"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yunus Emre’nin huzurunda

Serdar AKTAŞ
25 Nisan 2012, Çarşamba
Nicedir Yunus Emre’nin türbesine gitmek arzu ediyordum, en sonunda nasip oldu. Bu ziyaretimin aynı akşamında, daha ayağımın tozuyla kalemi elime alarak bu büyük Hak aşığının manevî tesirini içimde ter ü taze hissederek yazmaya başladım.
Malûmunuz çok zaman evvelinde ebedî âleme göçmüş Allah dostlarından bazılarına pek çok kabirler izafe edilse de bunlardan biri hakikî kabir ve diğerleri ise o zata duyulan sevgi ve saygının bir nişanesi olarak muhiplerince sonradan inşaa edilen makamlardır. Yunus Emre için de bu keyfiyet aynen geçerli. Zira Anadolu topraklarında onlarca Yunus Emre Türbesi bulunuyor. Bu bağlamda Nevşehir, Kırşehir, Aksaray illerinin kesiştiği yerde ve Aksaray ili topraklarına dahil olan bir mevkide bulunan bir Yunus Emre Türbesi var. Burası daha önce gördüğüm hiçbir yere benzemiyor desem mübalâğa etmiş olmam sanırım. Şiirlerinden ve sergüzeşt-i hayatından tanıdığımız Yunus gibi bir yer. Yani bu türbenin bulunduğu tepe bir insan olsa Yunus’a, Yunus Emre bir tepe olsa bu tepeye benzerdi. 
Birbiri ardınca köyleri geride bırakıyoruz. Hafif dalgalı, ama düz bir ovadan geçiyor yolumuz. Kıvrıla kıvrıla giden güzergâh boyunca ne bir ağaç var, ne de bir insan. Uçsuz bucaksız bir alanda sanki dünyadan asude bir mekândayız. Eski püskü bir “Yunus Emre Türbesi” levhasının gösterdiği yönden kâh bir tepeye çıkarak, kâh bir dereye inerek, ama azimle ilerliyoruz.  Epey bir mesafe kat ettikten sonra uzaktan uzağa gözüme bir şeyler parıldıyor. İhtişamlı bir tepenin zirvesinden bize el sallayarak doğru yolda olduğumuzu müjdeleyen ve kendisine doğru gelmemizi işaret eden bir minarenin ve yanındaki kurşun kaplı kubbenin parıltısı bu. Onların biraz aşağısında ise türbeye benzer bir bina görünüyor. Bu kompleks gökkubbenin altında ve yerin üstünde sanki muallakta bir yerde salınıyor.
O tepenin haşmetiyle ve git gide Yunus Emre Hazretlerine yaklaşmanın heyecanıyla içimi bir ürperti kaplıyor. Artık nerede olduğumun hiç önemi yok, şu köy hangi köy diye sormayalı çok oldu. Kendimi kaybetmiş gibi garip bir hâlet içindeyim. Arabamı o tepenin dik yamacına ve dolambaçlı yollarına vurduğumda bu rampayı nasıl çıkacağım konusunda biraz gözüm korksa da, yolun durumu bana derviş Yunus’un seyr-i sülûkûnu hatırlattığından şevkim ziyadeleşti. Yani onun manevî yolculuğu da bu dik yamaçlar gibi zorlu ve bu dolambaçlı yollar gibi tuzaklarla dolu olmalıydı. Ama o yine de, kırk yıl süresince bir kez olsun şeyhinin huzuruna eğri odun getirmemeyi başarabilmişti. Zirveye çıktığımızda serince esen bir rüzgâr karşıladı bizi. Yüce bir zatın huzuruna varmak üzere olduğumuzdan, rüzgâr sanki adaba mugayir bir davranışta bulunmamam hususunda beni ihtar ederek, kendime gelmemi ister gibiydi. Burada ilk hissettiğim, sanki birinci kat semaya çıkmış gibiydim. Gök alabildiğine mavi ve nihayetsiz, yer alabildiğine sarı ve yeşil. Gözlerim orada bulunan diğer yapılardan sarfı nazar ederek hemen onu aramaya koyuldu. Acaba her dem ilâhileriyle hislendiğim ve aşkına aşık olduğum Yunus burada mı? Evet, işte orada üstü ve yanları açık bir kubbenin altında. Yanında kimsecikler yok, aşina olduğumuz Yunus gibi uzlet içinde. Onu bu halde görünce içim sızladı, üzüldüm. Çilesine, garipliğine, yalnızlığına ağladım. Hey koca aşık yaşarken gariptin, ölüyken de garipsin. Hani bir şiirinde kendi vefatını işaret ederek diyordu ya;
“Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin.”
Türbesinin sağ yanındaki pencere Hasan Dağına, ayak tarafındaki pencere ise Erciyes’e bakıyor. Aşağılarda çilehanesi görünüyor çileli Yunus’un. Dediğim gibi sanki birinci kat semada bir yer burası. İşte Yunus’un mezarından seyrettiği kubbesinin tavanı altı basamaklı, yekûnda yedi ederek yedi kat semayı gösteriyor ve arşa çıkan bir yol buluyor. Yunus bu hâlinden memnun gibi, yattığı yerden Rabbinin azametini seyrediyor, insanlardan uzakta Hak ile beraber olmanın keyfini çıkarıyor. Onun bu neşesini daha fazla bozmamak maksadıyla fakir istemeyerek de olsa huzurundan ayrılıyorum. Allah (cc) hepimizi onun şefaatine nail eylesin. Âmin…
Okunma Sayısı: 1979
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı