Zeytindalı Harekâtı’nı planlayanlar, burada, meşhur Hitit - Mısır Savaşı’nda yenişemeyen milletlerin, tarihin tesbit edebildiği ilk anlaşmayı imzaladıklarını biliyorlardır.
Belki de Sultan Selim’in, İslâm Birliği’ne giden yolun çok önemli bir etabı olan Mercidabık’ın burada bulunduğunu da... Tarihlerin savaştığı ve medeniyetlerin barıştığı bu topraklardaki sıkıntımızı gidermek veya tehditleri kontrol altına alarak bölgesel fitneyi minimize etme niyetiyle, silâhlı kuvvetlerimiz Zeytindalı Harekâtını başlattı. Antakya ve Kilis vilayetlerimizdeki masum insanlarımız teröristlerce buradan atılan kurşunlara hedef olduğu müddetçe, Türkiye’nin hem Münbiç’e, hem El-Bab’a, hem de Afrin’e yapacağı operasyonlara, demokratik Batı ülkeleri hak vereceklerdir.
Bu toprakların (Suriye ve Irak) I. Dünya Savaşı’ndan sonra, bize zarar veren unsurların barınağı olduğunu hepimiz biliyoruz. Avrupa’nın kendi içinde ayrışmasını hızlandıran II. Dünya Savaşı’na kadar; daha çok Batılı Emperyalist güçlerin (İngiliz ve Fransız gibi) bölgede aktif oldukları halde, Türkiye’nin kısmî demokrasiye geçişinden sonra durum değişir. Buradaki emperyalist ve sömürgeci güçlerin yerini, çatışmacı global dinsiz cereyanlar alacaktır. Bu topraklardaki rejimlerin müstebit ve halklarının cahil ve fakir olmaları; hem Lübnan’ın, hem Suriye’nin ve hem de Irak’ın bölgeyi istikrarsızlaştıracak fitnelere– maalesef–analık yapmasını netice vermiştir. Avrupa’dan dünyaya yayılan ve 68 Kuşağı olarak nitelendirilen terör dalgasından, 1971 müdahalesinden sonra tekrar sahnelenen Marksist Kürt hareketlerine kadar. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarından Öcalan çevresinde tezgâhlanan Kemalist–Marksist Kürt hareketlerine; bu bölge bazı terör grupları için bir talimgâh olarak kullanılmıştı. Hem Türkiye’nin güvenliği ve hem de AB’nin yüklendiği barış ve emniyet misyonları gereğince; Türkiye’nin güney sınırları boyunca en az yüz kilometrelik bir derinlik mesafesinde terör unsurlarından temizlenmiş olması, hem bizim için ve hem de AB için hayatî bir meseledir, kanaatindeyiz. (Çok ilginçtir ki Tillerson da bu teklifte bulundu, fakat 30 km yetmez.)
AFRİN’DE AMERİKA AMERİKA’YI VURUYOR…
Bir taraftan Amerika Birleşik Devletleri’nin, diğer taraftan NATO’nun en önemli ve güvenilir müttefiği olan Türk Silâhlı Kuvvetlerimiz Amerika‘ya rağmen elbette Afrin’e gitmezdi. Dip- lomatik trafik, yetkililerin basına yansıyan beyanları ve dünya kamuoyunun sessizliği bu iddiamızı doğruluyor. Batı’nın Emperyalist refleksler ile global çatışmayı hedefleyen neoconların birleşen arzusu ve hayallerine, başta AB olmak üzere, demokratik dünyanın şartları artık müsaade etmiyor.
Ronald Reagan‘dan bu yana, yoğun bir şekilde hem Dışişlerinde ve hem de Pentagon’da Amerika üzerinden dünyada fitne ve kaos çıkaran Troçkistlerin BOP projesi de Şam-ı Şerif’te sona erecek gibi... Fakat; ihtilâlci, emperyalist, Troçkist ve Marksist kapitalist Amerika, demokratik birinci Amerika karşısında iyice köşeye sıkışmış durumda...
TÜRKİYE, AFRİN’DE AB’Yİ İNŞAA ETMELİDİR…
Doğruları pek az olan şu AKP iktidarının, Suriye politikasında dehşetli hatalar yaptığını söylememize gerek var mı? Hükümete yakın gazetecilerin ise; en az yüz sene geriden gelecek Birinci Dünya Savaşı zamanlarına takıldıklarını hepimiz görüyoruz. Elbetteki 2023 yerine, 1923’e geldiklerinde, mutlaka kudsayarak başlarına koyacakları bir büyüğe ihtiyaçları da olacaktır. Fakat bazıları hem acul ve hem de çocukça hareket ederek, gazi ünvanı için bugünden kanun teklifine girişmişler. Bütün bunların gülünç, çağın gerisinde kalmış ve her şeyden önce AKP’ye büyük zararlar verecek hevesler olduğuna inanıyoruz.
Hükümet şu sınır ötesi operasyonlarını, asıl maksadının dışarısına çıkarıp siyasî malzeme yapmaya kalkışırsa, bütün desteklerini kaybeder. Millî duyguları felç ettirerek şehitlerimizin ruhlarını ıztırap içinde bırakır. Yukarıda arz ettiğimiz üzere hem Birinci Amerika ve hem de AB ülkeleri; Türkiye’nin sınırlarının neocon teröristlerinden arınmasında görüş birliğine varmış durumdalar. Asya ülkeleri, içlerindeki fitneyi bertaraf edip kısmî demokrasiye geçinceye kadar, Türkiye’nin güneyinde ve doğusunda inşa edilmekte olan duvarlarla idare etmeyi düşünüyor, AB ülkeleri.
Neoconlarla neolibareler, yurtları yanan mazlûm coğrafyalardaki insanları Avrupa’ya ve Amerika’ya akın akın yönlendirerek dünyayı hem kaosa ve hem de iç çatışmalara ittiler. Georg Soros’un Merkel ile yaptığı planlar deşifre olunca; hem Amerika ve hem de AB ülkeleri problemi kaynağında çözmeye yöneliyorlar. Bu hadiseyi yalnızca AKP’nin inisiyatifi imiş gibi göstermeye ve olayları cerbeze ile çarpıtmaya yönelen gazeteleri önümüzdeki günler, çok acı bir şekilde mahkûm edeceklerdir.
Yani, ne Türkiye 1915-20’leri yaşıyor, ne Sevr Anlaşması söz konusu ve ne de karşımızda belli bir düşman var. Kandırılmış Marksist gençleri bahane ile masum bir insanı öldürenin, kaderce misliyle karşılığını bulacağını, gazetecilerimizin mutlaka yazmaları gerekiyor.