Lem'alar - page 376

üÇüNCü SeBeP
ehl-i hakkın ihtilâfı himmetsizlikten ve aşağılıktan ve
ehl-i dalâletin ittifakı ulüvv-i himmetten değildir. Belki
ehl-i hidayetin ihtilâfı, ulüvv-i himmetin suistimalinden ve
ehl-i dalâletin ittifakı, himmetsizlikten gelen zaaf ve acz-
dendir.
ehl-i hidayeti, ulüvv-i himmetten suistimale ve dola-
yısıyla ihtilâfa ve rekabete sevk eden, ahiret nokta-i na-
zarında bir haslet-i memduha sayılan hırs-ı sevap ve vazi-
fe-i uhreviyede kanaatsizlik cihetinden ileri geliyor. Yani,
“Bu sevabı ben kazanayım, bu insanları ben irşat edeyim,
benim sözümü dinlesinler” diye, karşısındaki hakikî kar-
deşi ve cidden muhabbet ve muavenetine ve uhuvvetine
ve yardımına muhtaç bir zata karşı rekabetkârâne vaziyet
alır. “Şakirtlerim niçin onun yanına gidiyorlar? niçin
onun kadar şakirtlerim bulunmuyor?” diye, enaniyeti ora-
dan fırsat bulup, mezmum bir haslet olan hubb-i câha te-
mayül ettirir, ihlâsı kaçırır, riya kapısını açar.
İşte bu hatanın ve bu yaranın ve bu müthiş maraz-ı ru-
hanînin ilâcı şudur ki:
Cenab-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır; kesret-i etba’
ile ve fazla muvaffakıyetle değildir.
Çünkü onlar, vazife-i
İlâhiyeye ait olduğu için, istenilmez, belki bazen verilir.
evet, bazen bir tek kelime sebeb-i necat ve medar-ı rıza
olur. kemiyetin ehemmiyeti o kadar medar-ı nazar ol-
mamalı. Çünkü bazen bir tek adamın irşadı, bin adamın
irşadı kadar rıza-i İlâhîye medar olur.
acz:
güç yetmezlik, yetersizlik.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
Cenab-ı Hak:
hakkın tâ kendisi
olan şeref ve büyüklük sahibi
yüce Allah.
cihet:
yön.
ehemmiyet:
önem.
ehl-i dalâlet:
doğru ve hak yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın inançsız
kimseler.
ehl-i dalâlet:
doğru ve hak yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın inançsız
kimseler.
ehl-i hak:
hak ehli, iman, İslâmiyet
ve hak yolunda olan.
ehl-i hidayet:
doğru yolda olanlar,
iman etmiş kimseler.
enaniyet:
kendini beğenme, ben-
cillik, benlik, gurur.
hakikî:
gerçek, doğru.
haslet:
insanın yaratılışından ge-
len huy ve karakter, mizaç, huy,
özellik.
haslet-i memduha:
övülmüş ah-
lâk, methedilmeye lâyık huy ve
özellik.
himmet:
kayırma, koruma, daha
iyiye götürmek için çalışma gay-
reti; zıddı ise gayretsizliktir.
hırs-ı sevap:
daha çok sevap ka-
zanma hırsı.
hubb-i câh:
makam, mevki sev-
gisi.
ihlâs:
samimiyet, bir işi, bir ibadeti,
başka bir karşılık beklemeksizin,
sırf Allah rızası için yapma.
ihtilâf:
uyuşmazlık, anlaşmazlık.
irşat etmek:
doğru yolu göster-
mek.
irşat:
doğru yolu gösterme.
ittifak:
fikir birliği etme, uyuşma,
birleşme.
kanaatsizlik:
yetinmeme, açgöz-
lülük.
kemiyet:
nicelik, sayı çokluğu.
kesret-i etba:
taraftar veya tâbi
olanların sayı çokluğu.
maraz-ı ruhanî:
ruhî, psikolojik
hastalık.
medar olmak:
dayanak noktası,
Y
irminci
l
em
a
| 376 | Lem’aLar
kaynak, vesile.
medar-ı nazar:
göz önünde
bulundurulması gereken.
medar-ı rıza:
razı olma se-
bebi.
mezmum:
kötülenmiş, aşağı-
lanmış.
muavenet:
yardım.
muhabbet:
sevgi, dostluk.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
muvaffakıyet:
Allah’ın yardı-
mıyla başarılı olma, muvaffak
olma.
nokta-i nazar:
bakış açısı.
rekabet:
rakip olma hâli, çe-
kişme, yarışma.
rekabetkârâne:
rakip olarak,
yarışır gibi.
riya:
iki yüzlülük, yalandan
gösteriş, samimiyetsizlik.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
rıza-i İlâhî:
Allah’ın rızası.
sebeb-i necat:
kurtuluş ne-
deni, kurtuluş sebebi.
sevap:
hayırlı işlerin karşılığı,
ödül.
sevk eden:
yönlendiren, sü-
rükleyen.
suistimal:
bir şeyi kötüye kul-
lanma.
şakirt:
talebe, öğrenci.
temayül:
bir tarafa doğru
eğilme, meyletme, yönelme.
uhuvvet:
kardeşlik.
ulüvv-i himmet:
yüksek him-
met sahibi olmak, çok gayretli
olmak.
vazife-i İlâhîye:
doğrudan
doğruya Allah’a ait olan iş ve
vazife.
vazife-i uhreviye:
ahirete ait
vazifeler.
vaziyet:
durum.
zaaf:
zayıflık, güçsüzlük.
zat:
kişi.
1...,366,367,368,369,370,371,372,373,374,375 377,378,379,380,381,382,383,384,385,386,...1406
Powered by FlippingBook