Tarihçe-i Hayat - page 295

Hatime
Kendimce cây-› hayret ve medar-› flükran bir taarruz:
Bu fevkalâde enaniyetli ehl-i dünyan›n enaniyet iflinde
o kadar hassasiyet var ki, e¤er fluuren olsa idi, keramet
derecesinde veyahut büyük bir deha derecesinde bir mu-
amele olurdu. O muamele de fludur
:
Kendi nefsim ve akl›m bende hissetmedikleri bir par-
ça riyakârane enaniyet vaziyetini, onlar enaniyetlerinin
hassasiyet mizan›yla hissediyorlar gibi, fliddetli bir suret-
te, ben hissetmedi¤im enaniyetimin karfl›s›na ç›k›yorlar.
Bu sekiz dokuz senede, sekiz dokuz defa tecrübem var
ki, onlar›n zalimâne bana karfl› muamelelerinin vukuun-
dan sonra, kader-i ‹lâhîyi düflünüp, “Ne için bunlar› ba-
na musallat etti?” diye nefsimin desiselerini ar›yordum.
Her defada, ya nefsim fluursuz olarak enaniyete f›trî
meyletmifl veyahut bilerek beni aldatm›fl, anl›yorum. O
vakit, kader-i ‹lâhî, o zalimlerin zulmü içerisinde hakk›m-
da adalet etmifl derdim.
Ezcümle, bu yaz›n arkadafllar›m güzel bir ata beni bin-
dirdiler. Bir seyrangâha gittim. fiuursuz olarak, nefsimde
hodfüruflâne bir keyif arzusu uyanmakla, ehl-i dünya öy-
le fliddetli o arzumun karfl›s›na ç›kt›lar ki, yaln›z o gizli ar-
zuyu de¤il, belki çok ifltihalar›m› kestiler. Hatta, ezcüm-
le, bu defa Ramazan’dan sonra, eski zamanda gayet
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 295
B
ARLA
H
AYATI
keyif:
zevk, e¤lence.
medar-› flükran:
flükrü gerek-
tiren, flükre sebep.
meyil:
bir tarafa do¤ru yönelme.
mizan:
ölçü.
muamele:
davranma, davran›fl,
birine karfl› her hangi bir dav-
ran›flta bulunma.
musallat:
fazlas›yla üzerine
giden, rahats›z eden, afl›r› dere-
cede sataflan, s›k s›k rahats›zl›k
veren.
nefis:
kötü vas›flar›, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü¤e
sevk eden, flehevî istekleri kam-
ç›lay›p hay›rl› ifllerden al›koyan
güç.
riyakârane:
riyakâr olana yak›fl›r
flekilde, riyakârca, riyakârl›kla,
ikiyüzlülükle.
seyrangâh:
seyir yeri, e¤lence ve
gezme yeri.
suret:
biçim, görünüfl, k›l›k,
k›yafet.
fluur:
bir fleyi anlama, tan›ma ve
kavrama gücü; anlay›fl, idrak.
fluuren:
fluur ile, fluur olarak.
taarruz:
düflman kuvvetlerini
geriletmek, kaç›rtmak için
yap›lan sald›r›, hücum.
tecrübe:
deneyim, s›nama, s›nav,
imtihan.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin
durumu, hâli.
vuku:
olma, meydana gelme, or-
taya ç›kma, olufl.
zalim:
zulmeden, haks›zl›k eden,
ac›mas›z ve haks›z davranan.
zalimane:
zalim olana yak›fl›r
flekilde, zulmeder surette, zalim-
ce.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, cefa, ifl-
kence.
adalet:
her hak sahibine hak-
k›n›n tam ve eksiksiz veril-
mesi, hakkaniyet, âdillik.
arzu:
bir fleye karfl› duyulan
istek, heves.
belki:
hatta.
cây-› hayret:
hayret edilecek
yer veya fley, hayrete de¤er.
deha:
çok ak›ll›l›k, zekili¤in ve
anlay›fll›l›¤›n son derecesi.
desise:
hile, oyun, aldatmaca,
düzen, entrika, dolap.
ehl-i dünya:
dünyaya ba¤l›,
dünya adam›, ahireti düflün-
meyen.
enaniyet:
kendini be¤enme,
bencillik, egoistlik.
ezcümle:
belli bafll›, bafll›ca,
özellikle, bu cümleden olarak,
bu da, bu babdan.
fevkalâde:
al›fl›lm›fltan farkl›,
ola¤anüstü, normalin üstün-
de.
f›trî:
tabiî, yarat›l›fltaki,
do¤ufltan olan.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hassasiyet:
ihtimaml›l›k, dik-
katlilik.
hatime:
son söz, bir eserin
sonuç k›sm›.
hatta:
manaya kuvvet ver-
mek için “üstelik, fazla olarak,
bundan baflka, kadar, bile,
dahi, hem de...” manalar›nda,
cümle bafllar›nda kullan›lan
edatt›r.
ifltiha:
istek, fazla istek, arzu.
kader-i ‹lâhî:
‹lâhî kader, Al-
lah’›n kader kanunu.
keramet:
ermiflçesine
yap›lan ifl, hareket veya söy-
lenen söz, fikir.
1...,285,286,287,288,289,290,291,292,293,294 296,297,298,299,300,301,302,303,304,305,...1390
Powered by FlippingBook