MENFAATİ ESAS TUTAN SİYASET CANAVARDIR
Menfaat üzere çarhı kurulmuş olan siyaset-i hâzıra, müfteristir, canavar.
Aç olan canavara karşı tahabbüb etsen, merhametini değil, iştihasını açar.
Sonra döner, geliyor; tırnağının, hem dişinin kirasını senden ister.
Sözler, Lemaat, s. 791
***
Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır.
Mektubat, H.Çekirdekleri, No: 36, s. 554
***
…Meclisten biri dedi:
“Neden Şeriat şu medeniyeti (HAŞİYE) reddeder?
Dedim:
“Çünkü, beş menfî esas üzerine teessüs etmiştir. Nokta-i istinadı kuvvettir. O ise, şe’ni tecavüzdür. Hedef-i kasdı menfaattir. O ise, şe’ni tezahumdur. Hayatta düsturu cidaldir. O ise, şe’ni tenazudur. Kitleler mabeynindeki rabıtası, âheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise, şe’ni böyle müthiş tesadümdür. Cazibedar hizmeti, heva ve hevesi teşcî’ ve arzularını tatmin ve metalibini teshildir. O heva ise, şe’ni insaniyeti derece-i melekiyeden, dereke-i kelbiyete indirmektir. İnsanın mesh-i manevîsine sebep olmaktır. Bu medenîlerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse, kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir.
“İşte, onun için bu medeniyet-i hâzıra, beşerin yüzde seksenini meşakkate, şekavete atmış; onunu mümevveh (hayalî) saadete çıkarmış; diğer onunu da, beyne beyne (ikisi ortası) bırakmış. Saadet odur ki, külle, ya eksere saadet ola. Bu ise, ekall-i kalîlindir ki, nev-i beşere rahmet olan Kur’ân, ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder.
HAŞİYE: Bizim muradımız, medeniyetin mehasini ve beşere menfaati bulunan iyiliklerdir. Yoksa, medeniyetin günahları, seyyiatları değil ki; ahmaklar, o seyyiatları, o sefahetleri mehasin zannedip, taklit edip, malımızı harap ettiler. Medeniyetin günahları, iyiliklerine galebe edip, seyyiatı hasenatına râcih gelmekle, beşer, iki harb-i umûmî ile iki dehşetli tokat yiyip, o günahkâr medeniyeti zîr ü zeber edip, öyle bir kustu ki, yeryüzünü kanla bulaştırdı. İnşaallah istikbaldeki İslâmiyetin kuvveti ile, medeniyetin mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-u umûmîyi de temin edecek.
B. S. N. Tarihçe-i Hayatı, İlk Hayatı, s. 143
***
Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları
“Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler”
Aziz kardeşlerim,
Yakınınızda bulunmakla çok bahtiyarım. Sizin hayalinizle ara sıra konuşurum, müteselli olurum. Biliniz ki, mümkün olsaydı, bütün sıkıntılarınızı kemal-i iftihar ve sevinçle çekerdim. Ben, sizin yüzünüzden Isparta’yı ve havalisini taşıyla, toprağıyla seviyorum. Hatta diyorum ve resmen de diyeceğim: Isparta hükûmeti bana ceza verse, başka vilâyet beni beraet ettirse, yine burayı tercih ederim.
Evet, ben üç cihetle Ispartalıyım. Gerçi tarihçe ispat edemiyorum; fakat kanaatim var ki, İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said’in aslı, buradan gitmiş. Hem Isparta vilâyeti öyle hakikî kardeşleri bana vermiş ki; değil Abdülmecid ve Abdurrahman, belki Said’i onların her birisine maa’l-memnuniye feda eylerim.
Tahmin ederim, şimdi küre-i arzda Risale-i Nur Şakirdlerinden, kalben ve ruhen ve fikren daha az sıkıntı çeken yoktur. Çünkü, kalp ve ruh ve akılları iman-ı tahkikî nurlarıyla sıkıntı çekmezler. Maddî zahmetler ise, Risale-i Nur dersiyle hem geçici, hem sevaplı, hem ehemmiyetsiz, hem hizmet-i imaniyenin başka bir mecrada inkişafına vesile olmasını bilerek, şükür ve sabırla karşılıyorlar. “İman-ı tahkikî dünyada dahi medar-ı saadettir” diye, halleriyle ispat ediyorlar. Evet, “Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler” deyip, metinâne bu fânî zahmetleri bâkî rahmetlere tebdile çalışıyorlar.
Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn, onların emsallerini çoğaltsın, bu vatana medar-ı şeref ü saadet yapsın ve onları da Cennetü’l-Firdevs’te saadet-i ebediyeye mazhar eylesin. Âmin.
Said Nursî
B. S. N. Tarihçe-i Hayatı, Denizli Hayatı, s. 439