir. “Yok kardeşim ben o değilim. Galiba sen yanlış geldin. Hocan haklı olabilir, ben de böyle bir mehdi bekliyorum. İnşallah Risalelerden oku. Beraber hizmet edelim. O mehdiye zemin hazırlayalım. O gelince biraz daha rahat hizmet etsin. O gelince şu şu vazifeleri yapmak ister. Fakat onlar içerisinde iman her şeyden üstün olduğu için iman vazifesini esas alır. O gelince senin başını üç defa maşallah diyerek sıvazlar.” diyerek Hasan Feyzî’nin başını sıvazlar.

Hasan Feyzî Üstaddan ayrıldıktan sonra düşünmeye başlar. Mehdi’nin vasıflarının hepsi onda var. Bana ‘Senin başını sıvazlar’ dedi. Benim başımı sıvazladı. ‘Üç kere maşallah der.’ dedi. Onu da yaptı. Bu zât bana kendini tarif etti.’

Ertesi gün tekrar Han’a gittiğinde Üstadın ayrıldığını görür. Talebesi Bakırcı Kâzım ile üç gün aradıktan sonra Üstadı Şehir Otelinde bulurlar. Üstad, Hasan’ı tebessümle karşılar. Ziyaretten sonra Hasan müritlerini toplar. “Bu tarikat meselesi burada bitti, zamanın müceddidi buraya geldi, şimdi vazife onun. Ben de ona tâbi oluyorum, tarikatta kalmak isteyenler kendilerine şeyh bulsunlar! Benim arkamdan gelmek isteyenler, gelsin, Bediüzzaman’a talebe olsunlar.”

Bediüzzaman, Mehmed Fevzi Pamukçu’daki özgünlüğü hissederek adını Mehmed Feyzi olarak değiştirir. Benzer bir hadise Denizli’de gerçekleşir. Bediüzzaman, Hasan Yüreğil’in Hasan Feyzi Hazretleri’ne muhabbetini bilir. Bir gün Hasan’la sohbet ederken “Kardeşim Hasan Feyzi Hazretleri benim hocamdır” der. Bir zaman sonra “Hasan Kardeşim. Nurlar’dan feyz aldın, adın Hasan Feyzî olsun” der. Üstad ihtimal ki çok hürmet ettiği Hacı Hasan Feyzî’nin adını yaşatmak için ona bu ismi vermiştir.

Okunma Sayısı: 9935
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Bilâl Tunç

    28.11.2018 23:37:08

    Üstâd'ın 1911'de Denizli'ye uğradığının belgesini ibraz ederseniz hârika birşey olur..

  • Gündüz Alp

    28.11.2018 14:45:47

    Değerli kardeşim Mustafa bey, iki haftalık bir aradan sonra hizmet-i kutsiye kervanına dahil olan ve hizmetlerin bugüne taşınmasında köprü görevi gören hak ve hakikat erlerinden birini daha bize tanıtan yazınız için teşekkür ve dua ediyoruz. Demek bu kervan, kıyamete kadar, daha başka Feyzî'lerin kervana katılması ile devam edecektir. Yazınız vesilesiyle, Anadolu'nun manevi fatihleri Horasan erenleri misali bugün, hem Anadolu hem de dünyanın dört bir yanına hicret ederek hak ve hakikati oralara taşıyan hatta oralarda şehit olan günümüz hakikat kahramanı Feyzî'lerini de minnet ve rahmetle anıyoruz. Özellikle siyasal hayatta, menfi ve menfaatçi siyaset cereyanında "aldatarak iş görmek" moda haline geldiğinden, hak ve hakikat karşısında hiç hükmünde olan dünyevi ve geçici dâvâlarına kutsiyet atfederek kitlelerin, hak ve hakikatten sapmalarına sebep olmaktadırlar. Hakikat Burçlarına göre yol alırsak şaşırmayız. Selam ve muhabbetle.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı