"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’an’ı hayatımıza taşımak kolaydır…

Şükrü BULUT
22 Mart 2024, Cuma
Ramazan-ı Şerif ve şeair ile ilgili yazılarımıza, bazı haklı serzenişler oldu…

Şikâyet ettiğimizi ve çare göstermediğimizi söylediler… Kur’ân’ın zamanımıza yansıyan mesajını Risale-i Nur’dan okuyanlar bilirler ki, İslâmiyet her müşkülümüzü halletmiş. Maksadımız önce problemin mahiyetini teşrih, yani menfiden müsbete gitmekti.

Ülkemizde sosyal hayatımız üzerindeki kavganın tarihi eskilere dayanıyor. Belki de on dokuzuncu yüzyılın sonlarına veya yirminci yüzyılın başlarına. Bediüzzaman ile Ezher şeyhinin Ayasofya çayhanesindeki, Avrupa ile Asya’nın veya Osmanlı’nın kültürel mübadelelerine dair diyaloğu gerçekleştiğinde, bahsettiğimiz hayat üzerindeki kavga, çoktan uç vermişti. Elbette Birinci Dünya Savaşı’ndaki mağlubiyetimizin bu ayrışmayı hızlandırdığını biliyoruz.

Zamanımıza gelince… Zahiren hür ve serbest olduğumuz söylense de; derin, hilekâr ve münafıkane usullerle, hürriyetlerimizin elimizden alındığını biliyoruz. Zira depreştiriyorlar. Daha açık ifade ile, ülkemizi hürriyet ve demokrasi yolunda yakalayan haramiler, kırk küsur senedir aynı şarkıyı tekrarlıyorlar. Geçmişteki Kemalist istibdat ile veya Kemalizm’in sebep olduğu kargaşa ile milleti sürmenaja uğrattılar… İlk günlerdeki cebrî istibdatlarını, sivil Marksist kapitalistlerin yardımıyla rüşvet, nifak ve keyfilik ile devam ettiriyorlar. En acı olanı ise; dini sosyal hayatın her karesinde temsil edecek ve milletin evladına doğru İslâm’ı anlatacak ve güzel ahlâkta numune olacak dinî cemaatlerimizin çoğu da, bu rüşvetlere aldanarak temsil kabiliyetlerini kaybettiler… Her şey, hürriyetin menfaatle mübadelesiyle başladı. Yani ekmek hürriyete tercih edildi. Sonra onları, iç daireden dış daireye doğru, küresel cereyanlara eklemleyip pis siyasetlerine alet ettiler. Böyle olunca, dinî hayat, şahsi daireden ta en dış daireye kadar, başka hayatlara tercih edilmiş oldu. Hem dinî cemaatlerimizi hem de oralardaki samimi insanlarımızı rencide etmemek için, oldukça mücerred ifadelerle anlatmaya çalıştığımız hikâyenin özü ise; kaybettiğimiz hürriyetlerimizdi. Hürriyetlerini kaybeden insanların elbette ne bağımsızlık ne de demokrasi davaları olacaktı.

Dindarlarımız veya dinî cemaatlerimiz hürriyet yerine ekmeği tercih etmemeliydiler. Gayeleri Allah rızası ve hedefleri ahiret olan bu insanların, darbeci Kemalistlerden ve Marksistlerden korkmamaları gerekiyordu. Zira kaybedecekleri bir şeyleri yoktu. Ve öyle de kalmalıydılar. Tıpkı Bediüzzaman gibi… Said Nursi’nin bilhassa Kemalistlerin rüşvetlerine ve dünyevi tekliflerine nasıl cevap verdiğini biliyorsunuz. Yalnız Kemalistlere değil; onlardan önce Sultan Abdülhamid’e ve Abdülhamid’inkinden sonraki makul ve cazip tekliflere… Şu hususun altını çizmeliyiz: Kemalistler, hayatlarının en büyük rüşvetlerini ve cazip tekliflerini –kendilerince tavizlerini– Bediüzzaman’a yaptılar: Ayda üç yüz altın maaş… Mecliste vekillik... Şarkta umumi vaizlik… En büyük emeli olan Medresetüzzehra’nın inşası ve Ankara’da ikamet edeceği bir köşk… Neticeyi hepimiz biliyoruz. İşte, Türkiye’mizde İslâmiyet’i hayata aktarmak isteyen ve bin senelik Kur’ân bayraktarlığımızı devam ettirmek isteyen bütün dinî cemaatlerimizin tekrar başa dönmeleri gerekiyor.

Dün dünde kaldı. Yarınları inşa edecek neslin ortaya çıkışı; artık fedakârlıklarımıza, doğru hareketlerimize ve haklı hürriyetlerimizi müstebitlerden geri almamıza bağlı kalmış. Maksatları Kur’ân’a hizmet olan dinî cemaatlerin, mevcut yönetimlerden sadece hürriyetlerini geriye istemeleriyle, inşaallah makus talihimiz istikbal için bize gülecektir. Devletin işine ve siyasetine karışmaksızın, temel hak ve hürriyetlerinden, ısrarcı ve zamanın hikmetine uygun bir üslup ile milletimiz, yüz seneyi aşkındır kaybettiklerini mutlaka geriye alacaktır. Çünkü dünyanın efkâr-ı ammesi, bu fıtrî hak ve hürriyetlerini arayan dindarlarımızın arkasındadır. Dünyayı zaptetmiş iri cüsseli ve korkunç görünen küresel istibdadın, içi bomboş bir balon olduğunu, Kur’ân hakikatleriyle dokunduğumuzda göreceğiz.

Dinî cemaatlerimiz, sosyal hayatın milletimize ait olduğunu da bileceklerdir. Ne Kemalizm’in, ne sivil Marksizm’in veya hedonizmin bu güzel ülkede, insanlığımızı temsil edemeyeceğine olan inancımızı tazeleyerek hak ve hürriyetlerimizi aralıksızca istediğimizde, arkamızda milli birlik-beraberliğin karşı konulmaz kuvvetini de hissedeceğiz. Dinî cemaatler bu kudsî ve saadetli yola girerlerken; Müslümanları birbirine düşürmek üzere sağda-solda peydahlananlarla karşılaşacaklardır. Bu milli ve kudsî hareketten onları alıkoymaya çalışan insî ve cinnî şeytanlar olduğunu bilerek, endişesizce yollarına devam edeceklerdir…

Okunma Sayısı: 1155
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet

    22.3.2024 11:48:41

    Ekmek mi, hürriyet mi? İşte kaybettiğimiz nokta... Hürriyet olmadan imanın hayata yansıması da olmayacaktı. Menfaat düşkünlüğümüzü teşhis eden İslâm düşmanlarımız, hakikaten son kırk senede cemiyetimizi hem manen ve hem de maddeten perişan ettiler. Bu Ramazanışerif dirilişe giden yolun başı olsun deriz.

  • Mustafa coban

    22.3.2024 11:17:57

    Hep beraber Allah in ipine sarılacagiz.

  • Hüseyin

    22.3.2024 10:52:04

    Türkiye’deki dini cemaatler, dine hizmette Bediüzzaman’ı taakip etmezlerse, dinsiz siyaset oyunculara oyuncak olmaktan kurtulamazlar. Güzel noktaları işlemişsiniz, Allah razı olsun.

  • S.topuz

    22.3.2024 10:41:31

    ...[Bir gün Tahir Paşa bir gazetede şu müdhiş haberi ona göstermişti. Haber şu idi: İngiliz Meclis-i Meb'usanında Müstemlekât Nâzırı (Gladston) , elinde Kur'an-ı Kerim'i göstererek söylediği bir nutukta: Bu Kur'an, İslâmların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur'anı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur'andan soğutmalıyız, diye hitabede bulunmuş. İşte bu müdhiş haber, onda tarifin fevkinde bir tesir uyandırmıştı. İstidadı şimşek gibi alevli, duyguları ve bütün letaifi uyanık ve ilim, irfan, ihlas, cesaret ve şecaat gibi hârika inayet ve seciyelere mazhar olan Bedîüzzaman'ın, bu havadis üzerine: "Kur'anın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim!" diye kuvvetli bir niyet ruhunda uyanır ve bu saikle çalışır.] Tarihçe-i Hayat - 51

  • S.topuz

    22.3.2024 10:38:27

    ..."imanında şübheye düşmüş eski ders arkadaşlarına, "Gelin, hepimiz bu hevaî ve nefsî arzulardan vazgeçelim; hakaik-i Kur'aniyenin önünde diz çökelim ve bu asrın rehber-i saadeti olan Nur medresesine koşalım; aylarca ve yıllarca alkışlayıp durduğumuz o yalancı sefillerden ve onların hakikat diye gösterdikleri yalanlardan vazgeçip Bedîüzzaman Said Nursî'nin derslerine gönül bağlayıp onu üstad edinelim, zulmetten Nura dönelim." diye hitab etmesi, acaba imanından aldığı sevinç ve Kur'an ve İslâmiyet sevgisinden ve bağlılığından ve milletini pekçok sevip herkesin tahkikî imanı kazanarak sonsuz bir saadete nâil olmalarını arzu etmesinden değil midir?"... Risale-i Nur Külliyatı Şualar - 558

  • Bülent Bektaş

    22.3.2024 06:52:29

    Çok güzel bir yazı olmuş Emeğinize saglık Şükrü bey

  • Oğuz Yiğiter

    22.3.2024 06:35:26

    Meselenin püf noktası, dinî cemaatlerin aslî hüviyetlerine avdet edip, samimi bir tövbe ile tarziye vermeleri. Zaten makalenin özü de bu. Allah razı olsun, teşhis doğru olunca tedavi de kolay olacaktır. Aradığımız ihlas, uhuvvet, muhabbet ve tesanüd iksirini nerede kaybettikse orada bulacağız inşaallah...

  • Yaşar

    22.3.2024 05:38:37

    Şu dini cemaatlerimiz Bediüzzamanın istiğna düsturunu bir anlayabilseler. Bak o zaman nasıl hürriyetimize kavuşuruz, dünya görecek.

  • Hüseyin T

    22.3.2024 05:19:10

    Yine çok mühim bir meseleye temas etmiş kıymetli hocamız. Hakikaten dinî cemaatler çok kötü bir imtihan verdiler.ekmeği , hürriyet ve ahiretlerine pervasızca tercih etmekte hiçbir beis görmediler. Günümüzdeki kadar duyarsız ve gamsız bir toplum herhalde nadirdir. Ahir zamanın bütün alametlerini maateessuf her alanda müşahede ediyoruz. İnşaallah ramazani şerif intibahimiza vesile olur...

  • Alpaslan Öztoprak

    22.3.2024 01:05:54

    İnşallah hocam inşallah

  • Demokrat Avrupa

    22.3.2024 00:15:46

    Dini cemaatlerin maalesef “hürriyet” diye gündemleri olmadığı gibi, mahiyetini de tam manası ile anlamış değiller. Önce hürriyetin imanla bağlantılı olduğunu anlamaları ve ondan sonra bireylerden başlayarak cemaat olarak şeffaf bir şekilde hürriyetin sosyal hayatta nasıl yaşanması gerektiğini lisanı halleriyle göstermeleri gerekir….

  • Sefer Akgül

    22.3.2024 00:10:13

    Şahane bir yazı

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı