"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’ın meşrûtiyet taraftarlığı hissî değildir

Orhan DİNDAR
30 Haziran 2015, Salı
Bediüzzaman meşrûtiyet taraftarlığı, günlük hadiselerin tesiriyle çabuk inkisara uğrayan muvakkat ve hissî bir tercih değildir.

Bediüzzaman’ın İttihatçılarla olan münasebetleri müstakil bir tetkik konusu olmakla beraber mevzumuzun daha iyi anlaşılması bakımından ana hatlarıyla da olsa bir göz atılması faydalı olacaktır. Aynen Abdülhamid mevzuunda olduğu gibi, bu husustaki kafa karışıklığı ve iltibaslar da hâdiselerin yaşandığı o tarihlerde ortaya çıkmıştır. Bediüzzaman Meşrûtiyetin îlânı üzerinden henüz yedi ay geçmişken aşağıdaki izahı yapmaya lüzum görmüştür:

Vehim: Sen Selânik’te İttihat ve Terakki ile ittifak etmiştin, neden ayrıldın? 

İrşad: Ben ayrılmadım, onların bazıları ayrıldılar. Niyazi Bey, Enver Bey gibi adamlarla şimdi de müttefikim; lâkin bazıları bizden ayrıldılar, bataklık yoluna saptılar. Hamiyetlerinde şüphem yoktur, fakat mukabillerinde garaz hissettiler; onlar da tabiî garaza ittiba ettiler. (…) Ben, hamiyetli ve dindar adamlarla daima beraberim. Ben, Selânik’te Meydan-ı Hürriyette okuduğum nutuk ile îlân ettiğim mesleğimi, şimdi de onu takip ediyorum ki, i’lâ-i şevket-i İslâmiye ve i’lâ-i kelimetullahın vasıtası olan meşrûta-i meşrûayı şeriat dairesinde idamesine çalışıyorum.32

Bu husustaki istifham ve iddiaların Bediüzzaman tarafından “Vehim” şeklinde tabir edilmiş olması dahi meselenin izahı bakımından bir derece kâfidir. Bediüzzaman bu husustaki tavrını da şahsî bir tarafgirlikten çıkarıp fikrî ve meslekî bir mesele olarak ortaya koymuştur. Hürriyetin îlânından üç gün sonra İstanbul’da daha sonra Selânik’te îlân ettiği mesleğini ve fikrini aynen muhafaza etmektedir. Tavır değiştiren ise bir kısım İttihatçılardır. 

Bediüzzaman, gerek Sultan Abdülhamid, gerek İttihatçılar ve gerekse Meşrûtiyet karşısındaki tavrını ve mesleğinin esasını şöyle tarif eder:  “İ’lâ-i şevket-i İslâmiye ve i’lâ-i kelimetullahın vasıtası olan meşrûta-i meşrûayı şeriat dairesinde idamesine çalışmak.” 

Şâyet Bediüzzaman’ın vehmedildiği gibi İttihatçılarla bir ittifakı ve bu ittifakın tesiriyle arızî bir meşrûtiyet taraftarlığı olmuş olsaydı, pişman olmasının ve meşrûtiyetten de şüpheye düşmesinin en münâsib zamanı 1909’da Divân-ı Harb’de muhakeme edildiği dönem olmalıydı. 

Hâlbuki tahliyesinden sonra 1910’un ilk aylarında İstanbul’dan ayrılırken şunları söylemiştir: “Ey koca İstanbul! Müsâvât ve uhuvveti, sende devr-i istibdatta yalnız tımarhanede, meşrûtiyette yalnız tevkifhanede gördüm. Elveda, ey gelin libası giymiş acûze-i şemta! (…) Mânâ-i meşrûtiyete iptilâ ve muhabbetimin sebebi şudur ki: Asya’nın ve âlem-i İslâm’ın istikbalde terakkisinin birinci kapısı meşrûtiyet-i meşrûa ve şeriat dairesindeki hürriyettir. Ve tâli’ ve taht ve baht-ı İslâm’ın anahtarı da meşrûtiyetteki şûradır. Yaşasın meşrûtiyet-i meşrûa! sağ olsun hakikat-i şeriat terbiyesinden tam ders alan neyyir-i hürriyet! ”33

Görüldüğü gibi onun meşrûtiyet taraftarlığı, günlük hadiselerin tesiriyle çabuk inkisara uğrayan muvakkat ve hissî bir tercih değildir. Meşrûtiyet devrinde de mâruz kaldığı bütün menfî muâmelelere rağmen İslâm’ın bahtının miftahı olarak meşrûtiyeti görmektedir. Değil vazgeçmek, aksine, tarif ettiği şekliyle meşrûtiyeti aşiretlere ders vermek üzere memleketine doğru yola çıkmıştır. Onun için Divân-ı Harb’de, “ Ey paşalar, Zâbitler; Bütün kuvvetimle derim ki: gazetelerde neşrettiğim umum makalâtımdaki umum hakaikte nihayet derecede musırrım.” demiştir. 

Bediüzzaman, 1950’li yıllarda da bu ifâdesinin altına şu hâşiyeyi eklemiştir: “Şimdi kırk yedi senedeki dehşetli mahkemelerimde, aynen on bir buçuk cinayetleri ve on bir buçuk suâllerimi o divan-ı Harb-i örfîdeki gibi tekrar ediyorum.” 34 Bu beyânlar sonradan ortaya çıkan bir pişmanlığın değil, hak bildiği mesleğindeki istikrar ve sebâtın ifâdesidir.

DİPNOTLAR:

32- Makalât, 97.
33- Divân-ı Harb-i Örfî, 149.

Okunma Sayısı: 2492
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı