"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bazı şifrelerin deşifresi -1

Şemseddin ÇAKIR
22 Aralık 2017, Cuma
Birkısım mahrem meseleler vardır ki, onlar ancak şifrelerle ifâde edilebilir, onları da ancak zeki insanlar anlar. Onun için (El ârif-ü yekfih’il işâre) yani, “işareti ancak ârif olanlar anlar” denilmiştir.

Bunların bilinmesi, bazı idârî mesuliyet taşıyanların ve bilhassa despotik idârelerin işine  gelmez. Fakat bazen bilinmesi, icâbında bir millet ve memleket için hayatiyet arzeder. Bazen de  bilinmemesi gerekebilir ve hatta ifşa edilmesi suç dahi teşkil edebilir. O halde, bilinmesi gerekenlerin ehiller tarafından bilinmesi lazımdır. Mesela; Aile ve devlet sırları da genelde böyledir.

Bir zamanlar SSCB’de  konuşmak da, konuşmama da suçmuş. Hatta bazı rüyaları görmek bile suç addedilebliyormuş. Buna misal olan bir hatıramı nakletmek istiyorum.

Komünizmin yıkıldığı 90’ lı yıllarda idi. Rusya’dan gelen bir turist,  1940 lı yıllarda yaşanmış şu olayı anlatmıştı: “Bir komşumuz vardı. Bir gece rüyasında Stalin’in köpeğini ölmüş görmüş ve ertesi gün de bu rüyasını bizlere kahvehanede anlatmıştı. Bunu nasıl oldu ise politbüro duymuş ve bir hafta içinde gelip adamın evini ocağını yıkıp tar u mar ettiler, hatta kedi ve köpeğini dahi bulup öldürdüler ve çoluk çocuğunu da alıp götürdüler. Biz daha o gün bugün o âileden haber alamıyoruz. Devlet millet meselelerini konuşmaktan insanların ödü kopuyordu halbuki memleket millet hepimizindi.”

Onun için “kim ki ahvâle ederse tariz sürülür ağzına bal, susturulur,/ Yine durmaz ederse ısrar, dürülür defteri kan kusturulur” demişler. 

Demek bu gibi sebeplerden dolayı  sembollerle konuşma mecburiyeti var ve hatta o bile hukukun olmadığı müstebit idârelerde çare değildir.

Sakıncalı rüyalardan söz etmişken, 1952 yılında Isparta’da yaşanan bir olayı nakledeyim. Üstad’ın talebelerinden  biri olan Mahmut Çalışkan bir Çarşamba gecesi şöyle bir rüya görür: "l952 yılında çok acaip bir rüya görmüştüm. Rüyamda Stalin, Üstadın oturduğu evin dış kapısından içeri girmek istiyordu. Ben, Ceylân ve Zübeyir Ağabeyler, üçümüz kapının arkasında, bu herifi içeri sokmamak için uğraşıyorduk. Sonra nasıl olduysa, gücümüz kâfi gelmemişti. Stalin bizi iterek, dış kapıdan içeri girdi. Bu sırada Üstad elinde bir keserle merdivenden aşağıya iniyordu. Biz endişe içindeydik. Stalin'le Üstad aşağı merdiven sahanlığında karşılaşmışlardı. Stalin, yukarıya Üstadın oturduğu mevkiye gitmek istiyor, Üstad onu bırakmıyordu. Tam bu sırada Üstad elindeki keserle Stalin'in kafasına vurmaya başlamıştı. Stalin içeriye giremeden, orada düşüp geberdi. Ben heyecanla rüyadan uyandım. Ertesi günü bu rüyayı Zübeyir Ağabeye anlattım. O da Üstada anlatmış, Üstadımız beni çağırtmıştı. Zübeyir Ağabey gelerek, 'Kardaşım, gel, Üstad seni istiyor' dedi. Beraber Üstada gittik. Üstad, 'Gel Mahmud kardaşım, gel, nasıl gördün rüyayı, anlat!' dedi. Ben gördüğüm gibi anlattım. Üstad hayretle 'Fesubhanallah!' dedi. Sonra rüyayı yorumladı: 'Bu, Risale-i Nur'un ve İslâmiyetin komünizme galip gelmesidir. İnşaallah muvaffak olacağız.' Üstad, Zübeyir Ağabeye, 'Bu rüyayı kaleme alın. Bütün kardeşlere dağıtın' dedi. Sonra bu rüya lâhika olarak dağıtıldı. Rüyayı gördüğüm gece Stalin beyin kanamasından gebermişti. Ölümünü on-on beş gün kadar gizlemişlerdi. Gazetelerden okuduğum kadarıyla, herifin ölüm günü ile rüyam aynı gün cereyan etmişti... Bizim rüyayı yazan lâhika mektubu çeşitli yerlere gidince emniyetin eline geçmişti. Beni jandarma karakoluna çağırdılar. Gidince, 'Gel bakalım, senin ifadeni alacağız. Sen bir rüya görmüşsün. Anlat bakalım' dediler. Soruyu soran başçavuşa aynen anlattım. Daha sonra beni serbest bıraktılar.”   Son Şahitler, Cilt 2.

Yine Üstad Bediüzzaman, Emirdağ Lahikasında istikbâle ait bazı şifreler verir. Şöyle ki; 1926 yılında, “Büyük dàirede onlar gibi dehşetli cemaatler siyaset-i İslamiyeye darbe vuracaklarından 12 ,13 ,14 ve 16 tarihlerinde tokatlar yiyecekleri ihtar edildi” diye yazarak önemli olaylara dikkat çeker. İlk üçü olduğu gibi vuku bulur. Meselâ o tarihten  12 sene sonra küçüģü, ondan 13 sene sonra büyüğü hem de tek parti sisteminin çöküp demokretların iktidarı ve yine peşinden 14 sene sonrada cuntacılardan iktidârı Adâlet Partisinin (demokratların) tekrar devralması ile de bu dehşetli şahıs ve cemaatlar tokatlarını yemişler ve verilen haberler tek tek tahakkuk etmiştir. 

Ancak 16 sene sonrası, 1980 ihtilâline  tekàbül edip aksine bir durumun söz konusu olması ise; şartlara riayet edilmediģi için aleyhe dönmüştür. Bediüzzaman’ın 16. Lem’ada ifâde ettiğine göre, camilere bid’atların girmesi sebebiyle, duâlar kabul olmadığı gibi, bazı Nur Talebelerinin dahi münafık ihtilalcilere aldanmaları, gadab-ı İlahiyi celbedip  o ferec gerçekleşmemiş ve fütuhat olmamıştır. 

Okunma Sayısı: 3370
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı