Yeni Asya Gazetesi okuyucularımızın ‘Hac Günlüğü’ üzerine pek çok tebrik mesajları ve dualar geldi. Hepsine çok teşekkürler.
Hepsi daha Kabe’yi ilk gördüğümüz anlarda dualarımızda oldular. Şahs-ı manevi havuzunda biriken bütün dualarımızda yine onlar vardı. Hatta sevgili yeğenim Nurkan Tezer’in, “Maşallah amcam. Sen bize oralarda şahsi ibadetini yapmaya gitmenin en hizmetle nurlanmış haline numune oldun, o beldelere gidip burada nasıl hizmet ederim diye atan kalbin Rabbimin ikramı, bin şükür. Makbul olsun ibadetin ve hizmetin inşallah” diyerek yaptığı dualar, hac ibadetinin şahsi olduğu kadar belki daha güçlü bir manasının içtimai olmasına bir vurgu idi.
Nitekim Bediüzzaman hazretlerinin de, haccın tearuf ve teavün noktalarına yaptığı vurgu bu içtimai yönü ön plana çıkarıyordu.
Biz de bu duygu ve inançla ihramlarımızı giydiğimiz ilk günden itibaren, hac arkadaşım ve eşi hanımefendi ve eşimle birlikte tam bir ekip faaliyeti içinde ‘tanışmaya’ ve ‘yardımlaşmaya’ ağırlık verdik. Böylece onlarca farklı ülkeden mü’min kardeşimizle ‘innemel mü’minune ihvetun’ (Muhakkak ki mü’minler kardeştir.) hakikatini halen, kalen, hissen, fikren yaşadık. Mekke ve Medine’de her tanıştığımız kardeşimizle karşılıklı mutlu olduk, manevi lezzet aldık.
Şimdi tanıştığımız o kardeşlerimizden selamlar, sevgiler, yeniden görüşmekler gibi temenniler geliyor.
Durum onu gösteriyor ki, hac onlarla tanışmaya ve muhabbetin devamına sadece başlangıç oldu. Devamı gelecek inşaallah. Risale-i Nura ciddi ilgisi oluşmuş onlarca kardeşimize İngilizce broşürler verdik. Onlardan da geri bildirim bekliyoruz. Pek çoğunun telefonlarını aldık ve yeniden görüşmek üzere anlaştık. Kim bilir yakın bir gelecekte Sudan, Mısır, Özbekistan, İran, Bangaldeş, Nijerya gibi ülkelerdeki kardeşlerimizin davetleriyle Türkiye’den de bir ekip oluşturup hizmet odaklı yurt dışı gezilerimiz, okuma programlarımız da başlayabilir inşaallah. Bu konuda sizlerden de dualar bekliyoruz.
Türkiye’nin tamamen şahsi, parti propagandasına dayalı, İslamın değerlerini de siyasetine alet eden anlayış, İslam ülkelerinde büyük oranda yer bulmuş. Risale-i Nurlardaki Bediüzzaman’ın bir kaç içtimai ve siyasi mesajını, ‘riyaset-i şahsiyenin karşısındayım’ gibi tek adam rejimini eleştiren cümlesini paylaşınca ve fikir hürriyeti, adalet yoksunluğu, muhalefete hayat hakkı tanımama gibi konuları ifade edince kişilerin tavrı, tutumu değişiyor, nasıl olur böyle bir şey der hale geliyorlar.
İşte hacca gitmenin ve sosyal olarak tanışma ve yardımlaşmanın ehemmiyeti daha bir anlaşılıyor. Çünkü bu hikmetler yapılmazsa Müslüman insanları kandırmak, yanıltmak hatta birbirine düşürmek daha kolay hale geliyor. Haccın ihmali bu dünya savaşlarında Müslümanı Müslümana kırdırmak şeklinde Bediüzzaman’ın işaret ettiği zındıka komitelerinin işlerini kolaylaştırmış. Bugün de siyaseti dine alet eden politikalarla insanlar yanıltılmaya, kandırılmaya ve dehşetli propagandalarla işlettirilmeye devam ediliyor. Milletin din hassasiyeti sonuna kadar kullanılarak kendi siyasetlerinin, makamlarının devamı için her türlü yalanlarla kullanılıyor.
Biz de hacda günlük Risale-i Nur okumalarımızda çok güzel açılımlara kavuştuk. Bu içtimai derslerin orada yapılması bizi daha da etkiledi. Haccın yüksek İslam siyasetinin konuşulduğu derslerimiz bizi her gün atacağımız adımlar konusunda motive etti.
Hasılı Kur’an’ın hac ibadetindeki hikmeti olan tearüf ve teavün kendi çapımızda gerçekleşti. Her bir nur talebesi geldiği yerin temsilcisi olarak büyük şahs-ı manevinin bir parçası oldu.