Lem'alar - page 383

ve zilletten kurtarmayı en birinci ve en mühim bir vazi-
fe-i uhreviye telâkki edip, yüzer âyât ve ehadis-i nebevi-
yenin şiddetle emrettikleri uhuvvet, muhabbet ve teavü-
nü yapıp, bütün hissiyatınızla, ehl-i dünyadan daha şid-
detli bir surette meslektaşlarınızla ve dindaşlarınızla itti-
fak ediniz, yani, ihtilâfa düşmeyiniz. “Böyle küçük mese-
leler için kıymettar vaktimi sarf etmektense, o çok kıy-
metli vaktimi zikir ve fikir gibi kıymettar şeylere sarf ede-
ceğim” deyip çekilerek ittifakı zayıflaştırmayınız. Çünkü
bu manevî cihadda küçük mesele zannettiğiniz, çok bü-
yük olabilir. Bir neferin, bir saatte, mühim ve hususî şe-
rait dahilindeki nöbeti bir sene ibadet hükmüne bazen
geçmesi gibi, bu ehl-i hakkın mağlûbiyeti zamanında,
manevî mücahede mesailinde, küçük bir meseleye sarf
olunan senin kıymettar bir günün, o neferin o saati gibi
bin derece kıymet alabilir, bir günün bin gün olabilir. Ma-
dem livechillâhtır, o işin küçüğüne, büyüğüne, kıymetli
ve kıymetsizliğine bakılmaz. İhlâs ve rıza-i İlâhî yolunda
zerre, yıldız gibi olur. Vesilenin mahiyetine bakılmaz, ne-
ticesine bakılır. Madem neticesi rıza-i İlâhîdir ve mâyesi
ihlâstır; o küçük değildir, büyüktür.
YeDİNCİ SeBeP
ehl-i hak ve hakikatin ihtilâf ve rekabetleri kıskançlık-
tan ve hırs-ı dünyadan gelmediği gibi, ehl-i dünyanın ve
ehl-i gafletin ittifakları dahi civanmertlikten ve ulüvv-i ce-
naptan değildir. Belki ehl-i hakikat, hakikatten gelen
ulüvv-i cenap ve ulüvv-i himmet ve tarik-ı hakta memduh
Lem’aLar | 383 |
Y
irminci
l
em
a
den, nefis ve şeytanla olan cihad,
mücadele; din hizmeti için çalışma.
manevî mücahede:
manevî yön-
den, nefis ve şeytanla olan cihad,
mücadele; din hizmeti için çalışma.
mâye:
maya, asıl ve gerekli
madde, öz.
memduh:
beğenilmiş, övülmüş.
mesail:
meseleler, konular.
mesele:
konu, önemli konu.
meslektaş:
kişinin kendi yapısına
uygun bulup yürüdüğü manevî
yolda, aynı meslekten olanlardan
her biri.
mühim:
önemli.
nefer:
er, rütbesiz asker.
netice:
sonuç.
rekabet:
yarışma, rakip olma hâli,
çekişme, birbirini çekememe, kıs-
kanma.
rıza-i İlâhî:
Allah’ın rızası, hoşnut-
luğu.
sarf etmek:
harcamak, kullan-
mak.
sukut:
düşme, sukuttan; değerden
düşmekten.
suret:
biçim, tarz.
şerait:
şartlar.
tarik-ı hak:
hak ve hakikat yolu.
teavün:
yardımlaşma.
telâkki etmek:
anlamak, kabul et-
mek.
uhuvvet:
kardeşlik.
ulüvv-i cenap:
büyüklük, cömert-
lik, yiğitlik.
ulüvv-i himmet:
gayretin yüceliği;
‘kayırma, koruma, daha iyiye gö-
türme isteği, bu uğurda harcanan
emek’ anlamında.
vazife-i uhreviye:
ahirete ait va-
zifeler.
vesile:
vasıta.
zannetme:
sanma.
zerre:
maddenin en küçük parça,
atom.
zikir:
Allah’ın adlarını anarak dua
etme.
zillet:
hakirlik, horluk, aşağılanma.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
civanmert:
sözünde sağlam,
iyilik sever, mert.
dindaş:
aynı dinden olan, din
kardeşi.
ehadis-i nebeviye:
Hz. Pey-
gamber tarafından söylenen
sözler, hadis-i şerifler.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
ahireti düşünmeyen.
ehl-i gaflet:
dünyaya daldığın-
dan dolayı ahirete ve Allah’ın
emirlerine karşı duyarsız dav-
rananlar.
ehl-i hak ve hakikat:
gerçeği
bulan, doğru ve hak olan
iman, İslâmiyet yolunda olan-
lar.
ehl-i hak:
hak ehli, iman, İslâ-
miyet ve hak yolunda olan.
ehl-i hakikat:
hakikati, ger-
çeği bulup onun peşinden gi-
denler.
hakikat:
gerçek, doğru.
hırs-ı dünya:
dünya hırsı,
dünya nimetlerine karşı gös-
terilen açgözlülük.
hissiyat:
hisler, duygular.
hususî:
özel.
hükmüne geçme:
yerine
geçme, değerinde olma.
ihlâs:
samimiyet, bir işi, bir
ibadeti, başka bir karşılık bek-
lemeksizin, sırf Allah rızası için
yapma.
ihtilâf:
uyuşmazlık, anlaşmaz-
lık, fikir ayrılığı.
kıymet:
değer.
kıymettar:
değerli.
livechillâh:
Allah için, Allah rı-
zasına uygun.
mağlûbiyet:
yenilme, yenilgi.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
iç yüzü.
manevî cihad:
manevî yön-
1...,373,374,375,376,377,378,379,380,381,382 384,385,386,387,388,389,390,391,392,393,...1406
Powered by FlippingBook