Lem'alar - page 380

demek zayıfların cemiyeti ve şahs-ı manevîsi kavi ol-
duğu gibi,
(HaşİYe)
kavilerin cemiyeti ve şahs-ı manevîsi ise
zayıftır. Bu sırra bir işaret-i lâtife ve zarif bir nükte-i
kur’âniyedir ki, ferman etmiş:
(1)
p
án
æj/
ón
Ÿr
G p
l
I n
ƒ°r
ùp
f n
?Én
bn
h
Mü-
enneslerin cemaatine, iki katlı müennes olduğu hâlde,
müzekker fiili olan
(2)
n
?Én
b
buyurması; hem
(3)
o
ÜGn
ôr
Yn
’r
G p
ân
dÉn
b
buyurmakla, müzekkerlerin cemaatine, müennes fiili olan
(4)
r
ân
dÉn
b
tabiriyle, lâtifâne işaret ediyor ki: zayıf ve halim
ve yumuşak kadınların cemiyeti kuvvetleşir, sertlik ve şid-
det kesb edip bir nevi reculiyet kazanır. Müzekker fiilini
iktiza ettiğinden,
l
I n
ƒ°r
ùp
f n
?Én
bn
h
tabiriyle, gayet güzel düşmüş.
erkekler ise, hususan bedevî Arab olsa, kuvvetlerine gü-
vendikleri için, cemiyetleri zayıf olup, hem ihtiyatkârlık,
hem yumuşaklık vaziyetini aldığından, bir nevi kadınlık
hasiyeti takındıkları için, müennes fiilini iktiza ettiğinden,
o
ÜGn
ôr
Yn
’r
G p
ân
dÉn
b
müennes fiiliyle tabiri tam yerindedir.
evet, ehl-i hak, gayet kuvvetli bir nokta-i istinat olan
iman-ı billâhtan gelen tevekkül ve teslimle, başkalara arz-ı
ihtiyaç edip muavenet ve yardımlarını istemez. İstese de
HaşİYe:
Avrupa komiteleri içinde en şiddetlisi ve en tesirlisi ve bir cihet-
te en kuvvetlisi, cins-i lâtif ve zayıf ve nazik olan kadınların Amerika’da-
ki Hukuk ve Hürriyet-i nisvan komitesi olduğu, hem milletler içinde az
ve zayıf olan ermenilerin komitesi, gösterdikleri kuvvetli fedakârâne
vaziyetle bu müddeamızı teyit ediyor.
arz-ı ihtiyaç:
ihtiyacını bildirme.
bedevî:
göçebe, çölde yaşayan.
cemaat:
topluluk, grup.
cemiyet:
topluluk, birlik.
cihet:
yön.
ehl-i hak:
hak ehli, iman, İslâmiyet
ve hak yolunda olan.
fedakârâne:
fedakârca, özverili bir
şekilde.
ferman etme:
emretme, bu-
yurma.
fiil:
olumlu veya olumsuz zaman
kavramı taşıyan veya zaman kav-
ramı ile birlikte şahıs kavramı ve-
ren kelime.
gayet:
son derece, çok.
halim:
yumuşak huylu, uysal.
hasiyet:
özellik.
haşiye:
dipnot.
hukuk ve hürriyet-i nisvan ko-
mitesi:
kadın hak ve özgürlükleri
kurulu, meclisi.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihtiyatkâr:
sakıngan, ihtiyatlı bir
biçimde.
iktiza etme:
lâzım gelme, ge-
rekme.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme.
iman-ı billâh:
Allah’a iman.
işaret-i lâtife:
güzel ve hoş işaret.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
kavilerin cemiyeti:
güçlü, kuvvetli
olanların topluluğu.
kesb etme:
kazanma.
komite:
bir maksat çerçevesinde
oluşan kurul ve topluluklar.
lâtifâne:
lâtif, hoş ve güzel bir şe-
kilde.
muavenet:
yardım.
müddea:
iddia edilen, savunulan
fikir.
müennes fiili:
dişilik fiili.
müennes:
dişi, dişilik.
müzekker fiili:
erkeklik fiili.
müzekker:
erkek.
nevi:
çeşit, tür.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası, güvenme ve itimat nok-
tası.
nükte-i Kur’âniye:
Kur’ân’a ait
nükte, derin, ince ve zarif
mana.
reculiyet:
erkeklik.
şahs-ı manevî:
belli bir kişi ol-
mayıp bir topluluktan oluşan
manevî kişilik.
tabir:
ifade.
tesirli:
etkili.
teslim:
kendini Allah’ın emrine
bırakma, tam bir güven hâ-
linde olma, kaderin hükmüne
boyun eğme.
tevekkül:
Allah’a dayanma ve
güvenme, gücünün yetmediği
yerde Allah’tan bekleme.
teyit etmek:
doğrulamak,
desteklemek.
vaziyet:
durum.
zarif:
zerafetli, güzel.
1.
Şehirdeki birtakım kadınlar dedi:... (Yusuf Suresi: 30.)
2.
Dedi. (erkekler için)
3.
“Bedevîlerden bazıları, ‘iman ettik’ dediler” meali ile başlayan, Hucurat Suresinin, 14. ayeti.
4.
Dedi. (kadınlar için)
Y
irminci
l
em
a
| 380 | Lem’aLar
1...,370,371,372,373,374,375,376,377,378,379 381,382,383,384,385,386,387,388,389,390,...1406
Powered by FlippingBook