"Gerçekten" haber verir 28 Aralık 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Sivil yönetim Pentagon işgali altında

Artık sivillerin başında bulunduğu bir yönetimimiz yok.

Hayatı boyu Cumhuriyetçi olmuş biri ve emekli bir Hava Kuvvetleri albayının oğlu için bunu söylemek zor, fakat Bush yönetiminin en asap bozucu mirası, Savunma Bakanlığı’nın sivil yönetimin şaşırtıcı sayıda niteliğine yaptığı tecavüz. Anayasamız risk altında.

Yeni başkan Barack Obama’nın dört yıldızlı emekli general James L. Jones’u ulusal güvenlik danışmanlığına, emekli Amiral Dennis C. Blair’i ulusal istihbarat direktörlüğüne getirmesi müstakbel yönetim için hem önemli bir fırsat, hem de büyük risk anlamına geliyor. Bu atamalar, bu saygın askeri yetkililerin Pentagon’un sivil yönetim fonksiyonlarına tecavüz eden mevcut yönelimini tersine çevirmesinin yolunu açabilir. Ya da Amerikalıların ve medyanın büyük çoğunluğunun radar ekranlarının altında aşama aşama güç kazanan sessiz askeri darbeyi tamamlayabilirler. Son dört yıldır

Dışişleri Bakanlığı’nın çeşitli üst düzey mevkilerinde görev yaparken, ABD yönetiminin büyük bölümünün fiilen askerlerin eline sessiz sedasız geçmesine yakından tanık oldum. Sivil yönetime yönelik ilk saldırılar uzak yerlerde (Irak ve Afganistan) gerçekleşti ve teoride savaşın zorunluluklarıyla meşrulaştırıldı.

Africom’a ne gerek var?

Savunma Bakanlığı’na bütçeden istediği payın verilmesine göz yuman Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve ABD Uluslararası Kalkınma Dairesi’nin sivil polis güçlerinin eğitimi, işleyen yargı sistemlerinin inşası ve savaşla yerle bir olmuş bu ülkelere temel kalkınma hizmetlerinin sağlanması çabalarına doğru düzgün para vermedi. Sözgelimi Irak işgalinin ardından Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı ülkede en az 6 bin polis eğitmenine ihtiyaç olduğunu açıkladı. Pentagon yetkilileriyse eski meslektaşlarımın bazılarına bu kadar çok eğitmene ihtiyaç olduğu konusunda kuşkuları olduğunu söyledi. Sivillerin tavsiye ettiği eğitmen sayısı, Iraklı polisleri 2003-2006 arasında eğiten Gerald F. Burke’ün geçen nisanda Kongre’de ifade ettiği üzere, “Alelacele 1500’e indirildi.”

Bu yıla dek Dışişleri Bakanlığı Afganistan’daki hukukun üstünlüğünü tesis programları için yıllık ortalama 40 milyon dolar aldı - bu, Pentagon’un Afgan ordusunu eğitmek için aldığı milyarlarla keskin bir tezat teşkil ediyordu. O dönemin Savunma Bakanı Donald H. Rumsfeld’in idaresi altında bakanlık, yetersiz sayıdaki polis eğitmenleri, hukuk danışmanları ve Afganistan’la Irak’ta faaliyet gösteren başka ABD kurumlarına mensup yardım görevlileri için bile temel güvenliği sağlayamadı, böylece siyasi karar mercilerini Blackwater Worldwide gibi taşeron firmalara yönelttiler. Başarısızlıktan dolayı ABD yönetiminin kalanına suçu yükleyen askeri yetkililer, sonrasında diğer kurumların başarısız polis eğitim çabalarının askeri liderlik gerektirdiğini ilan ediverdi ve işi kendi ellerine aldılar.

Pentagon’un yerel polis güçleri oluşturma programlarına böylesine doğrudan el atmasına göz yummanın sonucu şu oldu: Gerek Irak gerekse Afganistan’daki bu birimler gereksiz yere askerileşti; sıradan polislerden ziyade milis mensuplarına benzeyen polis yetkilileri üretti.

ABD ekipmanıyla iyi donanmış olan bu güçlerin şimdi paramiliter gruplara dönüşme riski var; biz çekip gittiğimizde Irak ve Afganistan’ın hassas demokrasilerine pervasızca saldırabilirler.

ABD askeri komutasının geçenlerde Afrika için kurduğu yapıda da (Africom) Pentagon’un ağırlığının giderek arttığını görmek mümkün. Bu yeni komutanlığın ortak bir askeri-sivil amacı olduğu söyleniyor: Kaide ve müttefiklerinin kıtada tutunmasını önlemek için yumuşak gücü ve geleneksel kaba gücü koordine etmek. Fakat Africom sömürge sonrası Afrika tarafından soğuk karşılanıyor. Bu arada ABD’nin Çin gibi rakipleri, büyük memnuniyetle karşılanan devasa Afrika kalkınma projeleri yürütüyor. Bush yönetiminin AIDS’le mücadele ve diğer sağlık programlarıyla Afrika’da gerçek başarılar kazandığı düşünüldüğünde, sivil yeniden inşayı yönetmek için askeri bir komutaya ihtiyaç duymamızın nedeni tam olarak nedir? Ve elbette, ordunun elinin giderek daha fazla yere uzanmasının, en meşum etkisini (yani Guantanamo’daki askeri mahkemelerin ve Ebu Garib’deki askeri hapishanelerin ABD’nin itibarına dünya çapında verdiği zararı) vurgulamaya bile gerek duymuyorum.

Fakat askerlerin sivil fonksiyonlara yönelik bu ilk gasplarının hepsi ülkeden çok uzak yerlerde gerçekleşti. ABD’nin eski Afganistan büyükelçisi Ronald Neumann bana, “Neticede savaştayız” diyordu (göründüğü kadarıyla, askeri ve sivil ihtiyaçları dengelemek yönünde gösterdiği hayranlık verici çabaları nedeniyle Pentagon tarafından görevden alındığı 2007’den hemen önce konuşmuştuk).

Gates söz geçiremiyor

Askeri yetkililer sivil kalkınma uzmanlarının ülke dışında oynadığı rolü gasp etmeye çalışırken, Pentagon bürokratları da Ulusal Güvenlik Konseyi’ni ve Dışişleri Bakanlığı’nı sessiz sedasız kendi adamlarıyla doldurdular; amaçları, Savunma Bakanlığı’nın hasım bakanlıkları gözetleyebilmesini garanti etmekti. Kendisi de eski bir savunma bakanı olan Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve iyi dostu Rumsfeld bu adam yerleştirme çabasının, kimi zaman zor yoluyla başarıya ulaşmasını sağladı. En az iki defa Cheney’nin elemanlarının kimseye haber vermeden Dışişleri toplantılarında boy gösterdiğine tanık oldum; duyduğum kadarıyla diğer Dışişleri yetkilileri bu davranış karşısında burnundan soluyordu. Rumsfeld’in elemanları gönüllerince at koşturabiliyor, hatta bazen kendi istedikleri kararların çıkmadığı gizli toplantıların sonuçlarını, o kararların tersine çevrilmesini sağlamak için basına sızdırıyorlardı.

Cheney ve Rumsfeld’in yardakçılarının birçoğu hâlâ Pentagon’da ve başka yerlerde çalışıyor. Rumsfeld’in halefi Robert M. Gates Amerika’nın ‘yumuşak gücünü’ artırmaktan dem vuruyor, fakat bugüne kadar sivil liderliği yeniden tesis etmek yönündeki bu çaba büyük ölçüde sözde kaldı ve hayata geçmedi. Gates’in ordunun genişleyen rolünü budamak konusunda samimi olduğu aşikâr, fakat emrindekilerin birçoğu öyle değil.

Obama derhal

harekete geçmeli

Amerika sınırları içindeki tecavüz, ordunun ülke içi takip faaliyetlerine giderek daha fazla burnunu sokması ve tutukluların davalarının gözden geçirilmesi konusunda federal mahkemelerin rolünü gasp etme girişimleriyle sürdü. Pentagon ayrıca geniş çaplı istihbarat operasyonları üzerinde ulusal istihbarat birinci direktörü John D. Negroponte’ye (sonunda görevini eski bir amiral olan Mike McConnell’a devreden bir Dışişleri yetkilisi) yetki verilmesine direndi. Bush yönetimi CIA’in başına da dört yıldızlı bir hava kuvvetleri generali olan Nichael V. Hayden’i getirdi. Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen J. Hadley’nin Irak ve Afganistan’daki savaşlara yönelik politika geliştirme ve uygulama sorumluluğunun (bir ulusal güvenlik danışmanın işi tabii ki budur) büyük kısmı Bush’un yeni ‘savaş çarı’ Tümgeneral Douglas E. Lute’a verildi. 2008’e gelindiğinde ordu artık ulusal güvenlik aygıtının büyük bölümünü yönetiyordu.

Obama bu gidişatı tersine çevirmek istiyorsa, çok hızlı olarak dört adım atmalı:

l Kabinesindeki askeri liderleri Pentagon’un alt kademelerini Rumsfeld’den kalma elemanlardan temizlemeye yöneltmek; hatta daha iyisi, onlara bu yönde emir vermek.

l Gates’in yumuşak gücü teşvik etmek gerektiğine dair konuşmalarını hayata geçirmek için büyük miktarlarda parayı Pentagon’dan Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Amerikan Uluslararası Kalkınma Ajansı’na (USAID) transfer etmek.

l İstihbarat birimleri ve Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki kilit mevkilere (emekli veya faal askeri personeli değil) kıdemli, güvenilir sivilleri getirmek.

l Hepsinin ötesinde, atadığı askeri geçmişe sahip isimlere, Anayasa uyarınca hepsinin komutanının kendisi olduğunu ve dört yıldır ordunun sivil birimlere, hatta Bush’a karşı sergilediği göstermelik bağlılığı hoş görmeyeceğini anlatmak.

Kısacası Obama, kendisini ve bizi yiyip yutmadan önce yönetimi geri almalı ve sivil yönetimi ABD halkına geri vermeli.

Thomas A. Schweıch: Afganistan’da uyuşturucuyla mücadele elçisi olarak Bush yönetiminde görev yaptı ve Dışişleri Bakanlığı’nda uluslararası hukuk danışmanlığını yürüttü,

21.12.2008 (Radikal, 27.12.2008)

The Washington Post

28.12.2008


Açık Toplum Enstitüsünün sessizliği

Bence Erzurum; Açık Toplum Enstitüsü tarafından yapılan ‘Türkiye’de Farklı Olmak, Din ve Muhafazakarlık Ekseninde Ötekileştirme’ araştırmasının güvenilir olmadığını tek başına gösterdi.

Bu enstitü tarafından yapılan ankete katılan Cumhuriyet Gazetesi Erzurum Temsilcisi Recep Kapucu, Zaman gazetesinde önceki gün yayımlanan röportajında, araştırma sonuçlarına itiraz ediyor. Prof. Dr. Binnaz Toprak ve ekibiyle geçtiğimiz yıl görüştüğünü, ancak çizilen Erzurum portresinin gerçeği yansıtmadığını söyleyen Kapucu, Alevilere baskı yapıldığı yönündeki iddianın da gerçek dışı olduğunu belirtiyor. Cumhuriyet Gazetesi temsilcisi, görüşmede yaşananları şöyle aktarıyor:

“Erzurum’da Aleviler kendilerini ifade edemiyorlarmış doğru mu, diye sordular? Yok böyle bir şey dedim. İnanmadılar. O dönem radyomuzda çalışan sekreterimiz Alevi bir arkadaşımızdı. Çağırdım. Boynunda Zülfikar şeklinde kolyesi, kulaklarında aynı figürdeki küpeleriyle içeri girdi. İşte dedim. Sadece burada değil, arkadaşımız bu takılarla Cumhuriyet Caddesi’nde dolaşabiliyor. Ona da sordular. Arkadaşımız da beni doğruladı.”

Bundan daha ilginci ise, kamuoyuna araştırma için görüşüldüğü söylenen Erzurum Ticaret Odası Başkanı Muammer Cindilli’nin, Binnaz Toprak ve ekibinin kendisiyle hiç görüşmediğini açıklamasıydı.

Aslında biz gazeteci olarak Türkiye’de bu tarz yayınlara çok alışığız. Neredeyse bütün gazetecilik hayatımız birtakım medyanın olmayan, masa başında kurgulanmış irtica haberlerini gün yüzüne çıkarmakla geçti. Oruç dayakları, çarşaflıların zulmü vs. gibi yüzlerce haberin çok büyük bir kısmının düzmece olduğu ortaya çıkarıldı. Hatta yalan haberleri anlatan kitaplar bile yayımlandı. İrtica yaygaralarıyla dindarlar üzerindeki baskıların devam ettirilmesi sağlandı.

Maalesef Binnaz Toprak’ın başkanlığını yürüttüğü araştırmanın da bundan bir farkı yok gibi. Cumhuriyet Gazetesi Erzurum Temsilcisi Recep Kapucu’nun, Erzurum Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Muammer Cindilli’nin ve Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak’ın önceki gün gazetemize yaptığı açıklamalar, bu araştırmanın yalanlanmış gazete haberlerine çok benzediğini gösteriyor. Araştırmayı yapanlar ise söz konusu açıklamalara karşı suskunluğunu sürdürüyor. Bu tür davranışları gazetecilerin yapmalarına Türkiye çok alışıktı. Garip olan Türkiye’de pek çok kesimin itibar ettiği Açık Toplum Enstitüsü’nün böyle bir yönteme başvurmasıydı.

Türkiye’de kimin kime mahalle baskısı yaptığı çok su götürür bir tartışma. Yıllarca insanların en temel haklarını kullanmasını engelleyenlerin bugün mahalle baskısından söz etmeleri aslında komik bir şey. Bir yerde herhangi bir baskıya ve zorlamaya topyekün karşı durmayı sonuna kadar savunmak gerekir. Toplumun değer yargılarını yok etmeden, mümkün olduğu ölçüde demokratik bir hayatın şartlarını oluşturmak için hepimize düşen görevler var. Ancak bu araştırmanın varmak istediği sonuç sanki bu değil. Baskıcı ve yasakçı rejimin devam etmesi için bir gerekçe gibi duruyor.

Hele de bütün suçu, bu ülkedeki Alevilerin, Süryanilerin, Hıristiyanların, Yahudilerin ve bütün farklı

renklerin varlıklarını sürdürebilmesi, kendi kimlikleriyle yaşayabilmesi için her türlü gayreti gösteren bir camiaya yüklemeye çalışmalarını da anlamak mümkün değil. İşe böyle bakınca insan ister istemez bu araştırmanın niyetinin iyi olmadığını düşünüyor.

Zaman, 27.12.2008

Mehmet Kamış

28.12.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır