Geçmişin korkularıyla bugünü terbiyeye kalkışanların yanlışlarını siz de biliyorsunuz.
Dünün şartlarıyla günümüzün şartları o kadar farklı ki… Kemalizmin ordudaki dinamikleriyle 1980 öncesi demokrasimizi nasıl kilitlediğini bilmeyenler, yukarıdaki ifadelerimizi müphem karşılayacaklardır. Müdahalelerin devlet idaresinde açtığı yaralar kanarken Türkiye koalisyonların sıkıntısını çekiyordu. Demokrasi karşıtlarının nifakla Türkiye’nin meşhur dört eğilimini birbirine düşürdüğü zamanlarda, ülke sıkıntılı da olsa koalisyonlarla yolunda yürüyordu. İşte o günün sıkıntılarını 30 küsur senedir taze tutan demokrasi karşıtları çözüm olarak hep tek parti iktidarını gösterdiler. ANAP ve AKP hükümetleri bu propagandanın da azıcık neticesi sayılır.
Oysa koalisyon öcü değil. Şayet demokrasiyi biliyor ve inanıyorsanız iktidarı paylaşmanın da bu rejimin bir özelliği olduğuna inanacaksınız. Hürriyetlerin inkişafı, bilgiye ulaşmanın kolaylığı ve hatta yasama ve yürütmeye teknolojinin sağladığı yakınlık, demokrasilere de yansır. Meselâ geleneksel siyasî eğilimlerle yıllarca hükümetlerini kurmuş ve ülkelerini huzur içinde idare etmiş Avrupa’nın öne gelen devletleri, bunu alışılmışlığın dışındaki koalisyonlarla pekâlâ yaptılar. Meselâ Almanya’da birçok denemeden sonra mecburen siyaseten birbirine zıt iki gövdenin koalisyonuna (Hıristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlar) mecbur olundu. Daha önce imkânsız gösterilen bu birliktelikle Almanya hem ekonomide ve hem de dış siyasette büyük sıçramalar yaşadı.
MİLLÎ MUTABAKAT ZARURETİ
Mevcut iktidarın, ülkenin tereddisini sonuç veren şu süreçteki hata ve kusurlarının kitap ciltlerine ihtiyaç duyacağını biliyorsunuz. Yüz meselenin seksen beşinde U dönüşü yapmış, seçim vaatlerinin ancak yüzde onunu gerçekleştirebilmiş, ülkenin dış inanılırlığında korkunç aşınmalar yaşatmış, AB’ye olan ilgiyi % 70’den % 20’ye düşürmüş ve bizi kardeş Müslüman ülkelerle karşı karşıya getirmiş bir iktidarın yanlışları kitapları doldurur. Bütün şu eksiklikleri ve hataları bir tarafa bırakarak günümüze geldiğimizde kamuoyu desteğini büyük rüşvetlerle arkasında tutmaya çalışan AKP’nin tek başına ülke meselelerinin altına giremeyeceğini de artık herkes biliyor. Siyasî kaygıların, parti menfaatlerinin ve yalnız başına iktidar olmaktan doğacak faydaların ülkenin bütünlüğünü tehdit eden dev problemler karşısında ne denli küçüldüğünü yalnızca biz söylemiyoruz. Bizimle tabiî müttefik haline gelmiş AB’nin yanı sıra, meseleleri tek başına çözemeyen ABD ve Rusya da söylüyor. Türkiye Millet Meclisinde bulunan siyasî partiler bugün için teferruat sırasına düşmüş iç siyasî çekişmelerini bir tarafa bırakıp millî bir mutabakata girme zaruretiyle karşı karşıyadır. AKP gibi geçmişin hata ve günahları altında iki büklüm olmuş iktidar partisinin hem kendi menfaati, hem de Türkiye’nin selâmeti uğruna canı gönülden buna razı olması lâzım değil mi? Esasında iyi bir tahlil yapıldığında koalisyonun AKP için bir kurtuluş olduğunu da düşünüyorum. Şu dehşetli gidişatın, dâhilî ve haricî felâketlerin sorumluluğundan doğacak faturaları tek başına ödememek için buna ihtiyacı var.
DEMOKRASİYE İNANIYORSAK
Demokrasinin bir gereği de muhalif düşüncelere ve hayat tarzlarına, inançlara saygılı olmak değil mi? Farklı görüşler temelinde kurulmuş partilerin ülkelerin millî menfaatleri söz konusu olduğunda dahi bir araya gelmemeleri, onların demokrasiye olan inançlarını sorgulatmaz mı? Koalisyonlarla kurulmuş geçmiş hükümetlerin tecrübeleri dikkate alınarak günümüzde kurulacak hükümetler, mevcut iktidarın tek başına devamından çok hayırlı neticeler doğurabilir. Büyük Millet Meclisimizin çatısı altındaki siyasî partileri beğenmeyebiliriz. Fakat demokrasiye inanıyorsak şu anda başka alternatifimiz yok. Türkiye’nin şu büyük belâ, musîbet ve kaoslardan kurtuluşunun artık sadece AKP iktidarıyla olamayacağını iç ve dış dinamikler yüksek sesle ilân ederken, koalisyon alternatifine de kendimizi alıştırmak zorundayız. Zira mevcut durumda başka Meclisimiz de, partilerimiz de yok.