"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Muzaffer olmanın ince sırları

Süleyman KÖSMENE
12 Ocak 2019, Cumartesi
Ergin Bey: “Risale-i Nur’u dikkatli inceleyenler ister istemez bu kıymetli eserlerin çok daha fazla rağbet görmesi gerektiğini düşünüyor. Ama bunu göremiyoruz. Bunun hikmetleri neler olabilir?”

ANLAYAN ANLATMAKLA YÜKÜMLÜ

Tebliğ vazifesi Cenab-ı Allah’ın başta Peygamberler olmak üzere, kullarına yüklediği insanları hakka çağırma görevidir. Bu görev, insanlık tarihinde hiçbir zaman ihmal edilmemiştir. Başta Peygamberler olmak kaydıyla, Peygamberlerin getirdiklerine inanan herkesin omuzunda olmuştur. 

Nitekim Kur’ân buyuruyor ki: “İçinizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.”1

Hakkı anlatmak, hakkı anlayanların görevidir. Hakkı anlayanlar, anladıkları kadar, imkânları nispetinde anlatmakla yükümlüdürler.

Hakkı anlamak ise bir hidayet meselesidir. Kul cüz’î iradesini sarf eder, öğrenmek, anlamak ve tefeyyüz etmek ister; Cenab-ı Hak da kuluna hidayet eder.

Anlayan anlatmakla yükümlü. Ancak insanların dinleyip dinlememesinden, dinleyenlerin anlayıp anlamamasından, anlayanların iman edip etmemesinden ve hidayete gelip gelmemesinden anlatan sorumlu değil. Dolayısıyla anlatan, bana neden daha fazla insan rağbet etmiyor diye üzülmemeli.

TEBLİĞCİ, ZOR KULLANICI DEĞİLDİR  

Bütün Peygamberler bu prensiple vazife yapmışlardır.

Hatta Peygamberlerin sonuncusu, en büyüğü, dini ve dâveti cihanşümul olan Hazret-i Muhammed (asm) bazen bu prensibi zorlar, muhataplarının iman etmesi için kendini yıpratırdı. Fakat derhal Cenab-ı Hak tarafından uyarılırdı: “Sen zor kullanıcı değilsin.” 2 “Resul’e düşen ancak tebliğ etmektir.” 3 “Sen sevdiğini hidayete getiremezsin. Ancak Allah dilediğini hidayete getirir.” 4 gibi âyetler aynı zamanda bir tebliğ prensibi ortaya koyuyordu.

Asrımızda veraset-i nübüvvet sırrıyla Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri tecdit ve tebliğ görevini yüklenmiş, Risale-i Nurlar’ı yazmıştır. Risale-i Nurlar tebliğ, tecdit ve irşad görevini sürdürüyor. İnkârın fen ve felsefeden geldiği, zındıka cereyanlarının kuvvetli olduğu, fitnenin ve fesadın ayyuka çıktığı zor bir asırda gelen Risale-i Nurlar iman-ı tahkikiyi ders veriyor.

Fakat hidayet Cenab-ı Allah’ın takdirinde, kalpler Cenab-ı Allah’ın elindedir. 5

CELÂLEDDİN HARZEMŞAH ÖRNEĞİ  

Bediüzzaman Hazretleri tebliğ ve cihad prensiplerinden bahsederken, Celâleddin-i Harzemşah’tan örnek veriyor. Cengiz’in ordusunu defalarca mağlûp eden İslâm kahramanlarından Celâleddin-i Harzemşah cihada giderken, vezirleri ve halkı ona demişler: “Sen muzaffer olacaksın. Cenab-ı Hak seni galip edecek.”

Celâleddin demiş ki: “Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek onun vazifesidir.”

Bediüzzaman diyor ki: “İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla, harika bir surette çok defa muzaffer olmuştur.” 6

Üstad Hazretleri Risale-i Nur hizmetlerini, Risale-i Nur neşrini Celâleddin-i Harzemşah vizyonuyla yapmamızı tavsiye ediyor. Bizim vazifemizin cihad-ı manevî olduğunu, insanlara çokça kabul ettirmek gibi bir vazifemizin olmadığını, bundan sorumlu da olmadığımızı söylüyor. Dolayısıyla ne kadar istesek de, hizmetlerimizi insanların fazla rağbet etmesine bağlamamızı doğru bulmuyor. Rağbet edeceğimiz tek değeri ihlâs, yine ihlâs, yine ihlâs olarak gösteriyor.

Nitekim Bediüzzaman bu âyetlerden iktibasen diyor ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, “insanların çekilmesiyle ve dinlememesiyle daha ziyade sa’y ve gayret ve ciddîyetle tebliğ etmiş”tir. “Çünkü anlamış ki, insanlara dinlettirmek ve hidayet vermek, Cenab-ı Hakkın vazifesidir; Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmazdı. Öyle ise, işte ey kardeşlerim! Siz de, size ait olmayan vazifeye harekâtınızı bina etmekle karışmayınız ve Hâlık’ınıza karşı tecrübe vaziyetini almayınız.” 7

Dolayısıyla, biz insanların rağbetini düşünmeden hizmete devam etmekle, doğru bildiğimiz hakaikı söylemekle, ama bunları sırf Allah rızası için yapmakla mükellefiz. Zafer kazanmaya değil, Rıza-i İlâhîyi kazanmaya endeksli çalışıyoruz.

GÜNÜN DUÂSI

Yâ Rabbi ve yâ Rabbe’s-Semavati ve’l-Ard! Gönlümüzü hakka âşık, kalbimizi hakikatlere müştak kıl! Ruhumuzu nuruna hayran, nefsimizi susamış dudaklar gibi feyzine muntazır kıl! 

Günahlarımızı bağışla! Risale-i Nur’a kalpleri ve akılları musahhar kıl. Âmin.

Dipnotlar:

1- Âl-i İmran Sûresi: 104. 2- Gaşiye Sûresi: 22. 3- Maide Sûresi: 99. 4- Kasas Sûresi: 56. 5- Enfal Sûresi: 24. 6- Lem’alar, s. 319. 7- Lem’alar, s. 320.

 

Okunma Sayısı: 2175
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı