Üç yüz günü aşkındır yazıyoruz. Kur’ân’ın zamanımıza vuran şavkı Risale-i Nur’u talebeleri neşreder diye…
Bu eser külliyatı sair Kur’ân tefsirlerinden farklıdır, talebesi olmayan anlamaz diye… Said Nursî ile Kemalistlerin mahiyetini bilmeyenler bu olayı idrak edemezler diye.. Kemalizmin milletin istikbaline, hürriyetlerine, temel insanî değerlerine ve demokrasisine vurulmuş pranga olduğunu idrak edemeyenler; ne Afyon Mahkemesi müdafaalarını, ne de İslam demokrasisini, dünya barışının esaslarını, siyasal İslamın mahiyetini, Kur’ân’ın mucizevî haber verdiği komünikasyon harikalarını ve globalleşen dünyadaki Müslümanların meselelerini anlatan Emirdağ Lâhikası’nı neşredemezler demiştik. Ve söylediklerimiz gerçekleşiyor.
Havuz medyasının, hükümetin bu hukuksuzluğunu nasıl müdafaa ettiğini, dijital medyadan okuduk. Öyle iğreti kalıyor ki… Dört bir yanından damlayan cehaleti görünce yine anladık ki, bilmiyorlar. Altı bin küsur sayfalık Kur’ânî bir eserin serencamını bilmekten o kadar uzaklar ki.. Yüz otuz eserin hangi isimler altında, hangi zamanlarda, hangi mekânlarda, hangi şartlarda ve kaç çeşit adlar altında müellifi tarafından neşredildiğini bilmeyenler, Afyon Savcısının Kemalizm tarafgirliğiyle attığı iftiralara Bediüzzaman’ın verdiği cevapların, 14. Şua‘nın en önemli parçalarından biri olduğunu nereden bileceklerdi ki…
Ama 5. Şua’nın geniş bir tefsiri olan bu bahsi neşretmekten imtina edenler, efkâr-ı âlemin dikkatini bu meseleye çekerek; Bediüzzaman’ın 1907’den 1949’a kadar Kemalizmle yaptığı meydan savaşlarının asıl mahiyetini dünyaya ilan ettiler. Yapılan hukuksuzluk, başka bir âlemde “nurun fütuhatı” olarak ortaya çıktı.
RİSALE-İ NUR’U NEŞRETMEK BİZİM VAZİFEMİZ…
Risale-i Nur’un Kur’ân-ı Azimüşşan’ın Anadolu ve Rumeli bahçelerinde, Türk dilinde, zamanımızın dert ve müşkillerine açılmış rengârenk çiçek ve meyveler olduğunda bütün dünya müttefik. Bu açıdan, belki herkesten ziyade bu coğrafyanın Diyanet’i, Millî Eğitimi ve ülkenin barış ve düzeni ile vazifeli olanlar sahip çıkacaktır. Bundan kimsenin zerre kadar şüphesi olmasın. Fakat halka kendisini dindar gösterip, özde Kemalizmle ittifak edenler Risale-i Nur’a sahip çıkamazlar. Mantıken bu hadise tutarlı değildir. İşte Yeni Asya bu hakikati bildiğinden, bandrol hikâyesinin ilk gününde; “Nurların neşri Nurcuların vazifesidir, hükümeti, siyaseti ve rantı bu meseleye karıştırmayın” demişti.
Burada bir hususu ifade etmemiz gerekiyor: Bediüzzaman’ın Hutbe-i Şamiye ve zeyilleri olarak nitelediği Eski Said ve 3. Said’in içtimaî hayata bakan derslerinden kaçışın görünmeyen sebebi, elbette ki Kemalizmdi. Siyasal İslam bilinçli bilinçsiz bu cereyanının dümen suyuna girivermişti. Bu içtimaî dersler, Nurcuları din adına siyaset meydanlarına atılmaktan men ediyordu. Dershaneleri ziyaret eden Millî Nizam ve daha sonra Millî Selâmet sempatizanları ise, bu derslerin siyasî olduğunu söylüyor, “Halbuki Üstad euzubillahi mineşşeytani vessiyase düsturu ile bu sahaya bakmamamızı emrediyor” diyorlardı. Dış dairede Kemalistler, iç dairede Nurculuktan siyasal İslam’a geçiş yapmaya niyetlenenler bir “mahalle baskısı” oluşturmaya çalışıyorlardı.
NUR’UN İÇTİMAÎ DERSLERİ
Tehlikeyi sezen Zübeyir Ağabey, evvelâ Nurlardan derlediği “Beyanat ve Tenvirler” kitabını ağabeylerin ittifaklı meşveretiyle neşretti. Ve arkasından günlük Yeni Asya‘yı Babıali ile tanıştırdı. Kemalist subayların 12 Mart müdahalesi ve arkasından Zübeyir Gündüzalp’in vefatı… O sıkıntılı günleri yaşayanlar, meşverette imzaları olduğu halde gazete karşıtlığına soyunup dershanelerden Emirdağ Lâhikası’nı kaldıranları hatırlayabilirler. Siyasete temas ediyor diye, Emirdağ’la birlikte Eski Said’in içtimaî dersleri de bazı dershanelerden kaldırılmıştı..
Risale-i Nur cemaatinin şahs-ı manevîsinin içtimaî ve siyasî kararlarına açıktan muhalefet yerine; Emirdağ Lâhikası’nı okumamak ve hatta dershanelerden kaldırmak, siyasallaşan bazı Nurcular için daha kolay gelmişti. Üstelik o dersleri okuyarak günlük gazeteyi çıkaranları da” siyasetçilikle” ittiham edeceklerdi. Ve minel garaib...
Bu “örtülü siyasallaşma” 12 Eylül’le geniş bir çizgiye dönüşecek ve daha sonra Yeni Asya ile aralarına mesafe koyanlardan bir kesimin medreseleri siyasal İslama hizmet edecekti.
Kader Nurculara yeni bir ders veriyor. Emirdağ Lâhikası, 14. Şua ve Hutbe-i Şamiye’nin zeyillerini kaza ederek okuyacaklar. “Ben Nur talebesiyim, Bediüzzaman’dan Kur’ânî bir ders almak istiyorum” diyen herkes okuyacak. Zira mevsim Emirdağı mevsimi… Cemreler yaklaştı ve hürriyet filizleri otuz beş sene öncesi gibi yeniden fışkıracak… Önce Emirdağ… Nurcuların demokrasiyi, hürriyeti, “Velâ teziru...” sırrını, hukukun üstünlüğünü, AB’nin misyonunu ve hakiki ittihad-ı İslam’ı yeniden iyice hazmetmesi lâzım ki, Türkiye’ye demokrasi gelsin. Ve gelecek inşaallah.