"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medreset’üz Zehra yalnızca Nurcuların projesi değildir

Şükrü BULUT
27 Haziran 2016, Pazartesi
Bediüzzaman’dan 22. Mektub’u okuyanlar, tarafgirliğin ne denli tehlikeli bir psikososyal hastalık olduğunu bilirler.

Yazılarımıza bu ruh haleti içinde yorum yapan ve tepki verenleri mazur görüyoruz. İlme, düşünceye, insana ve İslâm’a katkısı olursa yorumlar; yazarlarımızın yazdıkları, şahs-ı maneviye mazhar olurlar.

Bir önceki yazımızı, yani Zehra Üniversitesi ile ilgili makalemizi yanlış anlamamak için, Medreset’üz Zehra projesinin mahiyetini doğru anlamak gerekiyordu. Bu projenin konjonktürel olmadığını, Yirminci Asrın başından tâ kıyamete kadar geçerli olduğunu bizzat Bediüzzaman’dan okumak lâzımdı.

Projeye yalnızca Birinci Said dönemi olarak bakanlar, Yeni Said dönemindeki önemli açıklamaları kaçırmamalıdırlar. Münâzarât’tan sonra Kastamonu mektupları arasında,  müellifin 1936’dan sonra bu meseleyi gündeme nasıl getirdiği de önemlidir. Şahitsiz olarak tefsirine bir tek satır yazmamış  Said Nursî Hazretleri, İnebolulu talebelerinden Nazif Çelebi’nin İstanbul sahaflarında bulduğu Eski Said eserlerini kendisine takdiminden sonra, Münâzarât ile birlikte 5. Şuâ gibi daha önce hazırladığı eserlerinin mahiyetini anlatacak ve Münâzarât’ın son kısmında bahsettiği Medreset’üz Zehra projesini izah edecektir. Bazı yazar ve akademisyenlerimizin, bu projeyi belli bir zamana bağlı olarak ele almaları; projenin misyonunu, vazifesini, mahiyetini ve önemli boyutlarını anlamamızı zorlaştırıyor. 

Evvelâ, müellifin “65 senedir takip ediyorum” dediği bu projenin hangi tarihlerde, hangi içtimaî ve siyasî mahfillerde ve hangi dönemlerde müellifçe gündeme getirildiğine dikkat etmek lâzım. Bu husus müstakil bir yazının konusu olduğundan esasa geçmek istiyoruz.

MEDRESET’ÜZ ZEHRA YALNIZCA BİR EĞİTİM PROJESİ DEĞİLDİR…

Bu meseleyi dikkatlice inceleyenler, Bediüzzaman’ın siyaset ehlinin el kitabı olarak nitelediği Münâzarât’a bu mevzunun dahil edilmesini, mutlaka düşüneceklerdir. Yalnızca Türkiye’yi değil, İslâm toplumlarını idare eden bütün siyasîlere yönelik bir proje olduğunu; Said Nursî’nin onu Sultanlara, ilk meclise ve Demokratlara en üst pozisyonlarda sunmasından anlamamız gerekiyor. Prototip olarak Van, Diyarbakır ve Bitlis’in fizikî mekânlar olarak gösterilmesinde de elbette çok yönlü ve derin hikmetler mevcuttur. Bütün İslâm coğrafyasını ilgilendiren bir projeyi fizikî bir mekâna hapsetmenin mümkün olmadığını, bu hususu Risalelerde bütün kareleriyle inceleyenler bilirler.

Globalleşen dünyamızın dertlerine ve ihtiyaçlarına derman ve imkân sunacak bu Kur’ânî projeyi Avrupa ve Amerikasız düşünenler; ne zamanı ve ne de Bediüzzaman’ı doğru anlayamıyorlar. Doğu ile Batı’yı, Avrupa ile Asya’yı, felsefe ile dini ve hasılıkelâm bütün sınıflarda ve coğrafyalarda barış meşalesini yakacak Medreset’üz Zehra’yı anlamak için biraz derinleşmekte fayda vardır.

Doğru demokrasilerin alt yapısını hazırlayacak bu projeye herkesten önce, demokrasi iddiasındaki Batılılar gelmiyor mu? Hakikî milliyetimiz olan İslâmiyet’i cehaletle unutup, ırkçılığa düşmüş; nifak, şikak, gıybet ve kardeşine düşmanlık labirentinde perişan olmuş İslâm âleminin en büyük ümidi elbette bu medrese olacaktır. Bediüzzaman’ı anlayamadan ve Medrset’üz Zehra’nın mahiyetini öğrenmeden, İttihad-ı İslâm yolunda atılmış her adımın neticesiz çıktığını zaman bize gösterdiğine göre; bu proje sıradan bir eğitim projesi olarak ele alınmamalı, kanaatindeyiz. 

Tüketim canavarının yularını ellerinde tutan Deccalizm ve Süfyanizm’e karşı; mağdur, fakir, mazlûm, insaniyetperver, ahlâklı ve semavî dinlere inanmış insanlığa kurtuluşun yolunu ders verecek bu medresenin hedefini tam anlayabilmek için; insaniyet karşıtlarını, lokal ve global  nifak ve ilhad cereyanlarını, hürriyet ve demokrasi düşmanlarını kimlikleriyle tanımamız artık şart olmuştur. Dünyayı sarsan dinsiz hâkim cereyanlara karşı mağdur ve mazlûm millî devletlere Kur’ânî eğitim ve üretim politikalarını ders verecek bu üniversiteyi Van ile sınırlandırmamak gerekiyor.

MEDRESET’ÜZ ZEHRA YALNIZCA NURCULARIN MESELESİ DEĞİLDİR…

Türkiye’de serbest düşüncenin elini ayağını bağlayan devrim kanunlarına itiraz edemeyenler, şimdilik bu projeyi gündemlerine almamalıdırlar. Demokrasinin kısmen memleketimize geldiği 14 Mayıs 1950’den bu yana, millete dayanan bütün iktidarların iyi niyetine rağmen, dindarlarımız bir türlü paralel eğitimden kurtulamadılar. Kemalizm’in, ahir zaman hadiselerinin yardımıyla tahrip ettiği dinî müesseseleri ve eğitimi tamire yönelenleri durduran tevhid-i tedrisat kanunu ile Atatürkçü eğitim modeli devlet politikasında esas oldukça, farklı ve orijiinal eğitim metodları arayışları devam edecektir.

Türkiye’mizde hem Nakşiler, hem Süleymancı kardeşlerimiz, hem Caferîler ve hem de takvayı esas alan başka dinî cemaatler; bid’alarla tahrip edilmiş İslâmî hayatı düzeltmek isteyen bütün gruplarımız, elemanlarını gayr-ı resmî kurslarla yetiştirmeye çalışıyorlar. Bu paralel eğitim kurumlarında yetişenlerin reel hayat şartlarından ne kadar uzak yetiştiklerini, dünya fenlerinden ve şartlarından mahrumiyetlerini, sosyal hayata doğruca entegredeki sıkıntılarını ve bilhassa global düzeydeki müsabakaya katılabilecek  vasıflardan uzaklıklarını herkes itiraf ediyor. Bu noktaya şayet bir itiraz vaki olursa, gelecek yazılarımızda daha geniş daireden hadiseye bakmaya çalışırız. 

Medreset’üz Zehra’yı  Bediüzzaman Hazretleri projelendirdiğinden onu Nurcularla  sınırlandırmak doğru olmaz. Evvelâ Türkiye dindarlarının ve bilhassa dinî cemaatlerin bu projeyi kurslarında ders olarak ele almaları gerekiyor. YÖK ve MEB bünyesindeki eğitim kurumlarının Türkiye dindarlığının çok gerisinde kaldığı bir zamanda, elbette dindarlar yeni teşebbüslerde bulunacaklar. Fakat; eski hali arzu eden, zamana sunabileceği reel bir düşüncesi olmayan, müstebit Kemalistlerin lastikli kanunlarının tuzağına düşme ihtimali bulunan, istismarcıların işini kolaylaştıracak gayr-ı fıtrî metotları 21. Asır’a taşımak isteyenleri sıkıntıdan kurtaracak bir eğitim modeli, elbette yalnızca Nurculara ait olmamalıdır. 

Okunma Sayısı: 2566
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Selman Toprak

    27.6.2016 23:56:03

    "İnşaallah istikbalde, Risale-i Nur şakirtleri, o alî hakîkatin maddî sûretini de tesis etmeye muvaffak olacaklar." Tarihçe-i Hayat s.252

  • Abdurrahman KOÇAK

    27.6.2016 09:08:39

    Medreset'üz Zehra projesi sayın yazarında bahsettiği gibi fiziki dar bir alana sığdırılamaz.Fevkalade güzel tespitler .Medresetüz Zehra konusu sürekli gündemde tutulmalı konu ilim adamlarının ve kamuoyunun nazarlarına sunulmalı...Bu süreçlerde alt yapısı teşekkül ettirilmeli.

  • Ali Tam

    27.6.2016 01:27:42

    Risale-i Nur Külliyati ve icerigi belli bir zümreye has degildir, yani evrenseldir. Muhataplari ilk nesriyat yilindan kiyamete kadar insanlar ve cinlerdir. Bu sürec de gayet enteresandir. 1910 tarihinde ilk nesriyat eserlerine tanik oluyoruz miladî 610 yilinda zuhur eden Islam 1500 miladi sene sonra 2110 yili Ramazan 10, Cuma, ikinci saate kadar insaallah ve lâ yalemul gaybe illallah devam eder. Yani Risale-i Nurlar ve Kur'an hizmetinde rehberligi 100 degil tam tamina 200 miladi sene kiyamete kadar hüküm sürecektir. Nurcularin payina düsen herkesten fazla yükümlü olmalaridir onlar Risalelerin ebedi muhafizlari olmak durumundadirlar ama menfaatlerin ulasagi alanlar ise bütün insanliga aittir, sinirlandiramaz. Medresetüz Zehra ilk önce Anadoluda te'sis edilmekle sadece buraya has bir proje oldugu alaminda anlamamali. Bu projenin alani bütün yerküresidir, muhataplari tekrar be tekrar bütün insanliktir.

  • sultan selim

    27.6.2016 00:45:25

    elhak doğru bir hüküm. en evvelinde asurilerin, medlerin torunlarının akıllarını başlarına alarak bu projeye can suyu olmaları lazım gelmektedir. yoksa padişah soytarılarının diline pelesenk olur, hokkabazların cambazlıklarıyla oyun ve oyuncak olmaktan öteye gitmez. selam ve dualarla..

  • hasan Muharrem okur

    27.6.2016 00:35:10

    İnşaallah

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı