"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kendi hayatını yaşa ve kendi ayakların üstünde dur!

Zeynep ÇAKIR
17 Mart 2016, Perşembe
Bîçâre nisâ tâifesinin gáfil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir iki komitenin te’sîrli bir sûrette perde altında çalıştığını hissettim. Ve bildim ki: Bu millet-i İslâm’a bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor.” (Lem’alar)

Geçenlerde bir dizi repliğindeki şu diyalog bana bu cümlelerdeki ihtarın dehşetini esefle tahattur ve beni bu gizli elin dehşetli oyunlarından yalnızca birinin sahnelenip seslendirilmesine şahitlik ettiriyor:

Senaryoya göre ve de rol icabı; sevdiğine kavuşamamış ve aile zoruyla başkasıyla evlendirilmiş bir kadın ağlıyor, mutsuzluğundan dem vuruyor... Akıldâne arkadaşı tavsiye vermekte gecikmiyor: “Bu zamana kadar hep başkaları için yaşadın. Bundan sonra kendin için yaşa! Bırak herşeyi!!!”

Dizi kaidesinin değişmez tahripkâr mesajı şu: Tuttuğun yol gayrımeşrû olsa bile kendi heveslerinin arzularının peşinde koş... 

Cemiyet hayatında bu kadar uç düzeyde olmasa bile özgürlük havarisi kesilen ve bağlarından kurtulmak isteyip, aklı estiği gibi davranan benmerkezci kadın tipinin nevzuhûr edişinin fitili böyle böyle ateşlenmiyor mu? Bir de; “kendi ayaklarının üstünde durmayı bileceksin!” dayatması var ki evlere şenlik (değil) yangın mı yangın, ateş mi ateş...

Bu iki söz kadar kadınların fıtratını bozan bir şey var mı bilmiyorum...

Kadının şahsiyet sahibi olması, tercih ve söz hakkının bulunması, uygun şartlar dahilinde mesleğini yapması, kazancına kimsenin müdahil olmaması gibi temel hakları var. Bu hakların istismarına elbette izin verilmemeli göz yumulmamalı...

Fakat kadın fıtratı; şefkat ve fedakârlığı ile teali eder. Ne kadar ‘tuttuğunu koparan’ olsa da, maddeten kimseye muhtaç olmayacak bir statüde bulunsa da; hayatında her daim ilgi ve himayeye ve hatta takdire muhtaçtır...

“Kendi ayakları üstünde durmayı bildi” diyelim bir kadın. Evlâdının ilgisi yoksa kanadı kırık bir kuş gibidir... Kocanın desteği olmazsa sırtını yaslayacağı duvarlar yıkılmış gibidir... Emek verdiklerinden takdir gördükçe sevenleri çok oldukça ayakları üstünde durmak değil hatta göklerde bile uçabilir.

Kendi hayatını yaşayamaz kadın... Bir lokma bile evlâdından ayrı yese boğazı düğümlenir... Hayatına hayat katanlarla hayatını yaşar, dizlerine derman gelir...

İşte yaşını başını çoktan almış ihtiyarlık ahvalinin her demini acizane yaşayan annem; misafir gittiğim bir iki günün içinde benim gibi ihtiyarlık memleketinin giriş kapısına duhul etmek üzere olan kızını çocuk yerine koyuyor da analık hizmetini yapmak istiyor bin gayret ile. Biraz ayakta kalsa yoruluyor, sırtı kopuyor ara ara gelip yatıyor, ama ille de o yemeği kendisi pişirmek istiyor... Ve ben bahar muştusunun pencerelerden kapılardan bacalardan dimağıma ulaştığı böyle bir günün içinde onca yapmak istediğim şey varken bu fedakâr ve cefakâr anneyi yalnız ve yardımsız bırakıp hangi çiçeğe börtü böceğe baharı izlemeye koşacağım?

“Oyyy” diye inleyen bir insanı yüzüstü bırakıp “ohhh, köyüme de bahar gelmiş” diyeceğim ve güya mutlu mu olacağım? Haaa dışarısı nasıl çağırıyor, nasıl ‘herşeyi bırak bana koş’ diyor, ama önce gönül yapmak elzem. Sonra gönlünce gezmek lâzım... Hatta anacığının gücü yeterse dışarı onunla çıkmak daha yakışanı.

Hayatta sevdiklerimiz bizim bağlarımızdır; ayak bağımız değil.

Hayatı yaşamak; bencilce kendi heveslerinin peşinde koşmak hiç değil, elin yettiğince gücün peşine geldiğince destek olmaktır. Onlardan bir hayır duâ almaktır. Hayatına hayat katmak; rızaya nail olup ebedî hayatı kazanmaktır. 

Kadınların elinden fedakârlık ve vefa duygularını alan böyle dışı süslü içi menhus söylemlerin cümlesine veyl olsun, eyvahlar olsun... Kadının şefkat duygusunu körelterek, kadını bütün sevgi kaynaklarından mahrum ederek, güya özgürlük adına ona en büyük kötülüğü yapanlara yazıklar olsun.

Bu gidişle cebi maaşlı, kapısı sevenlerinin uğramadığı insan enkazlı ihtiyarlar memleketinin mezarlığına dönecek çevremiz. Hayatını yaşamak uğruna gözümüzün önünde hayat damarlarını kuruttuğumuzun seyircisi bile olamayacak bir his körlüğünün esiri olacağız hepimiz... Allah muhafaza!

Ve Üstad Bediüzzaman’ın lisanıyla ettiği duâya binler aminlerle iştirak ile erişsin cümlemize şerlerden istiaze ve nasip olsun her daim hayırlardan istifaza: “Bu mübârekleri ifsâd eden komiteler kahrolsunlar! Allah bu hemşîrelerimi de bu serserilerin şerlerinden muhâfaza eylesin, âmîn.” (Lem’alar)

Okunma Sayısı: 7405
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Said Yüksekdağ

    17.3.2016 15:35:31

    Allah razı olsun Zeynep Abla.. Çok güzel bir yazı olmuş.. Benim sinir olduğum kelimeler bunlar.. Halbuki kadınlar bu kelimelerle fıtratından uzaklaşıyor bir nevi erkekleşiyor.. Sonra da evlerde huzur yok bekarlarda da evililik yok.. BU zihniyet yüzünden evlenmeye korkuyoruz :(

  • kader

    17.3.2016 13:41:24

    Gerçekten insana cok güzel bir bakış açısı kazandıran bir yazı. Yüreğinize fikirlerinize sağlık.

  • Ahrar fırkası

    17.3.2016 11:28:15

    Amin amin amin

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı