Tarihçe-i Hayat - page 1006

ivaz ve bedel mukabili olmayarak fîsebilillâh çal›flan zeva-
t› buralara getiren, cinayet sandalyalar›na oturtan zihni-
yet hakk›nda baz› mütalâada bulunmak isterdim; fakat
onun yeri buras› de¤ildir. Bunun için ayr›ca bir eser yaz-
mak icap eder. Çünkü bu zihniyetle mücadele herkes
için bir vazifedir. Yüksek mahkemenin yüksek vicdan›
beni müdafaadan müsta¤ni k›lacak derecede itminan-
bahflt›r. Müvekkilimin beraetini istemekle fleref duyar›m.
ì@Ġ
AVUKAT ABDURRAHMAN fiEREF LÂǒIN
MÜDAFAASI
Müteakiben, di¤er mümtaz avukat arkadafllar› gibi Üsta-
d›n müdâfaas›n› fahrî olarak deruhte eden imanl› ve kud-
retli meflhur ve mümtaz avukat Abdurrahman fieref Lâç
müdafaaya bafllad›. Evvelâ bir mukaddime yapt›.
Dedi ki:
“San›k olarak huzurunuza gelen seksen yafl›n› müteca-
viz bu mübarek zat›n suçla hiçbir münasebet ve taallûku
olmad›¤› tamam›yla tezahür etmifltir. Yüksek mahkeme-
ce de buna tam kanaat has›l oldu¤unu, beraatine karar
verilece¤ini de kuvvetle ümit ederim. Ancak, aleyhimiz-
de bir karar verilmesine binde bir ihtimal olsa da, üzeri-
me ald›¤›m bir masumun müdafaas›n› ihmal etmeyi, bir
vazifesizlik sayar›m. Yüksek Temyiz Mahkemesinin ka-
naat ve nokta-i nazar›n› da hesaba katmak icap eder. Bu-
rada bahsedilmedi diye, usul noktas›ndan bir eksiklikte
aleyh:
karfl›, karfl›t.
bedel:
karfl›l›k.
beraat:
temize ç›kma; bir dava-
n›n neticesinde suçsuz oldu¤u
anlafl›lma.
cinayet:
cana k›yma, katl veya
bu derecede a¤›r bir suç.
deruhte:
üstüne alma, yüklen-
me, kendini vazifeli bilme.
Evvelâ:
birinci olarak, her fleyden
önce, ilk olarak.
fahrî:
bir karfl›l›k beklenmeden
yaln›zca fleref ve onur vesilesi
olarak kabul edilen unvan, s›fat,
ifl.
fîsebilillah:
Allah yolunda; karfl›-
l›k beklemeksizin.
hâs›l:
meydana gelme, ortaya
ç›kma.
icap:
gerekme hali, gerekli olma.
ihmal:
önemsememe, gereken il-
gi ve önemi gerekti¤i flekilde gös-
termeme.
ihtimal:
olabilirlik.
iman:
inanç, itikat.
itminanbahfl:
güven veren, bir
fleyin tereddütsüz, gönül rahatl›¤›
ile kabul edilmesini temin eden.
ivaz:
bir fleye bedel olarak veri-
len veya al›nan fley, karfl›l›k, be-
del.
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
masum:
suçsuz, günahs›z, saf, te-
miz.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
1006 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
mücadele:
bir gayeye ulafl-
mak için gösterilen ferdî veya
toplu çaba.
müdafaa:
savunma.
mukabil:
karfl›l›k.
mukaddime:
bafllangݍ.
mümtaz:
ayr›cal›lkl›, seçkin.
münasebet:
ilgi, iliflki, ba¤.
müsaade:
izin.
müsta¤ni:
muhtaç olmayan;
baflkalar›na ihtiyac› bulunma-
yan.
mütalâa:
bir fleyi etrafl›ca dü-
flünme, tetkik etme.
Müteakiben:
ard› s›ra, arka-
s›ndan, arka arkaya, pefli s›ra.
mütecaviz:
aflk›n, fazla, çok.
Müvekkil:
vekil tayin eden,
vekâlet veren.
nokta-i nazar:
görüfl aç›s›,
bak›fl aç›s›; görüfl, fikir.
fleref:
övünülecek, iftihar edi-
lecek fley.
taallûk:
alâkal›, münasebetli
olma.
Temyiz:
bir davan›n karar›n›n
bir üst mahkeme taraf›ndan
tekrar incelenmesi.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya ç›kma.
vazife:
görev.
vicdan:
insan›n içindeki, iyiyi
kötüden ay›rabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.
zat:
kifli, flah›s.
zevat:
zatlar, flah›slar, kimse-
ler.
zihniyet:
kafa yap›s›, düflün-
ce flekli.
1...,996,997,998,999,1000,1001,1002,1003,1004,1005 1007,1008,1009,1010,1011,1012,1013,1014,1015,1016,...1390
Powered by FlippingBook