Şeriatı isteyenler iki kısımdır: Biri, muvazene ile zarureti nazara alarak, müdakkikane Meşrûtiyeti Şeriata tatbik etmek istiyor. Diğeri de, muvazensiz, zahirperestâne, çıkılmaz bir yola sapıyor.
Sual: “Neden makine-i ahvâl güzelce işlemiyor?”
Cevap: Zira tecrübe, hamiyet, nur-u kalp ve nur-u fikri cem edenler, vezaife kifayet etmezler. Bazı ehl-i gayret ve hamiyette, meyl-i tahrip meleke olmuş; tamire pek alışık değildir. Bazı ehl-i tecrübe ve tamir ise, eskisine bir derece meyil ile; istidatları pek müsait değildir. Demek bize bir nesl-i cedid lâzımdır.
Bunu da cidden söylüyorum: Eğer, meşveret Şeriattan bir parmak müfarakat ederse, eski hâl yüz arşın ayrılmıştır.
Sual: “Neden?”
Cevap: Bir ince teli, rüzgâr her tarafa çevirebilir. Fakat içtima ve ittihad ile hâsıl olan hablü’l-metin ve urvetü’l-vüska değme şeylerle tezelzül etmez. İcma-ı ümmet, Şeriatta bir delil-i yakînîdir. Rey-i cumhur, Şeriatta bir esastır. Meyelân-ı amme Şeriatta muteber ve muhteremdir.
İşte bakınız: Eski padişahların iradesini, Ermeni rüzgârı ve ecnebî havası veya vehmin vesvesesi esmekle çevirebilirdi. O da, sükûta rüşvet-i maneviye olarak, birçok ahkâm-ı Şeriatı feda ediyordu. Şimdi kapı açıldı; fakat tamamı ileride. Üç yüz ârâ-i mütekabile ve efkâr-ı mütehalife, hak ve maslahattan başka bir şey ile musalâha etmez veya sükût etmezler.
Hak ve maslahat ise, Şeriatta esastır. Fakat “Zaruretler haramları mübah kılar.” kaide-i şer’iyesince bazen haram bildiğimiz şey, ilca-i zaruretle vacib olur. Taaffün etmiş, parmak kesilir; tâ el kesilmesin. Selâmet-i millet, cevher-i hayata tevakkuf etse, vermekten tevakkuf edilmez; nasıl ki edilmedi. Dünyada en acib, en garibi, ruhunu iftiharla selâmet-i millete feda edenlerden, bazen garazında menfaat-i cüz’iye-i gururiyesinde buhl eder, vermiyor.
Demek, Şeriatı isteyenler iki kısımdır: Biri, muvazene ile zarureti nazara alarak, müdakkikane Meşrûtiyeti Şeriata tatbik etmek istiyor. Diğeri de, muvazenesiz, zahirperestâne, çıkılmaz bir yola sapıyor.
Beyanat ve Tenvirler (İçtimaî-Siyasî Tesbitler), s. 104-108
Lûgatçe:
ahkâm-i Şeriat: Şeriatin hükümleri, kanunları, emir ve yasakları.
ârâ-i mütekabile: Birbirine karşı olan görüşler; karşılıklı fikirler.
buhl: Cimrilik, pintilik.
cem etmek: Toplamak.
cevher-i hayat: Hayat cevheri, can.
delil-i yakînî: Çok kuvvetli delil, kesin kanaat veren delil.
efkâr-ı mütehalife: Farklı ve birbirine muhalif olan görüşler.
hablü’l-metin: Sağlam ip.
hamiyet: Din, vatan, millet gibi değerleri koruma duygusu ve gayreti.
icma-i ümmet: Müslümanların bir mesele üzerinde birleşmeleri, söz birliği yapmaları.
ilca-i zaruret: Zaruretin zorlaması.
kifayet etmek: Yeterli gelmek.
makine-i ahval: İdarî ve içtimaî çark.
meleke: Alışkanlık.
menfaat-i cüz’iye-i gururiye: Gururdan kaynaklanan küçük menfaat.
meyelân-ı amme: Genel eğilim, milletin bir fikir etrafında birleşmesi.
meyl-i tahrip: Tahrip meyli, bozma eğilimi.
musalâha etmek: Barışmak, uzlaşmak.
muvazene: Ölçülülük, dengeli olma.
müdakkikane: İnceden inceye araştırarak.
müfarakat etmek: Ayrılmak, uzaklaşmak.
nesl-i cedid: Yeni nesil.
rey-i cumhur: Çoğunluğun görüşü; çoğunluğun oyu.
taaffün etmek: Kokuşmak, bozulmak, çürümek.
tatbik etmek: Uygulamak, uydurmak, intibak ettirmek.
tevakkuf etmek: Bağlı olmak; geri durmak.
tezelzül: Sarsılma, sallanma.
urvetü’l-vüska: Kopmaz ve sağlam kulp.
vezaif: Vazifeler.
zahirperestâne: Dış görünüşe taparcasına önem vererek.
zaruret: Mecburiyet, zorunluluk.