"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Muhafazakâr demokrat mı dediniz?

Ahmet BATTAL
02 Ekim 2012, Salı
Önce bir hatıra: Genel seçimlerle mahalli seçimlerin birleştiği 1999 seçimlerinde bir siyasi parti için kamuoyu yoklaması yapma işine girişen bir dosttan naklen.
Artvin’de belediye başkanı olarak kimi görmek istersiniz diye soruyorlar.
Cevap, yasaklı Recep Tayip Erdoğan. Konya’da soruyorlar, yine aynı cevap. Adana’da, Samsun’da, İstanbul’da da aynı.
İlgili ilgisiz her yerde, bazı insanlar, inadına, adayımız Recep Tayip Erdoğan diyorlar. Oysa Erdoğan o günlerde “halkı birbirine kışkırtmak” suçundan ceza almış ve hapse girmeye hazırlanıyor. Anketlere göre, deyim yerinde ise karizma gümbür gümbür geliyor.
Şimdilerde, işte o karizma, kendisinin yerine geçecek ve partiyi öncelikle iktidarda ve hiç değilse muhalefette bir parti olarak ayakta tutacak bir yeni karizma arıyor.
Diğer deyişle AKP -bizce yanlış yöntemle- parti olmaya çalışıyor.
Önceki gün yaptığı kongre öncesinde yaşanan transferler bunun göstergesi idi. Genel Başkan Tayip Erdoğan’ın kongredeki konuşması da bu gayretin habercisi idi.
Ancak Erdoğan aradığını bulamıyor. Zira bu güne kadar karizmatik liderden “istifade edenler” yeni bir karizmatik lider için “özel bir pırıltı” gerektiğini biliyorlar.
O yüzden de transferlerle gelenlere istenen rağbet yok. Bir şüphe hali pırıltıyı engelliyor.
Yine aynı sebeple partinin eskilerine de istenen rağbet yok. Bir bilinmişlik hali pırıltıya mani oluyor.
En önemlisi de spotlar Erdoğan’ı parlatmaya devam ediyor. Bu yüzden de diğerleri, parlamaya yetecek kadar ışık alamıyorlar.
Aslında, lider karizması ile kurulmuş bir partinin iktidar olması ve iktidar boşluğunu doldurması “parti” olması için yetmez.
Lider karizmasının, partiyi, iktidardan sonra da iktidara talip olarak ayakta tutması gerekir. Daha da önemlisi partiyi kurucu liderden sonra da ayakta tutacak karizmatik fikirlerin ve hedeflerin olması gerekir.
O sebeple de, hep söylediğimiz gibi, AKP’nin gerçekten bir parti olup olmadığını, kurucu lider gittikten sonra veya parti iktidardan düştükten sonra göreceğiz.
Eğer muhalefette iken geçireceği üç seçimde, tabelasını, iyi kötü, az çok muhafaza edebilirse “parti” olarak var demektir, halkta karşılığı olan bir siyasi akımı sahipleniyor ve temsil ediyor demektir.
Erdoğan partisinin siyasi tabanı olarak, sık sık, “muhafazakar demokratlık”tan söz ediyor. Sonra da M. Kemal’in, Menderes’in, Özal’ın yolunda olduğunu söylüyor.
Mustafa Kemal’i değilse de herhalde Menderes ve Özal’ı muhafazakâr demokratlık hedefinde de önder görüyor.
Acaba öyle mi? Bakalım.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, son kongre hakkında açıklama yaparken “kabine de değişecek diyorlar, ne dersiniz” diyenlere ilginç bir cevap veriyor:
“Kabine revizyonu kongreye bağlı olarak yapılacak bir şey değil. Yarın için ‘MKYK toto’ oynanıyor. Sayın Başbakan’ın bu kadar yakınındayım, ben cebindeki isimleri görmedim. Ben görmüyorsam, sen nereden görüyorsun” diyor.
Lütfen dikkat, “muhafazakâr demokrat” partinin “demokrat” genel başkanının basına açıklama yapmaya yetkili “demokrat” hem de “genel başkanından da daha eski demokrat” yardımcısı, bazı şeyleri bilmiyor.
Biliyor da bilmezden geliyor değil. Bilmiyor!
Bilmediği ne? Başbakanın yeni dönemde kiminle çalışacağı.
Başka ne? Genel başkanın, partinin geleceğini kimlere emanet edeceği.
Siz ne bilmek istersiniz, ey okuyucu. Oy verdiğiniz ya da vereceğiniz partinin kimler tarafından yönetildiğini ve yönetileceğini bilmek ister misiniz mesela.
Karizmatik Menderes’in DP’nin tek adamı olmadığını biliyorsunuzdur. Erdoğan’ın mazi listesine bir türlü giremeyen karizmatik Demirel de AP için tek adam değildi. Hatta karizmatik Erbakan bile, dar kadrocuydu ama kadrocuydu.
Ama M. Kemal CHP için, rahmetli Özal da ANAP için tartışmasız “tek adam”dılar. Kadrolarını kendileri kuruyorlardı.
Modern muhafazakârlar neyi muhafaza ediyor, anladınız mı şimdi?
Okunma Sayısı: 3719
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Furkan DÜVEN

    23.10.2012 00:00:00

    Gerçekten çok iyi bir tespit Ahmet hocam. Gerçekler ince ayrıntılarda saklıdır. Furkan Düven

  • İbrahim Şencan

    2.10.2012 00:00:00

    kıymetli hocam, RTE nin yaptığı demokratlık değil ...

  • Sadık AK

    2.10.2012 00:00:00

    Evet, bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalb ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı.

  • BURHANEDDİN ŞEN

    2.10.2012 00:00:00

    Bugün, geçmişle geleceği rabıtalamaktır. dolayısıyla makaleniz yol arayışındaki Türkiye siyasetine kılavuz olacak kırmızı çizgiler içeriyor, şahsım açaısından daha faydalı düşünceler ve fikir geliştirdim tebrik tşekkürleimle saygılarımı sunarım. BURHANEDDİN ŞEN

  • Nevzat KARAAĞAÇ

    2.10.2012 00:00:00

    Anladığım Tayyip Erdoğan hayranlığının teşhir ve pazarlamasının devam ettiği.. Yerine gelecek adama fırsat verilmediği aşikar.. Son söz; Bu parti Tayyip Erdoğana ait ve hiç kimseyle peyleşmek istemediği, alt kadroların da eski CHP nin mustafa kemali kabullenmesi gibi Tayyibi kabullendiği.. Ama Tayyipten sonrası tufan olacak gibi..

  • Sezai Mumcu

    2.10.2012 00:00:00

    Hz. Üstad’in asla ve kat’a tasvip etmedigi ve reyini vermedigi M.Kamal ve CHP’nin misyonunu omuzuna alan kisileri destekleyenler düsünsün. Ben bu dünya ve ahiret icin hakk yolunu sectikten sonra -kim olursa olsun ve hangi etiketle arz-i endam ederse etsin- benim reyimi ve rizami alamaz.

  • isa

    2.10.2012 00:00:00

    hocam tespitlerinizi teknik olarak haklı buluyorum, ancak 8 şubat olayına kadar paylaşılan iktidar vardı, bir noktadan sonra başbakanın ayaklarının altından bu egemenlik kayma noktasına geldi, yani en iyi örgütlenmiş kadrolar dahi paylaşıma tahammül edemez durumdalar. üstelik tamamen siyasal iktidarın yetki alanı içindeyken. kadroların tekelci yapısı söz konusuyken siyasetin buna karşı kendini koruma refleksi bana makul gibi geldi. ayrıca bazı egemen kadroların tekelci yapısının karşısında iktidarın tek adamı neredeyse geniş kadroya tekabül ediyor.

  • samet aytekin

    1.10.2012 00:00:00

    Tek kelimeyle mükemmel tespitler Tebrik ederim Ahmet Hoca ve bir de ilave edeyim. Demokrasi tarihinde bizler AP, DYP çzigisinde ön seçimi bilirdik de hatta o ön seçim sonucuna rağmen araya bir KONTENJAn aday sıkıştırılırdı da partide kapı pencere inerdi, telefon, mektup, faks yağardı Demirel’e, Çiller’e... Ve o tepkiler sonucu Demirel’in çoğu kez tabanın sesine uyarak kontenjandan vazgeçtiği olmuştur ya da teşkilatları ikna için elinden geleni yapmış, ikna etmişse koymuş ikna edememişse geri almıştır AMA AKP ile birlikte Türk Demokrasi tarihi TEMAYÜL diye bir zırva gördü. Sanki ön seçim yaplır gibi 2-3 bin delege yığılıyor, sandık konuluyor, oylar atılıyor AMA sandı açılmadan ANKARA’ya gidiyor. Kim ne oy almış, kim birinci kim ikinci belli değil belli olmayı boş ver bir de bakıyorsunuz listede adı olmayan adaylar listede yer almış, Erdoğan belirlemiş. Gelelim sözün özünüe... SANDIKLAR ne zaman ve hangi parti zamanın da açılmamış. (Yani DP giren oylar CHP çıkmış) 1946 seçimlerinde. ve öncesi dönemlerde. Peki kim milletvekillerini tek belirleyici olmuş Cumhuriyetin 1. reisi. İşte Erdoğan ve AKP zihniyeti. CHP’nin değişik demokrasi anlayışlı versiyonu.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı