Sen kardeşim! Sen kızım! Bir yıla yakın, haksız ve hukuksuz bir şekilde, Üstadın “Medrese-i Nuriye” diye vasıflandırdığı yerde hayatını devam ettirdin.
Nikâhın burada kıyıldı.
Geceler geçirdin, günler geçirdin, bayramlar geçirdin.
Ramazanı yaşadın orada. Kendime empati yaptım.
Kız kardeşim olsa ne düşünürdüm?
Kızım olsa ne düşünürdüm? Oysaki benim ne kız kardeşim oldu ne de kızım.
Dört erkek kardeşiz. İki erkek oğlum, altı torunum var.
Çektiğin acıları anlıyorum. Hasretliklerini hep tahattur ettik orada kaldığın sürece…
Anne ve babanın metanetini takdir ettik.
Elimizi dergâh-ı İlâhiyeye her açtığımızda duâlarımızda idin.
Bu ateş sadece sizin dünyanızda değildi elbette.
Bu zulme maruz olan nice masumlar işinden, eşinden, çocuklarından, anne babasından ve akrabaları ve sevdiklerinden ayrı kaldılar.
Halen bu acıları yaşayanlar sayılmayacak kadar çok..
Ama kader bu… Bizler ehl-i imanız..
Nur Talebeleriyiz. Yaprakların dahi izinsiz hareket etmediğine inanıyoruz.
Onun için, “Bir şey ya hakikatte güzeldir veya neticeleri itibariyle güzeldir” hakikatine yürekten inanıyoruz.
“Beşer zulmeder, kader adalet eder” bu da önemli bir tesbittir.
Bu günler başınıza geldi..
Yeni Asya yolcularından bazıları da bu zulme maruz kaldılar.
Ülke çapında bir çok bildiğimiz kardeşlerimiz işinden ve aşından oldular.
Bu günler geldi ve geçer..
Yapanın yanına kâr kalmaz.
Mahkemenin büyüğünde herkes hesabını verir.
Sen hoş geldin kardeşim..
Geçmiş olsun.
“Yitik bulununca emek zayi olmaz” denilir.
Çektiğin acı ve ıztıraplar inşallah sevaplara tahvil edilir.
Aramıza hoş geldin!
Gazetemiz üzerine düşen vazifeyi hakkı ile yerine getirdi.
Sen bizim kızımızsın, sen bizim bacımızsın.
Cenâb-ı Hak bir daha böyle musîbetlere muhatap etmez inşallah.
Hayırlı günler diliyorum Nur kardeşim.