Sınıfa giriyorum. Öğrencilerden birisi üzerimden gözünü hiç ayırmıyor. Dikkatimi dağıtıyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum.
Cümlelerim dağılmaya başlıyor.
Aklıma hep, “Bu çocuk niçin bu kadar dikkatli üzerime bakıyor?” sorusu geliyor.
Bir şeyler var onu bir yerlere götüren, ama ben onu bir türlü çözemiyorum.
Neyse ki zor da olsa, biraz yorucu da olsa ders bitti.
Öğrenciye ne soracağımı bile bilmiyorum. İçimden, hiçbir şey sormamaya karar verdim. Ve sınıfta bir şeylerimi unutmuş gibi, çıkıp gittim.
Biraz sonra kapım çaldı.
“Buyurun” dedim.
Öğrencim, “Selâmün aleyküm hocam, benim.” dedi ve birden gözyaşları içinde hıçkırıklarla ağlamaya başladı.
Ben de hiçbir şey anlayamadan, onu oturmaya dâvet ettim ve yine hiçbir şey sormadan ağlamasının tamamlanmasını bekledim. Böyle durumlarda ağlamanın iyi geldiğini biliyorum.
“Özür dilerim hocam…” derste dikkatinizi dağıttım. “Ben de bir türlü kendimi toparlayamadım. Uğraştım, ama olmadı.”
Ben yine hiçbir şey sormadım. O konuştukça, konuşuyor. Konuştukça da rahatlıyor.
Sonunda gözyaşlarının sebebini kendisi anlattı:
“Hocam, lütfen bu gömleğinizle bir daha sınıfa gelmeyin.” dedi. Ben de, “tamam” dedim ve biraz daha konuşup, birlikte çay içtik. Öğrencim memnuniyet içerisinde ayrıldı.
Ben de bir daha o gömleği giymedim.
Aradan epeyce bir zaman geçmişti.
Öğrencimle karşılaştık, “Hocam, ben size o gün geldiğimde niçin o gömleği giymemeniz gerektiğini anlatmamışım. Bunu sonra sonra fark ettim. Siz de hiçbir şey sormadınız. Bu durum o kadar güzeldi ki. Ben sadece istediklerimi, içimden geçenleri sizinle paylaştım. Bu özel iletişim adımınız için teşekkür ederim. Hocam, o gömleğin aynı renginden, deseninden babamın da vardı. Babam vefat ettiğinde o gömlek üzerindeydi.” derken öğrencim yine ağlamaya başladı. Ve ağlayarak ayrıldı. Anladık, hayat bazen de böyledir.