Bin sekiz yetmiş altıda başlayan Meşrûtiyet, Cumhuriyete kadar dayanmıştı.
Daha sonra İkinci Meşrutiyet bin dokuz yüz sekizde tekrar cemâlini göstermişti.
Bu bir hürriyet hareketi idi. Bediüzzaman, bu hareketin şiddetli savunucusu oldu.
Bu nazenin Meşrûtiyetin ruhunu inciten nice zalimler çıktı. Baskıcı rejim heveslileri onun önüne nice taşlar koydular.
Kimi yılan suretinde, kimi domuz suretinde, kimi ayı ve çıyan suretinde karşısına çıktılar.
Sonunda Osmanlıyı topraklarımızdan silmek istediler.
Evet, devir değişmiş, asır başkalaşmıştı. Avrupa’nın bitmeyen tükenmeyen hırsı ve kini bu milletin istikbalini hep karartmak istemişti.
Sonra, millet iradesine sahip çıkmış, düşmanı yurdundan dışarı atmıştı. Kırk milyon Osmanlı on iki milyona düşmüştü.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilân edildi. Bediüzzaman’ın İstanbuldaki mücadelesini bilenler Bediüzzaman’ı ısrarla Ankara’ya çağırdılar.
Başlarda bu dâvete icabet etmeyen Bediüzzaman, dostlarının ısrarına dayanamayarak Ankara’ya gitti. Mecliste devlet töreni ve alkışlarla karşılandı.
Bediüzzaman o zaman anladı nazenin Cumhuriyete suikast yapanları. Lozan’da imzalanan kararlar bir bir tatbikata konuluyordu.
Bediüzzaman’ın onlarla uyuşması mümkün değildi. On maddelik bir beyanname neşrederek haklı ikazlarını yapmıştı. Bu maddeler o günkü başların hiç hoşuna gitmemişti.
“Bu inkılâbın temelleri sağlam gerek.” ikazları muhataplarının fazlaca morallerini bozmuştu.
İlk zehirleme vakıası Ankara’da yapıldı Bediüzzamana.
Ankara’da korkusundan değil, hadis-i şerifte işaret edilen zatın orada olması dolayısıyla, ”Ona kuvvetle mukabele edilmez, ancak Kur’ân Nurlar’ı ile mukabele edilebilir” emrine uyarak, Ankara’dan kendisine teklif edilen parlak teklifleri kabul etmeyerek, iman hizmetine hayatını vakfetti.
Nazenin Cumhuriyet ilk yarasını o zaman almıştı. Bu yara yirmi yedi senede iyileşmedi.
1950’de iktidara gelen Demokrat Parti bu yarayı kısmen kabuk bağlatmıştı. Ama karanlık gölgeler sinsi karakterini tekrar gösterdi. Liderini ipe kadar götürdü.
Daha sonra, bu suikastler her on senede tekrar edegeldi. Nazenin hürriyet, devamlı kamçı altında kaldı.
Gele gele günümüze kadar geldi. Bu defa başka suretle karşımıza çıktı. Hürriyetçi anlayış cemâlini bir türlü gösteremedi.
Bu iradeyi dostlar bile sevmeye başladı.
And beş yıl önce kalktığı halde tekrar okutulmak isteniyor. Buz gibi ırkçılık kokan bu metin milletin çocuklarına dayatılıyor.
Ama, hep böylemi olacak?
Hayır, böyle devam etmeyecek.
Elbette nazenin Cumhuriyet ayın on dördü gibi cemâlini gösterecek inşallah...