"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Düşünce ufku

Muzaffer KARAHİSAR
29 Ocak 2019, Salı 00:16
İnsanların gönlünü ferahlatan, ufkunu açan derin tefekkür zamanları ve mekanları vardır.

Bazen etrafımızda gördüğümüz her şey duygularımıza hitap eder, ruhumuzu rahatlatır, aklımızı mânevi iklimlere alıp götürür. Ondan alacağımız dersleri, ibretleri, sırları hatırlatır. Rabbimize yapacağımız zikir, şükür, tefekküre kapılar açar. 

Bazen de içimizi gaflet karanlıkları kaplar. Dünya telaşı, üzüntü, huzursuzluklar benliğimizi sarar, etrafımızdaki bütün güzellikleri örter, hissiyatımızı perdeler. Şefkat, merhametten ve tefekkürden uzak hırs ve tamah ile düşünmeden geçici heveslerin peşinden koşarız. Menfaati esas almış, ruhu yorgun, zihni bulanık, aklı durgun bir insan, etrafındaki güzelliklerin sahibini zaten fark etmez. 

Bulutların geçtiği gibi uçup giden ömür dakikaları baharı gösteriyordu. Nevruz-u sultani gibi tabiatın bütün ihtişamıyla güzellikleri renklerle desen desen boyandığı, canlılarla kıpır kıpır uyandığı bir zamanda huzurevi bahçesindeki iğde ağacının ve çiçeklerinin cazip kokusu uğradığı dimağları rahatlatıyor, gönülleri ferahlatıyordu.

Bahçede arılar, kelebekler, karıncalar telaşlı, haraketli, faaliyetlerini bir süre izledim. Çiçeklere döndüm. Eğer karda, kışta, soğukta olsaydı bu zarif, naif canlılar nasıl dayanırdı, diye hikmet-i İlahiyi ve şefkat-i Rabbaniyi düşünürken yıllar öncesine gittim. 

İlk öğretmenlik yaptığım orman köyünde, karlı bir kış gününde gençler avlanmaya giderken dağa benim de gitmemi istediler. Onlara bu kışta, kıyamette canlıları rahatsız etmenin, can yakmanın doğru olmadığını, fıtrata uymadığını söylesem de vaz geçmediler. Dağları, ormanları görür, gezer, dolaşırız diye beraber gittik.

Eski, ilkel dolma tüfekler, bir kere atınca yeniden barut, saçma doldurasıya epey zaman alıyordu. O gün bağıra çağıra karların altından kaldırdıkları bir iki tavşan vurdular. Anlattıklarına göre, içlerinde en keskin nişancı Kara İbrahim’miş. Elinden uçan da kaçan da kurtulmazmış. Herkesin gözü onun üzerindeydi.

İbrahim, nişan alıp attığı anda silah sesi, barut kokusuyla dağların doruklarından aşağı yankılandı gitti. “Tavşanı vurdum, vurdum!” dedi, o tarafa koştu. Varıp baktığında biraz tüy ve kan izleri kalmıştı. Tavşan canının acısıyla kaçıp gitmiş, izini kaybetmişti. “Bu soğukta o yaralı hayvan ne yapacak” diye hayıflanıp üzüldüğümü görünce, Kara İbrahim: “Hocam ya şu düşündüğün şeye bak!” deyip gülüştüler…

Havalar düzelince köyün çıkışındaki taş ocağındaki işlerinin başına döndüler. Okulu paydos edince o tarafa yürüyüş yaptım. Selamlaştık hoş, sohbetten sonra namaz kılmak için ayrılmıştım. İki yüz metre kadar ayrıldıktan sonra şiddetli patlama oldu. Aslında taşa dinamiti yerleştirince fitili ateşlemeden bağırıp çağırırlar, tedbir aldıktan ve herkes kaçıştıktan sonra patlama sesi gelirdi.  

Dinamit sıkıştığı için aniden infilak etmiş, feryat figan gelmeye başladı. Taş parçaları çalışanların eline, yüzüne fırlamış, yaralamıştı. Okulun ilk yardım dolabından, olduğu kadar ilk yardım ve sargılar yaparak hepsini hastaneye göndermiştik. Kazada en çok yara alan Kara İbrahim’di. Eli ve gözünün biri zarar görmüştü.

Yaşlı Şerife Hanım’ın “Müdürüm çiçeklere mi bakıyorsun?” sesiyle, gözüm çiçeklerden, hayalim maziden ayrıldı. “Çiçekler ne güzel açmışlar, Şerife Hanım?” dedim. O açmışlar ama benim, dağlar gibi derdim var! Anlamında uzun uzun anlattı. “Annemi özledim!” sözü dikkatimi çekti. Evet, ilk defa duyuyordum. Kızı huzurevinde, annesi Ankara’da oğlunun yanında kalıyordu. Telefonla görüştük, gelmelerini beklediğimizi söyledik.

Bir hafta sonra Şerife Hanım, annesi ve ağabeyi ile bahçede aynı yerde çiçekler arasında mutlulukla, sevinç içinde gülüşerek sohbet ediyorlardı. Sohbete ben de katıldım. Beraberinde getirdikleri Çorum usulü bazlama yedik, çay içtik. Hepsinden öte Şerife Hanım’ın yaşlı annesinin memnuniyeti, tatlı sözleri, teşekkürleri ve yaptığı makbul dualar hâlâ hatırımda.

En küçük bir canlının rızkını veren, hukukun koruyan Rabbimiz; elbette insanı başıboş bırakmaz. Yaşlı, hasta, muhtaç ve himayesizlerin incinmesine de rıza göstermez.

Okunma Sayısı: 1199
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali

    29.1.2019 21:56:48

    Allah razı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı