Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: “Her bid’at dalâlettir ve her dalâlet Cehennem ateşindedir.” Yani, “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim. (Mâide Suresi: 3.)” sırrı ile, kavâid-i Şeriat-ı Garra ve desâtir-i Sünnet-i Seniyye tamam ve kemalini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut –hâşâ ve kellâ– nâkıs görmek hissini veren bid’aları icad etmek dalâlettir, ateştir.
Sünnet-i Seniyyenin merâtibi var. Bir kısmı vacibdir, terk edilmez. O kısım, Şeriat-ı Garrada tafsilâtıyla beyan edilmiş. Onlar muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül etmez. Bir kısmı da nevafil nev’indendir. Nevafil kısmı da iki kısımdır:
Bir kısmı, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır. Onlar dahi Şeriat kitaplarında beyan edilmiş; onların tağyiri bid’attır. Diğer kısmı, “âdâb” tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitaplarında zikredilmiş. Onlara muhalefete bid’a denilmez; fakat âdâb-ı Nebevîye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakikî edebden istifade etmemektir. Bu kısım ise, örf ve âdât, muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevatürle malûm olan harekâtına ittiba etmektir. Meselâ, söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taallûk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var. Bu nevi sünnetlere “âdâb” tabir edilir. Fakat o âdâba ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir. O âdâbdan mühim bir feyiz alır. En küçük bir âdâbın müraatı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor, kalbe bir nur veriyor.
Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeaire de taallûk eden sünnetlerdir. Şeair, âdeta hukuk-u umumiye nev’inden, cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes’ul olur. Bu nevi şeaire riya giremez ve ilân edilir. Nafile nev’inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir.
Lem’alar, On Birinci Lem’a, s. 132
LÛGATÇE:
bid’a(t): dinde olmadığı halde sonradan dine sokuşturulmuş olan uygulama, âdet.
desâtir-i Sünnet-i Seniyye: Peygamberimizin sünnetinin düsturları.
kavâid-i Şeriat-ı Garra: Şeriatın kaideleri.
nevafil: nafileler.
tebeddül: değişme.
***
Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları
Birbirinin güzel hasletlerinden istifade etmeli
[Eskişehir’de, tevkifhanede Risale-i Nur Şakirdlerine yazılan fıkralardır.]
İkinci Nükte
Hakikatli bir teselli
Aziz kardeşlerim,
Sizin için pek çok müteessirdim. Elem beni eziyordu. Fakat bana ihtar edildi ki, kader ve kısmetinizde beraber bu hapishanenin suyunu içmek ve ekmeğini yemek vardı. Bir eser-i rahmet-i İlâhiye ve bir cilve-i inayet-i Rabbaniye olarak bu suyu ve bu ekmeği beraber yememizin ve içmemizin en kolayı ve en hafifi ve en hayırlı ve sevaplısı ve Risale-i Nur Şakirdlerinin en menfaatli bir dershaneleri ve en feyizli bir çilehaneleri ve düşmanlarına karşı ne derece ihtiyatlı davranmak lâzım geldiğini talim eden en hassas bir imtihan meydanı ve her birinde ayrı ayrı güzel meziyetleri bulunan bu arkadaşların birbirinin âlî meziyetlerinden ve güzel hasletlerinden ve birbiriyle tesis ve tecdid-i uhuvvetlerinden istifade etmek ve ders almak için en nurlu bir dershane, bir tekye suretinde gördüğümden, bu vaziyetten değil şekva, belki bütün ruhumla şükür ettim.
Evet, mesleğimiz şükürdür ve her şeyde bir vech-i rahmeti, bir cihet-i nimeti görmektir.
Umumunuzun elemleriyle müteellim kardeşiniz
Said Nursî
Lem’alar, Yirmi Sekizinci Lem’a, s. 419
LÛGATÇE:
cilve-i inayet-i Rabbaniye: Allah’ın yardım ve ihsanının cilvesi.
tesis ve tecdid-i uhuvvet: kardeşliği tesis ve tazeleme.
tevkifhane: tutukevi.