Bundan önce çıkan Demirel ve Nurcular makalesini okuyanlar; belki de yukarıdaki başlığı zaid göreceklerdir.
Doğrudur… Kemalistlerin, M. Kemal’in ilke ve inkılâplarını yeniden ihya adına 12 Eylül 1980’de işledikleri cinayete kadar, Yeni Asya tüm Nurcuları temsil ediyordu. Veya Yeni Asya isminin geçtiği yerlerde bütün Nurcular temsil ediliyor. Dinsizlik cereyanın nifak perdesi altında gerçekleştirdiği bu ihtilâlle birlikte, bütün dinî cemaatlerin savrulduğu bir Türkiye’de, maalesef Yeni Asya da bu fitneden payını aldı.
Yeni Asya’dan önce hayata gözlerini açan İttihad gazetesinin manşetlerinden başlayarak 20 Şubat 1970’te çıkan Yeni Asya’nın birinci sayfalarından elimizdeki gazetemizi, yani yarım asırlık bir neşriyat çizgisini dikkatlice takip edenler, Risale-i Nur cemaatinin şahs-ı manevîsinin müstakim çizgisini iftiharla seyredeceklerdir. Arşivlerdeki bu seyahatte takipçilerin dikkatini çekecek en önemli bir noktanın da, bu gazetenin tavizsiz demokrat çizgisi olacağı kanaatindeyiz.
Yarım asırlık neşriyat çizgimizde, bilhassa 1970’lerde neredeyse Türkiye sağının tümünü temsil eden Yeni Asya’dan, 12 Eylül ihtilâlcilerince tam 470 gün kapatılan Yeni Asya’ya, sevinçli ve hüzünlü günlerinde Nurcular, Süleyman Demirel’i hep yanı başlarında gördüler. Kemalist ihtilâllere maruz kalmakta kaderlerinin benzeşmesi de hak ve hürriyet mücadelesindeki mütenasip çizgilerini gösteriyordu.
ORTAK PAROLALAR
Vatan, millet ve İslâmiyet ortak parolaları olunca; hayaller, arzular, projeler ve idealler bunların etrafında gergefleşecekti: Asya’yı Avrupa’ya bağlayan köprüler, barajlar, yedi küpeli gelinler, memur baskısı ve fukaralıktan kurtulan Anadolu köylüsü, dinsiz ve sefih ikinci Avrupa’ya rağmen İslâm konferansları, İsevî Avrupa ile samimî ittifaklar, Amerika’ya rağmen Rusya’dan alınan ileri teknoloji ve ülkenin dört bir yanında demokrasi…Resmî istatistikler, gazete arşivleri, bilimsel araştırmalar ve doğru yakın tarih; Kemalistlere alet olmuş siyasal İslâmcılarla ırkçıların Demirel hakkındaki yalan ve iftiralarını sabun köpüğü gibi savuracaktır.
Kemalizmden mertlik bekleyenler, onun mahiyetini bilmeyenlerdir. Bir taraftan Nur Talebelerini mürteci diye ilân ederken diğer taraftan Demokratları, irticayı hortlatmakla suçlayan Kemalistlerin insaniyet karşıtı taarruzlarından en çok etkilenenler elbette Yeni Asya ve Demirel oldu. Kemalist ihtilallerle uzaklaştırılıp demokrasiyle geri gelmenin manasını bilenlerin fazla olduğu kanaatinde değilim. Bir gazetenin sekiz defa kapatılmasını ve yeni yeni isimlerle çıkmaya mecbur bırakılmasını da ancak yaşayanlar bilirler. Doğru tarihi yazacak araştırmacılar, elbette bu destansı mücadeleleri kendi üslûplarıyla kaydedeceklerdir. Vatan, millet ve İslâmiyet uğrunda çekilen işkence, ıztırap ve sıkıntıları da yazacaklardır. Vatan duygusundan mahrum, menfaatlerini milletin zararında gören, millî ve mukaddes değerlerini dahi dünya yolunda istismar edenler, ne Demirel’i ve ne de Yeni Asya’yı asla anlayamayacaklardır. Zaten onların böyle bir dertleri de yoktur…
KONUŞAN TÜRKİYE YENİ ASYA’NIN DA İDEALİYDİ…
Komünizm ve Kemalizmin insanlığı sefahet ve anarşi ile bitirmeye çalıştığı şu günlerin gençliğine, dünün “susturulmuş Türkiyesini” izah etmek çok zor görünüyor. Millet olarak ileri teknolojinin yardımıyla, konuşma ile hezeyanın birbirine karıştığı bir dönemi yaşıyoruz. Okumadan ve düşünmeden allâme kesilenlerin toplumunda yaşamak ne kadar çetinmiş…Deccaliyetin makinalara yüklediği cazibedar fitne ve programlarla insanları efsunladığı şu zamanların, insanların varlıklarını kaybedip-kaybetmeme anları olduğunu cemiyetin kaçta kaçı biliyor ki…
Dünkü zamanlar böyle değildi. Risale-i Nur’dan bir cümle okuyan veya yazan bir memurun hayatının karartıldığı günlerde Yeni Asya “konuşan Türkiye”yi yazıyor ve Süleyman Bey de bu ihtiyacı ülkenin şehirlerinde meydan meydan seslendiriyordu. Tek partinin, Kemalizmin, komünistlerle masonların desteklediği istibdat, gece karanlığında cadde ve sokaklarda bekçilik yapıyordu. Kemalizm adına vatandaşa seslenen memurlarda nemrut ve firavun halleri görünüyordu. Türkiye’de ilk defa Başbakanlık arabasıyla Cuma namazına giden, yüz bine yakın mahzun camiye imam kadrosu tahsis eden, yüzlerce imam hatip okulu açıp onların fakültelerini ihdas eden ve yine yüzlerce camiye kendi öz sermayesinden yardım eden bir başbakanı istemeyen Halk Partililer; ırkçıları ve İslâmcıları kullanıp Demirel’i din düşmanı olarak propaganda edince, dindar camiada Demirel’i konuşmak Nurcular için zorlaşmıştı. Devletin Kemalist mahfillerinde, mason ve komünistlerin hakim olduğu alanlarda Bediüzzaman’ı müdafaa etmek de Süleyman Bey için kolay olmamıştı. Fakat işin en güzel yanı, Süleyman Beyin Nurculara, Bediüzzaman’a, Yeni Asya’ya ve Risalelere muhabbet ve sadâkatini son nefesine kadar muhafaza etmiş olmasıydı.
Demokrasi karşıtlarının Demirel’in dirisinden korktukları kadar, ölüsünden de korktuklarına ancak vefatından sonra şahit olabiliyoruz. Bu hep böyle olmuştur… İstibdat hürriyete daima hile ve desiselerle hücum etmiştir. Tarih boyunca adaleti esas tutanlara kimin karşı çıktığını sizler daha iyi bilirsiniz. Fakat hürriyetçilerin, adaleti savunanların, insan onurunu esas alanların ve Allah’a kul olanların korkmadan, eğilip bükülmeden yürüdüklerine de bütün bir tarih şahittir.