8 ay öncesinden beri yazdıklarımız, bugüne nasıl gelindiğine ışık tutup hafıza tazeleten hatırlatma notları niteliğinde:
(Dershanelerin kapatılması operasyonunda) “İktidarı aşan bir ‘derin irade’ mi devrede?” suali akla geliyor. Erdoğan’ın “Biz bu eğitimi sadece cemaatin derneklerine veya kurumlarına teslim etmek gibi bir durumun içerisinde olamayız. Bunun hesabını bize sorarlar” beyanı da, zihinlerde oluşan bu istifhamı kuvvetlendiriyor. (26.11.13)
“Dershane operasyonunun arkasında hükümeti aşan bir ‘derin irade’ mi var?” diye sormamızın üzerinden çok geçmedi; MGK’nın “Gülen’i bitirme planı” gündeme “bomba” gibi düştü. Yargıdaki “cemaat kadroları”nın önünün kesilmesi, ardından dershaneler operasyonu, sonra polis teşkilâtı ve iş dünyasına yönelik planların gündeme gelmesi. Fark, MGK kararının postmodern müdahale usulleriyle değil, sivil yöntemle uygulanması. (3.12.13)
Asker ve yargı vesayetini önemli ölçüde sınırlamış gibi görünen iktidar, bu noktaya gelirken desteklerini alıp güçbirliği yaptığı bazı kesimleri de rakip olarak görüp tasfiye etme aşamasına mı geldi? Yoksa iyice bütünleştiği statüko zorladığı için mi bunu yapıyor? (5.12.13)
Rüşvet operasyonunu cemaate mal edenler var, ama galiba iktidarın da, cemaatin de ötesinde “derin bir plan” söz konusu. (19.12.13)
Hayli zamandır alttan alta işleyen AKP-cemaat gerilimi ilk kez MİT kriziyle zirve yaparak açığa çıktığında, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, hattâ iktidarın cemaate karşı Ergenekoncularla dahi ittifak yapabileceği iddia edilmişti. İddiayı hâlâ uçuk buluyor ve inanmak istemiyoruz. (...) Ancak gelinen noktada olup bitenler, iktidar mücadelesinin hiçbir değer ölçüsü tanımadığını ve bu yolda herşeye tevessül edilebileceğini, ibret dolu örnekleriyle bir defa daha gösteriyor. (20.12.13)
Son rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun ardından emniyet teşkilâtında başlatılan ve öncekilere göre çok daha geniş kapsamlı tutulan yeni tasfiye dalgası hükümet tarafından “Devlet içinde devlet gibi hareket edip seçilmiş iktidara meydan okuyan örgüt ve yapıların temizlenmesi” olarak takdim edilmeye çalışılırken, diğer yönüyle, 12 Eylül’ün ve 28 Şubat’ın dahi yapamadığı veya yapmadığı şekilde, adeta cemaatlerle bağlantılı bütün kadroların devletten tasfiyesi gibi bir neticeye doğru gidiyor. (...) Üstelik bu operasyonun, sanıldığı gibi belli bir cemaatle sınırlı olmayıp, planlı, kademeli ve yer yer eşzamanlı olarak, iktidar partisiyle “ters düşen” belli başlı bütün cemaatleri hedef alan bir yaklaşımla yürütüldüğü ifade ediliyor. Böylece, 28 Şubat’ta alınıp da uygulanamayan kararların bu iktidar eliyle hayata geçirildiği gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. (24.12.13)