"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zaman olur ki...

Muzaffer KARAHİSAR
20 Aralık 2016, Salı
Her dönemin kendine has unutulmayan hizmet aksiyonları, gayretleri, faaliyetleri vardır.

O devirlerin kendi zamanına mahsus, iz bırakan sabır ve metanet-kahramanlık ve sadakat öyküleri, tatlı hatıralar olarak tarihin hafızasında yer almıştır. Acısıyla tatlısıyla eski günler, yeni kuşaklara hoş bir sadâ olarak yâd edilerek tebessümle anlatılır, dinlenir.

Geçmiş yıllarda kalan baskınlar, takipler, zehirlemeler, mahkemeler, duruşmalar, hapisler, sürgünler, mevlitler, anma günleri, kongreler, konferanslar, seminerler…  Şeklinde geçmişten geleceğe devam edip giden nur kervanının imece ile insanlığa umut ve hidayet müjdeleri taşıyan her devrin isimsiz kahramanları… 

Hepsinin yaşadığı anekdotlar, olaylar, sıkıntılar, haksızlıklar, zulümler olsa da hiç kimse başına gelenlerden ümitsizliğe, yeise düşmemiş, halinden şikâyetçi olmamışlar. Risale-i Nurdan aldıkları ümit, şevk ve heyecanla yetinmişler. “Acz-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak...” Prensibini düstur edinmişler, sabırla, şükürle ve müsbet hareket ölçüleri içersinde, kesintisiz hedeflerine yürümüşler  

Eskiden yolcu otobüsleri, şimdiki gibi klimalı değildi. Üstelik sigara serbestti. Her koltukta tv ve herkeste internet bulunan telefon olmadığı için uzun seyahatte yolcular etrafına bakınır, konuşacak, vakit geçirecek arkadaş arardı. Bu durum, nur talebelerinin iman hakikatlerini anlatmaları için iyi bir fırsat olurdu. 

O devrin isimsiz kahramanları ölçülü, prensipli, kibar ve nezaket kuralları içinde düzgün kıyafet ve güzel konuşmalarıyla, misallerle nur hizmetini tanıtır, anlatırlardı. Böylece hoş sohbet, muhabbetle keyifli bir seyahat olurdu. Bediüzzaman’ı, Risale-i Nurları ilk defa duyan insanlarla tanışılır, tanıtılır, dostluklar, arkadaşlıklar ve sonradan haberleşmelerle de samimiyetler pekiştirilirdi. 

Bazen de sırran tenevveret başlayan sohbette, anlatılmak istenen en sona bırakılır ve o noktaya bir türlü götürülemediği durumlar da olurdu. Bir arkadaş Risale ve Bediüzzaman kelimelerini telaffuz etmeden iman hakikatlerini cazip misallerle ve mukteza-i hale uygun tarzda epeyce anlatır. Dinleyen yolcunun iyiden iyiye ilgisini çeker. Konulara muhtelif sorularla katılır. Bu zamanın yaralarına merhem olacak nitelikte mevzular derinleştikçe çözüm yolları hoşuna gider. 

Bizim arkadaş artık Risale-i Nurları ve müellifinin ismini söylemenin zamanının geldiğini düşünür. “Bu konular, Bediüzzaman’ın eserlerinde geniş manada yer almıştır.” der. Adam: “Bediüzzaman ne zaman?” Diye sorar! “Gerçekten Bediüzzaman hangi zaman?...” Diye peşpeşe sorular gelirken yolculuk sona ermiş.

Otobüsle Erzurum’dan Trabzon’a gidiyoruz. Yan koltukta oturan Erzurumlu, düzgün giyimli, yaşlı amca ile tanıştık, konuştuk, nur hakikatlerinden anlattık. Dindar bir insan olduğu için hüsn-ü kabulle tasdik ediyordu. Etrafta sonbahar manzaraları var, kuraklık hükmünü sürdürüyordu. Birlikte Doğu Anadolu kırsalında kurumuş otları, gazel olmuş yaprakları, tarlalarda sararmış anızları seyrettik. 

Amcanın hayvancılık yaptığını, Gümüşhane dağlarını aşıp Zigana Geçidinden Karadeniz yaylalarına ulaştıktan sonra öğrendim! Karadeniz’in dağlarında, yaylalarında ihtişamlı bahar mevsimi hakimdi. Her yer ve her şey macun gibi yeşilliklere bürünmüştü. Serin yaylalarda uçsuz bucaksız meralar, geniş mezralar, yeşil otlaklar, zümrüt yamaçlarda canlı ağaçlar, rengârenk çiçekleri görünce ikimizin de birden gözümüz gönlümüz açıldı, ferahladık.

Ben duygularımı, hissiyatımı gördüğüm yeşilliklerle birleştirip tefekkür edebildiklerimi yol arkadaşım, yaşlı amcaya anlatıyordum. “Bak şu otlara, yeşilliklere, çiçeklere, güzelliklere bunların hepsi..” Diye başlayacak oluyordum! (Bu teşebbüs birkaç defa devam etti.) Adam hemen lafımı kesiyor: “He valla… Bizim davarlar olsa bunları nasıl iştahla yerdi!” Diye başlıyor, uzun uzadıya anlatıyordu. Sürülerden, etten, sütten, damızlıktan, gürbüzleşip çoğalmalarından… Devam ediyor, bir türlü saadete gelemedik vesselam…

Barla’da yükselen nur halesi, fedakâr nur talebelerinin yasaklara, baskılara, tehlikelere, hapislere alındırış etmeden destansı kahramanlıklarla  yazarak, okuyarak, anlatarak, nur postacısı olarak elden ele, dilden dile, gönülden gönüle usanmadan, yorulmadan taşımışlar, muhtaçlara ulaştırmışlar….. 

Şimdi mi? Şimdi her şey ayan beyan hazır. Biz eski çınarların gölgesinde uyuyoruz!

Okunma Sayısı: 2996
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı