Tarihleriyle yüzleşemeyen milletler, günahlarıyla yüzleşmek istemeyen insanlara ne kadar benziyorlar.
Tarihteki hataların kabulü ise, milletlerin fazileti olarak yazılır. Osmanlı’yı ve onun devamı olan Türkiye’yi şu Ermeni meselesinde sıkıntılı durumda bırakanların dillerine doladıkları “tehciri”, doğru şahitler nezdinde bir türlü ele alamadığımızı önceden belirtelim.
Bunca hakikatlere, doğru şahitlere ve hatta hadisenin üzerindeki yalan örtüsünü kaldırmamıza yardımcı olan hakperest Ermenilere rağmen neden başaramadık? Bu sorunun bizce doğru cevabı, “tehcir” hadisesinin Osmanlı ve Türk milletiyle doğrudane alâkalı olmadığındandır.
Şurada tarihî bir milâdın altını çizelim. Birinci Dünya Harbine hazırlanan İngiltere’nin desteğindeki 31 Mart ihtilâliyle, Osmanlı idaresi fiilî olarak idareyi İttihatçıların İstanbul şubesine devretmişti. Ermenilerin o günün tutsak padişahından sitayişle bahsetmeleri ve İttihatçıların belli bir kesimine öfke duymaları, bizi bir hakikate götürüyor.
Tehciri projelendirenler proto-Kemalistler olmasaydı, bu tarihî münakaşa elbette bu zamana kalmayacaktı. Proto-Kemalistlerin projesi yalnızca Hıristiyan dünyası ile İslâm dünyası arasında köprü olan Ermenilerin tehciri değildi. Osmanlı Hanedanına son verenlerin, Türkçülük yaparak Alman teknoloji ve endüstrisini memleketten kovanların, Şark Demiryollarını tahrip edenlerin ve nihayet Osmanlı hürriyet ve demokrasisini katledenlerin proto-Kemalistler olduğunu doğru kabul ettiğimizde birçok meçhul, gün yüzüne çıkıyor.
TEHCİRDE İTTİHATÇILAR AYRIŞIR
Yukarıdaki iddiaların ispatını, hakikatperver tarihçiler elbette yapacaktır. O günün Konya Başpiskoposunun Enver Paşa’ya yazdığı mektuba ve Enver’in de yanlışlara müdahalesi için Talat’a gönderdiği yazılara ulaşmak isteyenler, Avrupa arşivlerine müracaat edebilirler. Talat’ın elindeki haritanın Osmanlı’ya ait olmadığını en iyi bilenlerden biri de Şükrü Kaya’dır. Enver’e karşı susarak tarihî hataları Osmanlı’ya fatura edenlerin mahiyeti gizlendiğinden, Ermeni tehciri meselesinde Türkiye hep pasif müdafaada kaldı. Tehcirdeki Enver ve Kâzım çizgisiyle; Talat, arkadaşları ve Şükrü Kaya konumundaki bürokratların çizgisini mukayeseli takip edenler, Ermeni Tehcirinin bizim için nasıl bir zaafa dönüştüğünü hayretle müşahede edeceklerdir.
Biz meseleyi tamamen İngilizlere bağlamıyoruz. 31 Mart’ta proto-Kemalistlere ihtilâli yaptıranlara, İngiliz-Rus ittifaklarına, Aknunî Paşa’ya Van’da kurdurulan Ermeni devletinin finansörü Rotschild’e, Birinci Dünya Savaşının Osmanlı ve İngiliz hakkındaki manalarına ve nihayet General Milne’nin İstanbul’u işgal etmesine, sonunda da elini kolunu sallaya sallaya Çanakkale’den ülkesine dönmesine kadar meydana gelmiş hadiseleri dikkatlice tahlil ettiğimizde, Ermenilere düşman zihniyetin Osmanlı toprakları üzerinde yaşamadığını göreceksiniz.
AKP’NİN AJANDASINDA BU MESELELER YOK
Bazı yazarlar, düşünce adamları ve gazeteciler, Ermeni tehcirinin dünya kamuoyundaki yanlış telâkkilerine, hükümetimizin pasif kaldığını yazıyorlar. Kemalizmle iftihar eden ve reis-i cumhurlukdaki yol haritasını 19 Mayıs 1919’a göre tayin edenlerden, Ermeni meselesinde müsbet yaklaşım beklemek doğru olur mu? Ermeni meselesini Türkiye’nin millî menfaatlerine uygun şekilde masaya getirenlerin herşeyden önce proto-Kemalizmden günümüze kadar gelmiş ve istibdadın eserleri olan yanlışlara itiraz etmesi gerekir. Tarihin belli karelerini cımbızla çekip, subjektif yeni bir kare içinde efkâr-ı ammeye sunanlar; hem bilimsel mahfillerde ve hem de siyasal arenada fevkalâde mahcup olurlar. Meselenin evvelemirde İngilizlerin desteğiyle organize edildiğini, İngiltere’nin yardımıyla Osmanlı Hanedanına son verenlerin tehcirde asıl aktörler olduğunu AKP hükümeti ifade etmekten âcizdir. Türkiye’nin doğru ve haklı tezleri gündeme gelirse, herşeyden önce Ermeni diasporasını bize karşı finanse ile teşkilâtlandırmaya çalışanlar, maksatlarının aksiyle karşılaşacaklar.
Batıda alınan Türkiye aleyhindeki kararların da asıl sorumlularına er geç döneceğini bilenler, bu münakaşada, Ermenilere tam bin sene kucak açmış ve onları dinleriyle, kültürleriyle, tarihî eserleri ve dilleriyle ta 1915’e taşıyanların Müslümanlar ve Türkler olduğunu da bilmelidirler. Ermenilere “millet-i sadıka” ünvanı vermiş Osmanlının onları tarih sahnesinden silme diye gayr-ı insanî bir projesi olabilir mi… Ermeni tehciri projesinin adresini yanlış yerlerde arayanları tarih er geç mahcup edecektir.