Kıskançlık, “Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum veya acı duyma” gibi mânâlara gelmektedir.
Hâlbuki kıskançlık, esasında ma’nevî bir hastalık, bir mikrop, müzmin ve müz’icbir emrâz-ı rûhiyedir.
Nefsin ve hissiyatın hoşuna giden vemenfî bir duygu olan kıskançlık mikrobu, nefis ve hissiyat ücret alacağı zaman veyahut bunlara mükâfat verildiği vakitte harekete geçer. Hâlbuki “İş zamanında, hizmet vaktinde o mikrobun haberi olmuyor.”1
Said Nursî Hazretleri (ra) “Umûr-u diniye ve uhrevîyede rekabet, gıbta, hased ve kıskançlık olmamalı ve hakîkat nokta-i nazarında olamaz. Çünkü kıskançlık ve hasedin sebebi; bir tek şeye çok eller uzanmasından ve bir tek makama çok gözler dikilmesinden ve bir tek ekmeği çok mideler istemesinden müzâhame (zahmet verme), münâkaşa, müsâbaka sebebiyle gıbtaya, sonra kıskançlığa düşerler. Dünyada bir şey’-i vâhide çoklar talip olduğundan ve dünya dar ve muvakkat olması sebebiyle insanın hadsiz arzularını tatmin edemediği için, rekabete düşüyorlar.”2 buyurarak, kıskançlık hastalığının din ve âhiret noktasından olmaması gerektiğini, dünyevî makam ve menfaat cihetinden ileri geldiğini bizlere ifade etmiştir. Demek, gerçek ma’nâda kıskançlık hastalığının altında uhrevî bir gâye değil, dünyevî bir gâye, makam veyahut menfaat söz konusudur.
Bu gâye, makam ve menfaate çok insanların göz dikmesi ve o menfaat ve makamların da sınırlı olması müzâhame, münâkaşa ve müsâbaka sebebiyle gıbtaya, sonra da kıskançlığa yol açmaktadır.
Zaten nefsin ve hissiyatın isteği de dünyevî ücrette, menfaatte ve mükâfatta en ileri safta olmaktır.
Bu yüzden insanlar, dünyevî arzularını tatmin edemediği ve menfaat göremediği için birbirleriyle rekabete düşmektedirler.
Evet, hakîkat nazarında din, îman ve âhiret noktasından kıskançlık ve diğer olumsuz duygular olamaz. Çünkü “Âhirette tek bir adama beş yüz sene mesafelik bir Cennet ihsan edilmesi ve yetmiş bin kasır ve hûriler verilmesi ve ehl-i Cennetten herkes kendi hissesinden kemâl-i rıza ile memnun olması işaretiyle gösteriliyor ki, âhirette medar-ı rekabet birşey yoktur ve rekabet de olamaz.”3
Öyleyse, âhirete ait olan a’mâl-i salihada yani salih amellerde rekabet olamaz; çünkü âhiret yurdu kıskançlık ve hased yeri değildir.
Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nuriye, Said Nursî, Yeni Asya 2013, S. 358.
2- Lem’alar, Said Nursî, Yeni Asya 2013, S. 384.
3- A.g.e. s. 385.