"Gerçekten" haber verir 30 Aralık 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Eğitim

EĞİTİMİ MAHALLÎ ÇEVREYE, AVRUPA’YA VE DÜNYAYA AÇMA

Eğitim sistemlerini toplumun diğer bölümlerinin etkilerine– hem okula yakın olanlar (ana babalar, yerel kurumlar, yerel işletmeler) ve daha uzak olanlar (değişimler, hareketlilik, e-mail ağları) – açma gereği hakkında genel bir mutabakat vardır.

Bu yalnızca, insanların kendi çalışma hayatlarında giriştiği hem profesyonel hem de coğrafî olarak artan hareketlilik sebebiyle gerekli değil, ayrıca Avrupa’nın küresel ekonominin zorlu görevlerini karşılamaya uyacağı tarzın da bir parçasıdır. İlâveten, okullar bu alanda kaynaklar için uzaklara bakmak zorunda değildir; evde öğrencilerin 10, 20 veya hatta daha fazla dili konuştukları çoğu şehir okullarının çok kültürlü mahiyeti, okulun kendi kapısındaki diğer kültürlere ve hayat tarzlarına erişim sağlamaktadır – ve aynı husus eğitim ve gençlik kurumları için de geçerlidir.

Hareketlilik ve karşılıklı değişimleri arttırmak

Son 10 yılda, AB’nin kendi eğitim programları Socrates, Leonardo veya Gençlik tarafından oluşturulan ilgi sebebiyle, birçok okul hareketlilik ve karşılıklı değişime açılmıştır. Bunlar, öğrencilerin sıklıkla kendilerinin sürebileceği proje bağlantılı öğretim devri için; müfredatlar arası ve takım öğretim çalışması için; ve öğrenciler için yeni motivasyon şekilleri için imkân sağlar. Bu tür birçok faaliyet bir miktar kamu finansmanı içermekle birlikte, toplam miktar sıklıkla toplam maliyetlerin küçük bir kısmıdır ve okullar ve öğrenciler projenin ilerlemesi için ilâve para bulmada büyük girişim göstermişlerdir – ki bu da faaliyetin ilâve bir faydasıdır. Toplam olarak, katılımcılara dünya üzerinde yeni bir görüş sağlamakta – yabancı dil öğrenimi için pratik bir kullanım ve diğer insanlara olumlu tarafları göstermektedir. Bunlar ayrıca öğrenme sürecine farklı perspektif sağlamakta ve öğretmenlerin kendi yabancı meslektaşları ile iyi uygulamaları paylaşma ve bu kapsamda birbirlerinden öğrenme imkânı sağlamaktadır. Bu faaliyetlere girişen okullar ve eğitim kurumları yelpazesini genişletmek gereklidir, çünkü imkânları sınırlı öğrencileri olan kurumlar düşük temsil edilmektedir. Bu da, kurumlarda onlar için eğitim çabasına; kaynakların bu okullara yönlendirilmesine; ve gerekli çabaya yatırım yapan okullara bu faaliyetlerin ne gibi faydalar getireceğini göstermek için bir teşvik ve motivasyon kampanyasına işaret etmektedir.

İş dünyası ile bağlantıları

güçlendirmek

Okulların ve eğitim kurumlarının iş dünyası ile ilişkilendirilmesi gereği artık kabul edilmektedir. Eğitim bakımından çoğu ülkede eğitimin organizasyonunda sosyal ortakların varlığı işin tabiatındadır ve açık olarak istihdam edilebilirliği sağlama sürecinin vazgeçilmez parçasıdır. Ancak, yerel işletmeler diğer bakımlardan da bir kaynaktır, meselâ bölgede beceriler için gelecekteki ihtiyaçlar konusunda perspektif sağlamada ve bunun yanı sıra iş dünyasının nasıl işlediği hakkında öğrencilere muhtemel girdi sağlama gibi. Okullar aynı zamanda, kendi uygar eğitim müfredatlarının parçası olarak başarılı işletme rol örnekleri sağlamak için kendi yerel çevrelerinde işletmeler ile kurdukları temastan yararlanmalıdır.

Eğitim sistemleri aynı zamanda, kendilerinin işletmelere ve eğitim sisteminin dışındaki ortaklara tavırlarının yeni bin yılda hâlâ geçerli olup olmadığını gözden geçirmelidir. Geçmişteki tavırlar dış etkilere bir miktar kapalı olma eğilimindeydi – yalnızca eğitim sistemlerinin büyüklüğü ve sonuçları sebebiyle değil, istihdam ettikleri ve etkiledikleri insan sayısı ve onlara politik olarak atfettikleri önem sebebiyle. Ancak, Avrupa geleneği eğitimde özel sektörün sınırlı katılımı olmakla birlikte, dünyanın diğer yerlerinden deneyim, iş dünyasının okullardan kaliteli çıktı görmede uzun vadeli ilgisi olduğunu ortaya koymaktadır. Toplumun en iyi menfaati bu ilgiyi teşvik etmede ve dışlamamadadır; ve eğitim sistemleri, öğrencileri motive etme ve okullara veya eğitim kuruluşlarına yeni perspektif enjekte etme bakımından bu katılımdan neler öğrenilebileceğini görmek için kendi uygulamalarını gözden geçirmelidir.

Kalite güvence sistemleri

Okullar ve eğitim kurumları için kalite güvence sistemleri, etkili öğretim ve eğitim sisteminin vazgeçilmez parçasıdır. Bunlar, okulların ve eğitim kurumlarının insanlara hizmet verdiği usullere bakmasını ve zayıflıklarını veya geliştirebilecekleri alanları tesbit etmelerini sağlar. Kalitenin ölçülmesini sağlayan teknikler hazır mevcuttur, gerçi ülkelerin hepsi eğitimde bunları kullanma konusunda aynı deneyime sahip değildir. Bunların başlatılması öğretmenler ve okul liderleri için bir eğitim çabası gerektirmektedir; fakat bunların uygulanması okul hayatının yalnızca idarî alanında değil, genç insanlara sağlanan öğrenim deneyiminde de kaliteyi arttırmakta ve böylelikle yerel toplumun okul hakkındaki genel izlenimini de iyileştirmektedir. Bu da, okulun eğitim verme kapasitesine güvenin artmasına ve öğrenci devamının artan beklentilerine yol açmaktadır. Bunun bütünü, yalnızca kaynakların daha etkili kullanılmasına değil, fakat okulun kendi toplumuna katkısında önemli bir artışa yol açan erdemli bir devirdir.

Okullar ile yeni bir ortaklık geliştirmek

Uygulamada, problemler yerel seviyede olabilir ve yerel seviye (yani okul veya eğitim kuruluşu) toplam kaynaklar limiti dâhilinde problemlere mümkün olan en etkili şekilde cevap verme araçlarına ve gücüne sahip olmalıdır. Genel ilke, kurum başarılı oldukça dışarıdan daha az müdahaleye ihtiyaç vardır – ve tersi. Bir kurumun ciddî şekilde düşük performans gösterdiği hallerde, yetkililerin müdahale etmek için açık bir sorumluluğu olmalıdır. Fakat başarılı olduğu hallerde, müdahale etme veya liderlerinin yargısını sorgulama için daha az ihtiyaç vardır.

Yönetim yetkisinin ademi merkezileştirilmesi bir çok şekilde olabilir ve ideal tek bir model yoktur, ancak ademi merkeziliğe doğru giden trend AB içinde oldukça geneldir. Liderlerin daha geniş hürriyeti onların kamu makamları ile yalnızca iki taraflı olmayan fakat çok taraflı olan, yalnızca öğretim veya eğitim sistemindeki diğer aktörleri (üniversiteler veya öğretmen eğitim yüksek okulları veya diğer okullar gibi) kucaklamayan aynı zamanda işletmeler özel organları kucaklayan farklı bir türden ortaklığa sahip olmalarını sağlamaktadır. Bu tür ortaklıklar önündeki engellerin kaldırılması, öğretim ve eğitim kurumlarının kendileri için mevcut olan bütün kaynakları – malî ve insan kapitali yanı sıra sosyal kapital – en iyi şekilde kullanmasını sağlamanın faydalı bir yolu olabilir.

Mutlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle…

MUSTAFA OĞUZ

30.12.2008


Geleceği özgürlükçü Müslümanlar inşâ edecek!

Mevcut demokrasi anlayışı sorgulanmalıdır Dünyanın önde gelen kamuoyu araştırma şirketlerinden biri olan Gallup’un 35 ülkede 50 bin kişiyle görüşerek yaptığı ankete göre Müslümanlar demokrasi ve özgürlük yanlısı…

İslâm araştırmaları profesörü John Esposito; araştırmanın kendini “radikal” olarak niteleyen yüzde 7’lik bir kesimin bile demokrasi istediğini ortaya koyduğunu ifade etmiştir. Gallup’a göre Müslümanlar dinî değerlerle barışık bir demokrasi arzuluyorlar.

Müslüman toplulukların yıllardır içte totaliter, baskıcı ve anti-demokratik yönetimlerin, dıştan da kapitalist, emperyalist, sömürgeci devletlerin engelleme faaliyetleri altında çok taraflı bir kimlik, kültür ve bilinç bunalımı yaşadıkları bilinen bir gerçektir. Küresel bir değer haline gelen demokrasinin bu topluluklara nüfuz edememiş olmasını ciddî anlamda analiz etmek gerekiyor. İçinde bireyin inanç değerlerini barındıran bunu dışlamayan bir demokrasi anlayışı bizatihi demokrasinin ruhuna, iddiasına ters mi düşer yoksa gittikçe özgürlük alanı daralan bireyin bütün ihtiyaçlarını giderip onun hayat alanını genişletebilmek için demokrasinin muhtevasını, felsefesini ahlâkî bir bilinçle yeniden üretip zenginleştirmek mi gerekiyor?

Ahmet Davudoğlu “Küreselleşme, zihniyet bunalımı ve demokrasi*” adlı makalesinde demokrasinin en etkin küresel değer olduğu bugünkü uluslar arası sistemin uluslar arası kurumlarında dünya nüfusunun büyük çoğunluğunu dışlayan tam bir Atina demokrasisi anlayışının hâkim olduğunu ifade ediyor. Davudoğlu; Demokrasinin, Hıristiyan dini geleneği reddetmekle birlikte bu geleneğin sürekliliği içinde vücut bulmuş sekülerizme indirgenmesi ve bu anlamda küreselleştirilmeye çalışılması aslında demokrasinin ortak bir insanlık tecrübesi haline dönüşmesini de güçlendirmektedir demektedir. Diğer taraftan dinî kaynaklı kültürel değerleri ve bu değerlerin sosyal yansılamalarını bir kilise dogmasını yok edercesine tasfiye etmeye çalışan bir seküler anlayışın bir taraftan hem farklılaşmaya dayanan demokrasinin iç mantığıyla, hem çoğulculuk ilkesinin en temel ön şartıyla çelişkiye düşmekte olduğunu, diğer taraftan da Batı’da görülen kilise benzeri bir yapıyı hiçbir zaman bünyesinde barındırmamış olan kendi toplumunun tarihî tecrübesine ve kültürüne yapısına yabancılaşmakta olduğunu özellikle vurgulamıştır Davudoğlu…

Seküler bir anlayışla biçimlenen demokrasinin dinî ve kültürel değerleri dışlayarak küresel bir değer haline gelmesi/getirilmesi kuşkusuz insan eksenli birçok sorunu ve bunalımı da beraberinde getirmiştir. Bugün Ortadoğulu bir Arap ile Afrikalı bir zencinin ekonomik, siyasî, kültürel ve sosyal haklar yönünden Avrupalı sıradan bir vatandaşın gerisinde bulunması böyle gitmesi durumunda hiçbir zaman eşitlenemeyecek olmaları bahsettiğimiz sorunun en başında yer almaktadır. İçinde eşitliği, insan haklarını, sosyalleşmeyi ve katılımı barındıran demokrasinin Ortadoğulu birisiyle bir İngiliz vatandaşını haklar ve özgürlükler bakımından eşitleyememesi gerçekten düşündürücüdür.

İslâm düşüncesinin demokrasiyle birçok yönden benzeştiği bilinmelidir. Allah insanı yarattığında ona ne kadar güvendiğini meleklere bizzat söylemiştir (Bkz. Bakara Sûresi, 30). Hz. Muhammed (a.s.m) “Kendini bilen Rabbini bilir” demiştir. Ayrıca Hz. Muhammed’in vefatından sonra Müslümanlar demokratik yollardan Hz. Ebu Bekir’i halife seçmişlerdir. "Belki de tarihte metafizik temelli bir siyasî otorite anlayışından bireylerin katılımına dayalı rasyonel bir siyasî otorite anlayışına geçiş sadece ve sadece Hz. Muhammed’in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir’in hilâfete seçilmesi ile gerçekleşmiştir.”**

Ancak Müslümanlar son 200 yıldır karşı karşıya kaldıkları sıkıntıları, açmazları, sorunları, geri kalmışlıklarını ciddî analizlerle tesbit edip kendilerini çağın gelişmelerine uygun bir şekilde donatamamışlar ve yeni projeler üretememişlerdir. 19 yy.'da Kuzey Afrika, Arabistan, Afganistan, Pakistan, İran, Türkiye, Cezayir, Suriye, Endenozya vs gibi ülkelerde gerekli çabalar gösterilmiş olsa da geldiğimiz nokta dikkate alındığında bu çabaların ve gayretlerin yeterince özümsenmediği ve değerlendirilmediği gözlemlenmektedir.

Müslümanlar demokrasiyi

zenginleştireceklerdir

Gallup’un araştırmasına göre, Müslümanların değerlerle barışık bir demokrasiyi arzu etmeleri gerçekten çok önemlidir. Sekülerizm temelli demokrasi anlayışının hâlihazırda birçok sorunu bünyesinde barındırdığı aşikâr. Burada ciddî bir boşluk var. Günümüzde demokrasi neredeyse güçlü devletlerin güçlerine güç katmak ve güçlerini zayıflar üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmalarını meşrûlaştırmaya yarıyor. ABD’nin Irak’ı demokratikleştirmek adına işgal etmesi buna örnek gösterilebilir. Bu durumda (bazı devletlere göre) demokrasi, güçlü olana kadar inandırıcılık arz etmektedir. Güçlü olduktan sonra da zayıfların sömürülmesini meşrûlaştıran bir kılıfa bürünebilmektedir.

Demokrasinin gerek millî, gerekse uluslar arası düzeyde insanların hayat, bilim, özgürlük ve inanç değerleri bakımından oluşan boşluklarını dolduracak olan kesim şüphesiz demokrasi ve özgürlük yanlısı olan Müslümanlar olacaktır. Ancak bunun için Müslümanların öncelikle ne olduklarını, ahlâkî ve ontolojik değerleri bakımından ne ifade ettiklerini net bir şekilde ortaya koymaları gerekmektedir. İsmet Özel “Tahrir Vazifeleri” adlı kitabında; “Biz kendimizi bulmadan, ne ifade ettiğimizi ortaya koymadan bilgiyle, düşünceyle objektif bir ilişkiye geçebilirmişiz gibi bir tutum içerisindeyiz. Son çağda devemizi/hikmeti kaybettiğimizde üzerinde biz vardık. Kendimizi bulmadıkça devemiz ele geçmeyecek, devemizi bulmadıkça kendimize gelemeyeceğiz.”demektedir. Müslümanlar; içinde kapitalist üretim tarzının ürettiği değerleri barındırmayan, Coca Cola tarzı özgürlük anlayışından soyutlanmış, bir ürünün bin bir çeşit versiyonundan birini tercih etmenin özgür iradenin kullanımı olduğu bilincinden uzak, bireyin inanç değerlerini de kapsayan, insanın düşünce, inanç ve değer yargılarına ters düşmeyen, dışlamayan onu bir nesne olma durumundan uzaklaştırıp kâinatın öznesi kılan bir demokrasi ve özgürlük anlayışını hayata geçirebilirler. Çünkü hem geçmiş medeniyet tecrübesi buna müsait, hem de insanın dünyada ne ifade ettiğine dair net bilgi sahibiler…

Demokrasinin bütün insanlık değerlerini kuşatan küresel bir değer haline gelmesi Müslümanların eliyle olacaktır…

* Bilge Adamlar Dergisi sayı; 17, s. 92, 93

** Bilge Adamlar Dergisi sayı; 17, s. 95

UFUK COŞKUN

30.12.2008


Tabelâların azaltılması sorunları çözer mi?

MİLLî Eğitim Bakanlığı geçtiğimiz günlerde ortaöğretim kurumlarına genelge göndererek, okullardaki birden fazla tabelânın teke indirilmesini istedi.

Çünkü bazı okullarda birden fazla lise ve bu liselere ait tabelâlar var ve hepsi de aynı okulun duvarına asılmaktadır. Meselâ; Anadolu Teknik, Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi gibi üç okul bir arada ve ayrı tabelâlarda gösterilmektedir. Bunların tabelâsı Meslek Lisesi adı altında toplanmıştır.

Tabelâların azaltılması doğru bir uygulamadır; ancak Bakanlığın yayınladığı genelgeye göre, meslek liselerinin bünyesinde bulunan Anadolu Lisesi program özelliğine sahip meslek liseleri diğer liselerle birleştirilerek ortadan kaldırılmaktadır. Bakanlık yetkilileri, her ne kadar meslekî eğitim bünyesindeki Anadolu programlarının devam edeceğini ifade etseler de, genelgeden, Anadolu ibaresinin kaldırılacağı anlaşılmaktadır. Eğer böyle ise, bu uygulama meslek liselerini kayba uğratacaktır. Çünkü katsayı adaletsizliğiyle darbe yiyen meslek liseleri Anadolu statüsüyle belli bir oranda zeki öğrencilerin bu okulları tercih ederek, meslek liselerine ivme kazandırmıştı. Şimdi bir genelge ile okulların Anadolu kısmını kaldırarak, lise türlerini azaltmak eğitim sisteminin sorununu çözmeyecek, aksine meslekî eğitime ilgiyi azaltacaktır.

Ortaöğretimde asıl yapılması gereken husus, ortaöğretimdeki lise türlerinin azaltılması ile birlikte katsayı adaletsizliğinin kaldırılması, eğitim sisteminin ilköğretimden üniversiteye kadar yönlendirme sistemi ile ciddî bir yapısal değişikliğe gidilmesidir. Böylece sınav sistemi de değişecektir. Sınav sistemi değişince de yönlendirme sistemine geçilecektir.

Ortaöğretimde 76 adet lise türü bulunmaktadır. Hatta birçoğu birbirine benzer programları içerir ve aynı lise içerisinde programlarla eğitimi sağlanacak alanlardır. Ayakkabıcılık Meslek Lisesi, Plâstik Meslek Lisesi, Meteoroloji Meslek Lisesi, Kimya Meslek Lisesi, Pastacılık Meslek Lisesi, Anadolu Teknik, Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi, Kız Meslek Lisesi, Ticaret Turizm Lisesi gibi örnekleri çoğaltmamız mümkündür. Ayrıca Millî Eğitim Bakanlığının Merkez Teşkilâtı da bu lise türlerine göre de şekillenmiş ve bürokratik yapı oluşturmuştur. Erkek Teknik Öğretim, Kız Teknik Öğretim, Ticaret Turizm Öğretim, Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlükleri gibi yapılanmaya gidilmiş ve ayrı ayrı faaliyetlerini yürütmektedir. Oysa bu liselerin birçoğu Meslek Lisesi adı altında program olarak değerlendirilerek lise türleri azaltılabilir. Ayrıca yeni gelişen teknoloji ve ortaya çıkan mesleklere uygun alan ve program açma kolaylığı da sağlanacaktır. Çünkü teknolojinin hızlı gelişimi yeni meslekler ortaya çıkarmaktadır. Bu mesleklerin de eğitimi sağlanmalıdır.

Lise türlerinin fazla olması eğitim sistemimizde bazı aksaklıklara sebep olmaktadır. İlköğretimden ortaöğretime geçişteki sınav sistemi bu farklılıkların fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Bu kadar çok lise türü olunca, öğrencilerin seçimi ve yerleştirmesinde sınav kaçınılmaz olmaktadır. ÖSS de, lise türlerinden kaynaklanan bir sistemdir. Buna dayalı olarak katsayı adaletsizliği ortaya çıkmakta ve bu adaletsizlik hâlâ devam etmektedir. Eğer katsayı adaletsizliği ortadan kaldırılmaz ve meslek liselerinin Anadolu kısımları kapatılırsa, ilgi görmeye başlayan meslekî eğitim yeniden gözden düşecektir. Dolayısı ile eğitim sistemini düzeltmenin ve sınav odaklı anlayıştan vazgeçmenin yolu ortaöğretimdeki çok türlü lise anlayışından vazgeçerek, temel eğitimden ortaöğretime ve üniversiteye kadar eğitim sitemini bir bütün olarak değerlendirip, meslekî eğitimi güçlendiren bir yaklaşımla mümkün olacağını ifade etmek istiyorum.

Millî Eğitim Bakanlığı, Eğitim Şûrâsı’ndaki kararları değerlendirirse, sanıyorum eğitimin sorunlarının bir kısmını çözecektir. 2006 yılında düzenlenen XVII. Millî Eğitim Şûrâsı’nda ortaöğretimde okul türlerinin azaltılmasına yönelik kararlar alınmıştır. Alınan karar, “Okul türleri örgün eğitimi ve uzaktan eğitimi kapsayacak şekilde aşağıdaki gibi yapılandırılmalı ve bu liselerin açılmaları uzmanlardan oluşacak bir kurulca belirlenmelidir; Genel Akademik liseler, Meslekî ve Teknik Liseler” şeklindedir.

Yapılması gereken, şûrâ kararlarını uygulamaktır. 17. Millî Eğitim Şûrâsı’nda, bu konuda olduğu gibi birçok konuda da önemli kararlar alınmıştır. Bunlardan biri de, katsayı adaletsizliğinin kaldırılmasıdır. Bu kararlar uygulandığında, eğitimin sorunlarının bir kısmı çözülecektir. Bugüne kadar 17 Millî Eğitim Şûrâsı düzenlenmiştir. Şûrâlarda önemli kararlar alınmış ve eğitimin sorunlarına çözüm teklifleri ortaya konulmuştur. Ancak, her nedense, yönetenler, şûrâları düzenleyenler bu kararları uygulamakta isteksiz davranmışlardır. Yapılan çalışmalar da kitaplarda ve raflarda kalmıştır. Son olarak düzenlenen 17. Millî Eğitim Şûrâsı’nda alınan kararların amacına ulaşması için Bakanlık yetkililerini göreve dâvet ediyoruz.

HALİL ETYEMEZ

30.12.2008


Düşünürken dikkatli, uygularken kararlı olun

KARAR süreci doğru ya da yanlış cevaplara ulaşmak değil, etkili seçenekler arasından en etkili olanı seçmektir (Philip Marvin).

Hiçbir şey şu gerçeği değiştiremez: Bilgileriniz geçmişe mahsus, kararlarınız ise geleceğe yöneliktir (Ian E. Wilson). İyi fikirler, bilgi olmadıkça iyi kararları garantilemez ve iyi bir bilgi seviyesi, iyi bir fikir olmadan pek işe yaramaz... İyi bir karar; iyi bir fikir ve iyi bir bilgi birikiminin evliliğinden doğan sağlıklı bir çocuktur (Andrew Roy Duncan). Açık görüşlü olmak iyi bir şeydir. Ama sadece bir soruya bütün yanları ile bakıp karar verme yeteneğine sahipseniz (James E. Smith). Her doğrunun iki yüzü vardır. Birini kabullenmeden önce iki taraftan da bakmış olmak her zaman daha iyidir (Aesop). Bir seçim yapmanız gerektiğinde; seçmemek de bir seçimdir (William James). Bazı insanlar sadece alınan kararlara engel olmak konusunda kararlıdırlar (Brendon Francis). Dünyadaki en büyük doğru, yanlış yapmanın da doğru olduğudur (Harry Weinberger). Hiçbir şey karar verebilme yeteneğine sahip olmak kadar zor ve onun kadar kıymetli değildir (Napoleon Bonaparte). Hepimiz genel düşünürüz, ama detayları yaşarız (A. North Whitehead).

30.12.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır