"Gerçekten" haber verir 18 Mart 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Görüş

Yeni Asya bir markadır

YENİ Asya’yı 1975 yılında lise öğrencisi iken tanıdım. O yıldan bu yana istikrarlı bir Yeni Asya okuyucusuyum. Yeni Asya, Bediüzzaman ve Risâle-i Nurları tanımama merdiven oldu. 12 Eylül öncesi anarşi ve terör kaosunda insanlar, okudukları gazete ile değerlendirilirlerdi. Hâlâ da öyledir. Gazeteyi okumak için her fırsatı değerlendirirdik. Cebimizde bir Yeni Asya olurdu. Aynı durum devam ediyor. Bir yere gideceğim veya bir seyahata çıkacağım zaman, gazetemi cebime kor, öyle giderim. Gazetemi okumak için mümkün olan her fırsatı değerlendiririm.

Hiç unutmam, o zamanlarda Antakya’da solcuların ‘kurtarılmış’ bölgelerinde bulunan bir yere gitmiştik. İşimiz için sıramızı bekliyorduk. Cebimden gazetemi çıkarıp okumaya başladım. Posbıyıklı birileri yanıma yaklaştılar ve gazetemi zorla elimden almak istediler. Ben de direndim. “Sana dışarıda gösteririz” diye tehdit edip dışarı çıktılar. Biraz sonra içlerinden birisi geri geldi ve bana “Senin gerici olduğunu öğrendik. Eğer ülkücü olsaydın cenazen buradan çıkacaktı” dedi ve kaybolup gitti.

Yeni Asya bizim arkadaşımız gibiydi. Hâlâ da öyledir. Yine 12 Eylül öncesinde İstanbul’da, ilahiyat tahsili yıllarımızda, vapurla Üsküdar’a geçmiştim. O yıllarda Üsküdar meydanı Ülkücülerin ‘kurtarılmış’ bölgelerinden biri idi. Cebimde Yeni Asya ile giderken birkaç genç önümü kestiler. Onlardan biri cebimdeki Yeni Asya’yı hızla çekip aldı ve “Şimdi sana göstereceğiz” diye beni tehdit etti. Gazeteyi açıp bakınca, geri verdi ve “Eğer bu gazete Cumhuriyet olsaydı, senin işini bitirecektik” dedi ve arkadaşlarıyla oradan uzaklaştı. İstanbul, Marmara İlahiyat’ta o zaman radikal ‘akıncılar’la sık sık başımız derde girerdi. Gazetemizi dayak yeme pahasına sınıfımıza götürüp orada okurduk. Kaç defa onu önümüzden çekip yırtmaya kalktılar.

Yeni Asya medyada bir markadır. Hatta çok kaliteli bir markadır. Bu markanın zevkine varanlar, başka markalarla tatmin olamazlar. Çünkü Yeni Asya, Üstadımız Bediüzzaman’ı anlatan gazetedir ve Risâle-i Nurun neşriyat organı olup, bir anlamda Nur talebelerinin lâhikasıdır. Yeni Asya’ya abone olup onu okumak, aile fertlerine okutmak, başkalarına tanıtmak, ona yeni aboneler bulmak, mümkünse onu yazı yazarak desteklemek, her Nur Talebesinin bir vazifesidir. Çünkü Yeni Asya’nın hedefi, basın yolu ile kamuoyuna ve dünyaya Bediüzzamanı ve Risâle-i Nuru, ona lâyık bir şekilde tanıtmaktır. Bediüzzaman’ı ve Risâle-i Nur’u gerçek hüviyeti ile tanımak demek, doğru İslâmiyeti ve İslâma lâyık doğruluğu bilmek demektir.

Ben, başta M. Kutlular Ağabey olmak üzere, Yeni Asya yazarları ve çalışanlarının büyük bir hizmeti ifa ettiklerini düşünüyorum. Yeni Asya okuyucularını da, her savrulma da yerlerinde sebat edip, Üstadımızın meslek ve meşrebini tavizsiz, istikrarlı devam ettirmelerinden dolayı tebrik ediyor, Rabbimden bizleri son ana kadar, Risâle-i Nur dairesinde ihlâs, sadakat, sebat ve istikametle istihdam etmesini niyaz ediyorum.

İBRAHİM ERSOYLU

18.03.2009


Yine anayasa değişikliği

Adalet ve Kalkınma Partisi ilk defa iktidara geldiği 3 Kasım 2002’den önce ve sonra 1982 Anayasasını eleştiren, yeni bir anayasa vaat eden bir çizgi benimseyen bir parti konumundaydı. Yeni bir anayasa vaadini hiç dilinden düşürmedi. 28 Şubat döneminden sonra oluşan tepkiye karşı 1982 Anayasasını eleştirmek ve “renkli” vaatlerde bulunmak şüp-hesiz ilgi çekici bir siyasetti. Partinin iktidar olmadan önceki vaatleri düzenle barışık olmayan, var olanın yanlışlıklarını ortadan kaldırmayı göze alan ve sivil bir iktidarı vaat eden bir anlayışı temsil ediyordu. Esasen bu vaatler henüz 28 Şubat’ın zihinlerde oluşturduğu olumsuz etkilerin devam ettiği bir döneme denk geldiği için göl maya tutmuş, 28 Şubat sürecinde geleneksel çizgilerinden sapan partilerin barajın altında kalmasıyla birlikte AKP iktidara gelmişti. AKP bu yönüyle liberal-demokrat olduğu bilinen birçok aydın ve akademisyenin de desteğini arkasına aldı.

1982 Anayasasını eleştirmek esasen oldukça cüretli bir siyasal çıkıştır. 1982 Anayasası her yönüyle Türkiye’nin 20. yüzyılın son çeyreğine nasıl bir ülke olarak girmesi gerektiğini gösteren oligarşik, baskıcı ve otoriter bir anayasadır. 1982 Anayasasının öngördüğü devlet ve vatandaş profili kurucu iktidarın hepimize verdiği değeri gösteren bir hediyedir. 1982 Anayasasını değiştirmeyi iddia etmek yeni bir düzen vaadidir ve bu düzen kesinlikle özgürlükçü ve adaletli bir yaklaşım olmak zorundadır.

Anayasa herhangi bir özel yasa gibi ticarette, üretimde, tüketimde kısacası ictimaî hayatta hemencecik etkisini gösteren bir hukukî metin değildir. Anayasa her şeyden önce kurucu iktidarın felsefesini, devlet ve millet algısını gösterir ve nasıl bir düzen istendiğinin açık delilidir. Her yeni anayasa yeni bir nesil, yeni bir devlet, yeni bir vizyonun da temellerini atar. Devlet bu yeni anayasa üzerine kurulur. Yeni devletle muhatap olan nesiller de bu anayasanın gölgesinde vatandaş olurlar.

AKP iktidar olduğu 2002 yılından bu yana laiklik ve çağdaşlık konularında çok şey söylemiş olsa dahi bu konuda ikna edici ve çözüm üretici bir adım atamamış olması göz önüne alındığında yeni anayasa vaadinin nutuklarla, şiirlerle çözülemeyecek kadar güçlü olduğunu akla getiriyor. Her ne kadar yapılan değişikliklerin yüksek yargıdan döndüğü veryansın şeklinde dile getirilmiş olsa da neticeye bakan vatandaş haklı olarak hiçbir şeyin değişmediğini ifade ediyor.

Sözgelimi hukuk tekniği açısından çözümsüz olmayan, anayasa değişikliğine dahi gerek olmadan çözülebilecek bir problem olan başörtüsü yasağının AKP tarafından nasıl yüze göze bulaştırıldığı hâlâ zihinlerde canlı olarak duruyor. AKP'nin üniversitelerde başörtüsüne özgürlük düşüncesiyle yaptığı ve her yönüyle fiyaskoyla sonuçlanan başarısız anayasa girişimi bu yönüyle yokluğa mahkûm oldu. Suçu yüksek yargıya atıp işin içinden sıyrılmak ne kadar inandırıcı? Anayasa değişikliği paketi gündeme geldiği anda AKP yetkililerine Anayasa Mahkemesinin başörtüsüne geçit vermeyen 1989/1 E. Sayılı içtihadının aynen benimsenmemesi için herhangi bir sebep bulunmadığını söyleyen olmamış mıydı?

İnsan bu başarısızlıkları görünce şunu düşünüyor ister istemez:

AKP başörtüsü özgürlüğünü sağlamaya yönelik bir anayasa değişikliğinin yüksek yargının laiklik anlayışı karşısında başarısız kalacağını bilmeyecek kadar cahil bir partidir. Veya, AKP sıkıştığı anda başörtüsü ve imam-hatip sembollerine sığınacak kadar pragmatist bir partidir. En çok oy aldığı bu kavramları kullanmaktan çekinmeyecek kadar da oportünisttir.

Başörtüsü sorununu bile çözemeyen AKP yeni bir anayasayı nasıl yapacaktır. Daha da önemlisi AKP'nin şu anki konumu, seviyesi ve vizyonu böyle bir köklü değişimi gerçekleştirebilecek durumda mıdır?

AKP hiç tartışmasız 28 Şubat sürecinin olumsuzluklarından en çok istifade eden partidir ve bir 28 Şubat ürünüdür. Ancak AKP bu haliyle 28 Şubat döneminin olumsuzluklarını ortadan kaldırmak ve yeni bir vizyon oluşturmak yerine kavgacı, tahammülsüz bir siyaseti rehber edinmiştir. Bu üslûptan doğan yeni bir anayasa vaadi, maçın son dakikaları yaklaştıkça rehavete ve ümitsizliğe kapıldığı hissedilen tribünleri biraz olsun canlandırabilmek için başlatılan isteksiz bir Meksika dalgasını akla getirmektedir. Nedense top oynayan aktörler kendi bildiğini okumaya devam ederken tribünlerden hamiyet, feragat, sabır ve mutlak itaat istenmektedir. Ne yazık ki Türkiye siyaseti bu ümitsiz nehirde akmaya devam etmektedir.

FEYZULLAH CİHANGİR

18.03.2009


Kuzey Irak'ta neler oluyor?

Son bir ay içinde Kuzey Irak’ta bazı gelişmelere zemin hazırlanıyor.

Obama’nın PKK’yı tasfiye planı. Erbil’de yapılan 18. Abant Platformunda dile getirilen Kuzey Irak Yönetiminin Türkiye’ye yakınlaşma çabaları. Talabani’nin “Büyük Kürdistan şiirlerdeki rüyadır” sözleri.

Çeşitli çevrelerde Kuzey Irak’ın ileri gelenlerine atfedilen “Türkiye olmaksızın Irak’ta bir Kürt yönetimi olamaz” açıklamaları.

Hatta bu açıklamalar Irak’ın yeni statüsü içinde Kuzey Irak Yönetimine tahsis edilecek petrol kaynaklarının beraber işletilmesi teklifine kadar gidiyor.

KDP’nin Ankara temsilcisi Ömer Marani de PKK’nın tasfiyesinde rol almaya hazır olduklarını, bağımsız bir Kürdistan istemediklerini, Türkiye ile yakın ilişkiler kurmak istediklerini üstüne basarak söylüyor.

Bütün bunların üstüne Cumhurbaşkanı Gül'ün Tahran’a giderken yaptığı “Kürt sorunuyla ilgili çok iyi şeyler olacak” açıklaması ve bu öngörüsünü Obama’nın ABD başkanı olmasına bağlaması dikkat çekici.

Amerika’nın Irak’ta saplandığı bataklıktan onuruyla kurtulabilmek için can havliyle planlar yaptığı biliniyor.

Öbür yandan Ortadoğu petrollerinin kontrolünü elinde bulundurmaktan vazgeçemeyeceği de açık.

Öyleyse ABD’nin elindeki seçenek sayısı fazla değil.

Bugün için en çok güvenebilecekleri müttefikleri Irak Kürtleri. Ancak Irak’ın bölünmesini de istemiyorlar. Türkiye de böyle bir bölünmeyi asla desteklemiyor. Onun için Kuzey Irak Yönetiminin yerini sağlamlaştırmak, kendi başına yaşayabilir, Türkiye’nin desteği ve himayesi altında özerk bir yönetim haline getirmek Amerika’nın en önemli hedeflerinden.

Türk hükümetini bu konuda ikna edebilmek için bütün kozlarını öne sürüyor.

PKK’nın tasfiyesi, Kuzey Irak’a tahsis edilecek petrolün paylaşımı, boru hatları, sınır ticaretinin yoğunlaştırılması gibi cazip tekliflerin yanı sıra, Türkiye’nin bir diğer hassas noktasına da çözüm bulmayı amaçlıyor ABD: Kerkük.

ABD, Türkiye’nin bu konudaki kırmızı çizgilerine özen gösterirken, Kuzey Irak yönetimini de küstürmek istemiyor. Obama’nın yeni Kürt politikasının belirlenmesinde en etkin akıl hocası gibi görünen Henri J. Barkey’in “Kürdistan Konusunda Çatışmanın Önlenmesi” başlıklı raporunda, Birleşmiş Milletler temsilcisi Mistura’nın Kerkük planının desteklenmesi öngörülüyor. Bu plana göre Kerkük’ün başlıca etnik gruplarının temsilcileri bir parlamenterler komitesi kuracak, bu şehir için özel bir seçim yasası hazırlayacak ve Kerkük’ün tam demografik yapısını belirleyecek bir nüfus sayımı yapılacak.

Ancak Arap ve Türkmenlerin bu teklifleri benimsemediği biliniyor.

Bütün bu gelişmeler, Kuzey Irak için, ABD’yi Irak bataklığından kurtarırken, petrol kuyularını da elinin altında tutmasına imkân sağlayacak büyük plan içinde önemli bir yer belirlendiğini gösteriyor.

Kısacası; Kuzey Irak yeni gelişmelere gebe. Türkiye’nin bu ustaların satranç oyununda hamlelerini çok dikkatli planlaması gerekiyor.

HALİL İBRAHİM CAN

18.03.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis