"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ümitsizlik reçetem: Hakikat-i İslâm

Tuba ÇOLAK
13 Ocak 2019, Pazar
Geçmişten günümüze süregelen ve halen daha devam etmekte olan, insanlığı içten içe etkileyen ve sosyal hayatta da sağlam bir vücut bulan birçok hastalık mevcuttur.

Yaşantımızdan da biliriz ki vücuda giren en basit bir hastalık veya bir mikrop hemen bedeni terk etmek istemez. Belki bedende taht kurup daha birçok hastalığa sebep olmak ister. Çoğu zaman da olur zaten. Ta ki ne zaman o hastalığa, mikroba bir reçete yazıldı, tedavi uygulandı işte o zaman hastalık yavaş yavaş bedenden kaybolmaya başlar ve eski haline, asıl orijinalliğine geri döner. Aynı bunun gibi içimize, hayatımıza giren bunca hastalık da bedene giren mikrop kadar bizi bırakmak istemez ve belki bu sefer kalbimize taht kurup beynimize, aklımıza hâkim olur derecesine gelir. Hastalık ile çalışan bir beyin bedenimize zarar vereceği gibi hayatımızda da yaralar açmaya başlar. Bu yaraların büyümesi ile oluşabilecek olumsuz sonuçlar çevremize de sıçrayacaktır. Belki de bir hastalık deyip önemsemeyeceğimiz durumlar kalıcı olan yaralara sebep olabilecektir.

Peki nedir bu sosyal ve içtimaî hayatımızda yer edinen hastalıklar diye düşünebiliriz. Fakat çok da uzağa gitmemek gerektir. Artık maalesef çağımızda çok yaygın gördüğümüz, bulaşıcı olabilen, insanı içten içe kemiren, ruhuna, kalbine, bedenine dahi zarar verebilecek düzeyde olan bir hastalık ümitsizlik. Kalbimiz de yer edinip bizi mağlûp etmeye çalışan bir hastalık ümitsizlik. Ruhumuzu daraltıp çevremize zarar vermemizi kolaylaştıran bir hastalık ümitsizlik. ‘Biz’ anlayışından uzaklaşıp ‘ben’ anlayışına kayarak şahsî menfaate yönelmemize sebep olan bir hastalık yine ümitsizlik. Artık maalesef illet bir hastalık haline gelen ümitsizliği, içtimaî hayatımızda sıklıkla görebildiğimiz gibi, iletişimde olduğumuz birçok insanda da gözlemleyebiliriz. İşte bu nokta da Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de Şam’da Camii Emevi’de irad ettiği Hutbe de söylüyor ki; ‘ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaîye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebiler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber bizi maddî cihette kurun-u vustada durduran ve tevkif eden altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır’ 1 diyerek ilk söylediği hastalık Ye’is. Yani ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesidir. Bizlere Orta Çağ’da büyük engel teşkil eden ümitsizlik hastalığı belli ki hayatımızın merkezine taht kurmuş ilerlememizde, gelişmemizde çok büyük olumsuz etkileri olmuştur. Ve Avrupalılar bir uçuşa geçmişken bizler o zamandan beri bu ümitsizliğin pençesinde bir başarısızlığa gitme eğiliminde kalmışız. Fakat Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Hutbe-i Şamiye eserinde ehl-i İslâmı ümitsizlik hastalığından kurtaran reçeteyi, ilâcı sunmuştur aynı zaman da Müslümanların terakki etmelerinin ipuçlarını da vermiştir. Şöyle ki; ‘hakikat-ı İslâmiyetin kuvveti nispetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip terakki ettiğini tarih gösteriyor. Ve ehl-i İslâmın hakikat-ı İslâmiye’de za’fiyeti derecesinde tevahhuş ettiklerini, vahşete ve tedenniye düştüklerini ve herc ü merc içinde belâlara, mağlûbiyetlere düştüklerini tarih gösteriyor.’ 2 Hakikat-ı İslâmiyetin dairesinden çıkılmadığı müddetçe sürekli bir terakki söz konusu. Hak dinimiz olan İslâm da ilerlemeye, gelişmeye çok açıktır. Sürekli insanların araştırıp, okuması, öğrenmesi taraftarıdır. Dinimiz bunu açık açık emrediyor. Biliyorsunuz ki Cebrail (as) Peygamber Efendimize (asm) ‘ikra (oku)’ diye hitap ediyor Hira Dağı’nda. Buna rağmen biz insanlar İslâm hakikatlerini öğrenip, araştırıp, hayatımıza geçirip, yaşamaya çalışmaktansa ümitsizlik adı altında kendimize zarar vermekten başka bir şey yapmıyoruz. Ne zaman ki Allah’ın bizden istediklerine tabi olmaya başlayacağız, günahlardan kaçınacağız, İslâm hakikatlerini düstur edineceğiz işte o zaman ümitsizliğin o kalın perdesini yırtmış olacağız. O zaman diyoruz ki ümitsizlik hastalığına en büyük reçetemiz; İslâm hakikatleri doğrultusunda hareket etmektir. Çünkü ümitsizliğin kalın perdesi yüzünden aslında görmemiz gerekenleri göremiyoruz. Göremediğimiz gibi ümitsizliğe düşecek bir durumun olmadığını da hissedemiyoruz. Aslında şöyle bir düşünüp kâinatı tefekkür edince değişebilecektir her şey. Meselâ; bu kâinatı yaratan, yarattığı gibi bu kâinatı zişuurlar için emrine amade yapan, ‘bir ağacın bütün heyetiyle meyvesine müteveccih olduğu gibi bütün kâinatı insana müteveccih eden ve her tarafta ona baktıran ve muavenetine koşturan, bu hadsiz fezayı ve boş ve hali âlemi dolduran, Nurlandıran ve şenlendiren’ 3 bir Sani-i Hâkim vardır. İnsanlığın acizliğini, fakirliğini bilip her zaman duâlarımızla ulaşabileceğimiz Zat-ı Zülcelâl vardır. Okyanusların en dibindeki hayvanatın bile rızkını idame ettiren bir Zat-ı Rezzak vardır. Gökleri ve yerleri tutan her şeyde ve her hususta iktidarı yeten bir Zat-ı Hayy-ı Kayyum vardır. Yeryüzünden tut gökyüzüne kadar yarattığı bütün mahlûkları hikmetle yaratan bir Zat-ı Kadir-i Hâkim vardır. Yarattığı bütün mahlûklar üzerinden şefkatini, merhametini esirgemeyen bir Rabb-i Rahim, rahmetini hiç eksiksiz bırakmayan bir rahmet-i İlâhiye vardır. Allah’ın bizlere sunduğu bunca şeye rağmen ümitsizlik hayatımızda bulunmaması gereken bir hastalıktır.

Sonuç olarak bir kez daha düşünelim Allah’ın yarattığı zişuurlara verdiği bu kıymeti. Allah’ın bizi yaratıp da başıboş bırakmayıp her halimiz de sesimizi işiteceğini ve duâ ile namaz ile ibadetlerimiz ile O’nun kapısına her daim iltica edebileceğimizi de aklımızdan çıkarmamalıyız. Sıkıntıya mı girdik, dara mı düştük, hasta mı olduk, bir şey mi istedik, canımız mı sıkıldı, ümitsizliğe mi kapıldık o zaman Allah’ın kapısına, Allah’ın kitabına, Allah’ın emirlerine yönelmeliyiz. Yönelmeliyiz ki bizlere musahhar ettiği her şeyin şükrünü tam eda edebilelim ve bu ruhani hastalığımız olan ümitsizliğe tam bir şifa bulalım. 

Dipnotlar:

1. Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2016, s. 26.

2. Nursî, a.g.e. ss. 29-30.

3. Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s. 185.

Okunma Sayısı: 4201
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı