"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İhtilâller, devrimler ve kimliklerimiz

Şükrü BULUT
13 Şubat 2015, Cuma
İhtilâl veya devrimi doğru anlamak gerekiyor. Avrupa ile Asya’yı, Hıristiyanlık ile İslâmiyeti tarihçelerindeki hakikatlere aykırı olarak mukayese edenler, ilmî noktada hataya düşüyorlar.

Hıristiyanlığın tarih seyri içindeki değişimi, Hz. Mesih tarafından uygulama imkânı bulunamayışı, Avrupa’nın Endülüs ve Sicilya İslâm medeniyetlerinden etkilenerek yaşadığı rönesans ve reformun mahiyetini bilemeyenler, Fransız İhtilâli’nin de mahiyetini bilemezler. Avrupa aydınlanmasının; Hıristiyan kıt’ada ve Amerika’da kimliklerde meydana getirdiği değişimi, Müslüman Asya’da da yapabileceğine inanan cahil ve muhakemesizler, bizdeki Kemalist ve komünistlere yanlış yere ümit verdiler ve onları reformlara, devrimlere ve isyanlara teşvik ediyorlar. Hıristiyanlığın değer yargılarına ve Avrupa’nın geleneksel kimliğine sıkı bağlı bir topluma Kemalizmi verseniz, acaba yüzde birini kabul eder mi?

İhtilâl ve devrim kelimelerinin İslâm kültüründeki karşılığı isyan, bozgunculuk ve yıkmaktır. Avrupa ise, bu kelimeleri bizdeki “tecdid”in karşılığı şeklinde müsbet de anlayabiliyor. Zira Avrupa; tecdidi, yani bünyenin içinden fıtrî olarak, vücudu rahatsız etmeden meydana gelen sosyolojik değişimi bilemez. Avrupa’nın tarihindeki dört yüz senelik dinî savaşlar ve yıkılışlar, kimliklerde böyle bir manaya müsaade etmiyor. Kralların yanında yer almış kiliseye isyan eden halk, dine değil, istibdat ve zulme karşı çıkmıştı. Bizde ise, din hiçbir zaman zalim sultanların yanında yer almamış. Fukarayı, mazlûmu, mütefekkiri, sanatkârı, emeği ve faziletliyi koruyageliyor İslâmiyet. Müslümanlar reform kelimesini, eskiyi veya orjinalini tamamen değiştirme olarak anlamışlar. İslâm’ın bin beş yüz senelik geçmişinde “devrim” veya “ihtilâli” meşrû kılacak bir süreç yaşanmamıştır. Dinin ve kimliklerimizin kaynağı olan Kur’ân ve Sünnet, hürriyet ortamında, sahasında mütehassıs âlimlerce yorumlanmış, üç yüz bin defa tefsiri yazılmış, fakat dinin muhkematında (belli ve kesin olan hükümlerinde) bir değişim olmamıştır.

BÜYÜK İHTİLÂLLER...

İhtilâllerin kimlikler üzerindeki etkisini konuşurken; 1789 ve 1917 ihtilâllerini tarihî şartlarıyla, öncesi ve sonrasıyla karşılaştırmak gerekiyor. Aydınlanmanın hemen akabinde materyalizmin dizginleri ele alıp Hıristiyanlığı tamamen mağlûp ettiği bir Avrupa’daki kimlik değişimini, tarafsız Avrupalı araştırmacılardan okumak gerekiyor. Ekim 1917 Bolşevik devriminin, Rus milletinin kimliğinde icra ettiği dehşetli tahribat da, Avrupa’daki kayıplardan az değildir. 1917’den 1980’e altmış sene gibi kısacık bir zamanda, Rusya’da tam bin senelik bir kültür, inanç, san’at, estetik ve medeniyetin tamamının harap olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Geleneksel Ortodoks Kilisesinin tesirindeki bir medeniyeti tarihiyle söküp zamanın dışına atan bu dehşetli tahribatın neticelerini, günümüzün Rus aydın ve politikacıları derinden derine hissediyorlar. Rus gençliğinin dönüp Hıristiyanlığa bakmaması, alkolizm ve serkeşliğin bu coğrafyada çeteleşmesi, elbette düşünebilenlere birşeyler anlatıyordur. Yeniden yapılanmaya giden Rusya’nın karşılaştığı büyük zorlukları, önümüzdeki zamanların araştırmaları ortaya çıkaracaktır.

Osmanlı’daki tahripkâr devrim ve ihtilâllerin çoğunu 31 Mart 1909’da başlatmamız daha mantıklı görünüyor. Siyaseten Osmanlı Hanedanına düşman, İslâma inanmadığından Türk kültürüne de karşı, Asya değerlerini itibarsızlaştırmaya çalışan ve böylece Kemalizm ihtilâllerine zemin hazırlayan bu ihtilâlin kültürel ve sosyolojik misyonu, maalesef henüz ortaya çıkarılamadı. Kemalizm için “protokemalizm” denilebilecek bu devrimin başlattığı süreç, 1923’ten sonraki devrimleri kolaylaştıracaktı.

DEMOKRASİ DÜŞMANI KEMALİST İHTİLÂLLER...

Müslüman Türk aydını; Kemalist ihtilâlin İngiltere öncülüğünde materyalist Avrupalılarca yaptırıldığına inanır. Lozan´daki gizli muahedenin şartlarında “Protestan Türk kimliği” esas alınmıştı. Bedîüzzaman Said Nursî ve onun Kur’ân’dan yazdığı Risâle-i Nur Külliyatı belli ki hesaba katılmamıştı. Kemalizm ilk mağlûbiyetini 1935’te Eskişehir’de tadacaktı. Said Nursî ile M. Kemal’in karşı karşıya geldiği bu mahkeme tam 11 ay sürecekti. Said Nursî’nin “Müdafaat” Risalesi olarak neşrettiği bu müsabaka, semavî dinlere düşman materyalist Avrupa’nın Kur’ân karşısında düştüğü çaresizliğin destanıdır. 

Bu karşılaşmalar 1943’te Denizli’de, 1947’de Afyon’da ve 1952’de İstanbul’da tekrarlanacaktı. İnsanî değerlere inanmış ve Hıristiyanlığı kabul eden Batı’nın tazyikiyle Türkiye 1946’da demokrasiye yönelecekti. İşte bu tarihten sonra materyalist veya Troçkist Avrupalıların yardımıyla Türkiye, M. Kemal’in yolunda yürüdüklerini iddia eden askerlerce on senede bir ihtilâl veya devrime maruz kalacaktı.

 Bu devrimleri yalnızca “kişisel iktidar mücadelesi” olarak değerlendirmek yalnış olur. Kemalistlerin 1902’den itibaren ta Paris’ten bu yana plânladıkları “kimlik değişimi” tam gerçekleşmediği için, İslâmiyet ve demokrasi karşıtı subaylar ihtilâl yapıyorlardı. 27 Mayıs 1960 ihtilâlinin ana sebeplerini araştırırken, askerler adına devrimden sonra A. Türkeş’in beyanları ilginçtir. Türkeş, Kemalist subaylar olarak devirme, DP’nin ilk geldiği zamanlarda, ezanın tekrar aslî haline döndürülmesinden sonra niyetlendiklerini söylüyor. 

Ezana paralel olarak Kur’ân Kursları ile imam hatip okullarının açılmasını, yüzlerce tarihî caminin restore edilerek aslî mânâsına kazandırılmasını ve bilhassa Anadolu’yu siyah bir alev olarak saran “kara çarşaftan” dolayı; modern, Kemalist ve Batıcı subayların ihtilâli kafalarına koyduklarını gazetelere açıklıyor. Yani mesele, tamamıyla “kimlik değişimiyle” alâkalıdır...

Hürriyete ve demokrasiye, İslâmî kimliklere müsaade ettiği için; İslâmiyete ise insaniyet ve İslâmiyet’e yardım ettiğinden düşman olanların Kemalist ve Troçkist devrimler olduğunu anladığımızda, ister istemez 19. yüzyılın materyalist Avrupası’na bakmak zorunda kalıyorsunuz.

Avrupa, Kemalizme mütemadiyen Marksist gazetecilerin zaviyesinden baktı, Türkiye’yi de materyalistlerin penceresinden seyretti. Hürriyetçi ve Batı ile uyumlu çalışan demokratik hükümet devrildiğinde de, milletin çok sevdiği üç devlet idarecisi katledildiğinde de Türkiye demokrasisine sahip çıkmadı. Belki de ırkçı, emperyalist ve kendi kimliklerini başkalarına zorla kabul ettiren Avrupa’nın ruhu darağacındaki bu masumlara gülmüştü. Zira o zamanlarda da Kemalizmin; Troçkizm, Freudizm ve Marksizmin bir halitası olduğunu iyice öğrenememişti. Türkleri bedevîlikten kurtaracak bir rejim zannediyordu. Anadolu’daki İslâmî kimlikler kadar Hıristiyan ve Musevî kimliklerin de Kemalist ihtilâllerden zarar gördüğünü bilmiyordu. Kemalistlerin hürriyet anlayışı, Wilhelm Reich ve Adurno’yu ölçü aldıklarını nereden bilecekti, Avrupa... Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Orhan Kemal ve Kerime Nadir gibi kimliklerimizi rencide eden Kemalist yazarların Avrupalı Marksist meslektaşlarından aldıkları övgüyü de duymuyorlardı.

Avrupa’daki “Cinsel İhtilâl” ve 1968 hareketlerinin bizdeki yansımaları, Türkiye’yi 12 Mart 1971 askerî darbesine götürecekti. Ortodoks Kilisesi’nin dinî ihtiyacını gideren ruhban okulu askerlerce bu dönemde kapatılacaktı. Avrupa, ne kendisindeki Cinsel Devrimin geleceğine vuracağı darbeyi görebildi ve ne de Kemalist İhtilâli’nin Anadolu kimliklerine verdiği büyük zararı göremedi: Sanatın dinsizliğe, ahlâksızlığa ve insanî değerleri bitirmeye yönelik kullanıldığı dönemlerdir. İnsanlığını, geleneklerini ve inançlarını korumaya çalışan ailelerin çocuklarını köşe bucak sinemadan, tiyatro ve romandan kaçırdıkları kötü zamanlardı 1971 yıllar… Ve askerler yine demokrasiye ve demokratlara; Kur’ân Kurslarını açtığı, imam hatip okullarıyla muhafazakâr kesimi topluma kazandırdığı ve sınıflar arası gelir mesafesini kapattığı için darbe yapıyorlardı. Demokratlara darbe yaparlarken yüzlerce kilo altını devletin hazinesinden kaçırıp, siyasal İslâmcılara parti kurdurtuyorlardı. Hedef belliydi: Demokrasiyi engellemek.. Zira demokrasi, kimliklerin rahat bir şekilde içinde doğup geliştiği ortamlardı. Bu insanî ortamları ihtilâl ve devrimlerle yok etmeye çalışıyorlardı. 

Okunma Sayısı: 2826
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • sultan selim

    13.2.2015 21:41:54

    Denizli ve Afyon hapsine sebep olan şartlar yine oluşturulmaya çalışıyor. Hata- sevap cetveline takılmaları bundan olsa gerek. Muhalefeti iktidar ortağı yapma çabaları bize bu ipuçlarını vermekte. Allahu Alem, Demokratların 3. sefer ayağı kalkmaları yakın olsa gerektir...

  • şeb-i nur

    13.2.2015 21:11:19

    Evet yine ilginç bir yazı.. Kemalizm devrimlerinin bir proje çerçevesinde ortaya çıktığını Türk aydını çok geç mi,öğrenecek. Cehaletin bize siyasal islamcılarca mis kü anber olarak medyada sunulşduğu,beyinlerin tefekkürsüzlükten kireçlenmeğe başladığı şu dönemde,yazarımızın daha çok uyarıcı yazılar yazmasını istiyoruz.Başarı dileklerimle..

  • Kemaleddin kardeş

    13.2.2015 20:16:20

    Şeair-i islamiyenin ne derece ehemmiyetli olduğunun iç alemimde kuvvetlenmesine ve Şeair-i islamiyenin hangi zeminlerde sağlam-güzel bir şekilde yaşanıp muhafaza edilebileceğini de izah eden güzel ve sağlam bir çalışma olmuş.EN çok okunan ve EN çok paylaşılanlar listesinde olması gereken bir yazı.Tebrik ve dua ediyorum

  • şeb-i nur

    13.2.2015 13:34:11

    sayın yazar bu yazısında verdiği kesin bilgilerle geleceğimize ve davamıza karşı umut aşılarken aynı zamanda geçmişden alarak ilettiği derslerle önümüzü daha net görebilmemizi sağlamış. yapay sis perdelerinin ardına saklanılan gerçekleri görebilmemiz için sizin gibi yazarlara çok ihiyacımız var. Allah sizden razı olsun, kaleminizden hikmet ve kuvveti eksik etmesin.

  • zeliha özpamukcu

    13.2.2015 12:39:12

    anlamakta zorlandığım zorda olsa anlamaya calıştığım bu tur yazılarınızdan cok istifade ediyorum.Allah razı olsun.Eminim konunun uzmanları için daha da kıymetli bilgilerdir bunlar.Benim anlamakta zorlandığım şu ki; Türkiyede hala dekokrasiyi anlamayan dindar hocalar var ve bunların tesiriyle talebeleri de demokrasi küfür rejimi diyorlar.Neden hala anlamıyorlar ya da bunlara bu yazıyı okutarakta olsa demokrasinin,zamanımızda islamın özgürce yaşanabilmesi için elzem olduğunu anlatabilir miyiz?Saygılarımla

  • Demokrat Avrupa

    13.2.2015 11:20:24

    Demek ki bir kac gazete okumakla, sabahtan aksama kadar bütün haberleri kanallarda izlemekle bugünün siyaseti ve ictimai olaylari anlasilmiyor.....Okumak gerekiyor, bilgi edinmek gerekiyor, fakat dogru okumak gerekiyor, dogru bilgi edinmek gerekiyor.....Okuma aliskanligi olmayan, ama ayni zamanda da herseyden haberdar olan bir toplumun bu tür önemli tespitleri kabullenmesi de haliyle kolay olmuyor..... Allah yardimcimiz olsun.....

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı