Nefis daima kötü şeylere sevk eder” (Yusuf Suresi, 12/53). Bu sebeple mümkün oldukça âdemoğlunu afakî işler ile uğraştırır. Disiplinsiz, zamanı boşa harcayan ve nehyedilmiş şeylere yönelen bir yaşam sitilini benimsetmeye çalışır.
Ramazan Ayı ile birlikte ise nefsin bu firavunluk cephesine darbe vurulur. İnsan oruçla birlikte manen nefsine şöyle hitap eder: “Ey nefs-i emmarem! Sana tabi değilim. Sen istediğin şeye ibadet et ve istediğin şeyin peşine düş. Ben ancak ve ancak beni yaratıp şems ve kameri ve arzı bana musahhar eden Fatır-ı Hakîm-i Zülcelâl’e abd olurum.”
Bu yönelişle birlikte nefis terbiye edilmeye çalışılır. Bunun neticesi olarak insan hayatı disipline girer. Bu bir aylık süreçte gerek yeme-içme gibi fizyolojik ihtiyaçlarında gerekse ibadetlerinde kendisine bir düzen kurar. Nehyedilenden uzaklaşır, farz kılınanlara yaklaşır.
Gerek düzenli olarak yapılan Kur’ân okumaları gerekse her gün kılınan teravih namazları Ramazan ayının sonunda günlük hayatımızın içinde namaz ve Kur’ân’ın yer bulmasına vesile olmaktadır.