"Gerçekten" haber verir 31 Mart 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Kim tam bir ihlâs ile Allah’a yönelir ve Ona teslim olursa, kopmaz ve kırılmaz, sapa sağlam bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah'a varır.

Lokman Sûresi: 22

31.03.2009


En büyük vazife, en küçük dairede

Dördüncü Mesele

Yine Gençlik Rehberinde izahı var. Bir zaman bana hizmet eden kardeşlerim tarafından suâl edildi ki:

“Küre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli Harb-i Umumîden elli gündür (şimdi yedi seneden geçti aynı hâl) Hâşiye hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. Halbuki bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemaati ve camii bırakıp radyo dinlemeye koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hadise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?” dediler.

Cevaben dedim ki:

Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-î beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede, herbir insanın bir nev’î vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir.

Fakat büyük dairenin câzibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp, lüzumsuz, mâlâyani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp boğuşmalarını merakla takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.

Birinci noktaya cevap ise: Evet, bu Cihan Harbinden daha büyük bir hadise ve bu zemin yüzündeki hâkimiyet-i âmme dâvâsından daha ehemmiyetli bir dâvâ, herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hadise ve öyle bir dâvâ açılmış ki, her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için bilâtereddüt sarf edecek.

İşte, o dâvâ ise, yüz bin meşâhir-i insaniyenin ve hadsiz nev-î beşerin yıldızları ve mürşidlerinin müttefikan, Kâinat Sahibinin ve Mutasarrıfının binler vaad ve ahdlerine istinaden haber verdikleri ve bir kısmı gözleriyle gördükleri şu ki:

Herkesin, iman mukabilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşif ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?

İşte o dâvâyı kazandıracak olan hizmetleri ve yüzde doksanına o dâvâyı kaybettirmeyen harika bir dâvâ vekilini o işte çalıştıran vazifeleri bırakıp, ebedî dünyada kalacak gibi âfâkî mâlâyaniyatla iştigal etmek tam bir akılsızlık bildiğimizden, biz Risâle-i Nur şakirtleri, herbirimizin yüz derece aklımız ziyade olsa da ancak bu vazifeye sarf etmek lâzımdır diye kanaatimiz var.

Hâşiye: Parantez içindeki not, 1946 senesine aittir.

Şuâlar, 11. Şuâ, 4. Mesele

Bediuzzaman Said Nursi

31.03.2009


Üstadın saff-ı evvel talebelerinden Halil İbrahim Çöllüoğlu

Halil İbrahim Çöllüoğlu, şu anda Muğla’nın Milas ilçesinin asrî mezarlığında medfun. Cesedi daha önce şehir merkezindeki kabristana defnedilmiş. Daha sonra Milas Belediyesi tarafından iskân yeri açmak bahanesiyle Milas-Bodrum yolu üzerinde ilçe çıkışında sol taraftaki asrî mezarlığa nakledilmiş. Hâlâ da orada.

Buradaki ehl-i hizmet Yusuf kardeşimiz, bize bu konuda yardımcı oldu, kısa ve özlü bilgiler verdi. Onun anlattığına göre; Halil İbrahim Çöllüoğlu Ağabey, Milas içerisinde Sultan Abdülaziz devrinde babasından kalma bir handa hancılık yapan birisiymiş. İlme müştak, tetkik ve tahkik ehli bir zat. Onun için de bu han içerisinde bir odayı kendisine ait kütüphane olarak tahsis etmiş. Orada birçok ilmî kitaplar var. İlme hürmetli ve devamlı dinî kitaplar okuyarak kendini yetiştiren, yenileyen bir esnaf!

Risâlelerle tanışması ise, bir “çerçicinin” vasıtasıyla olmuş.

Bu çerçici ise, aziz Üstad’ın “Ümmî, fakat allâmelerin işini gören ve esrâr-ı Kur’âniyeye karşı Isparta’nın intibahına sebep olan, âhiret kardeşim Âdilcevazlı Bekir Ağa” dediği, Abdülcelil oğullarından Âdilcevazlı Emrullah oğlu Bekir.

Bu mübarek zat diyar diyar geziyor. Çerçicilik yapıyor. Takip var, zulüm var, sürgün var, tehdit var! Buna rağmen “heybesinden” hiç eksik etmediği Risâle-i Nurları neşrediyor. Muhtaç gönüllere ulaştırıyor. Tebligatından asla ve kat’â vazgeçmiyor. Muhataplarını arıyor ve buluyor! Evet, aklın durduğu, iz’ânın kavramakta güçlük çektiği, idrakin tartmakta âciz kaldığı anlar, olaylar ve şahıslar bu kudsî hamurun içerisinde.

İşte bu mübarek zat, Adilcevazlı Bekir Ağa; Milas’a gelişinde, Çöllüoğlu Hanına misafir oluyor ve han sahibi Halil İbrahim Efendiye “dâvâsını” tebliğ edecek birkaç eser bırakıyor. Kuvvetli rivâyet böyle.

İlme müştak bir insan olan Hancı Halil İbrahim, cevheri bulunca artık onları bir daha bırakır mı? Han odasındaki kütüphanesine bu risâleleri “demirbaş” olarak baş köşeye koyuyor. Bütün baskılara rağmen hiçbir şekilde yolundan dönmüyor, dâvâsından taviz vermiyor. Muhabbet ateşi gönlünü yakmaya başlıyor. Asrın sultanının huzuruna gitmek istiyor. Koca sultanı Burdur’da veya Barla’da ziyarete gidiyor. Kaynağından kana kana nurları içmek için. Turfanda bilgileri alıyor ve hizmete başlıyor Milâs’ta. Tek başına. Bir kutup gibi... Baskılara, zulümlere karşı direniyor. Milletin çoğu bu baskılara dayanamayıp kitapları ya toprağa gömüyor, ya da imha ediyor ve saklıyor. Halil İbrahim ise mertliğini koruyor ve taviz vermiyor. Bu tavizsiz dik duruşun elbette bir bedeli olacaktır. Ve bedel günü geliyor! Bir gün, hizmetine devam ederken, hanın hemen bitişiğindeki “Aydınlı Camii’nde” namazdayken alınıyor ve Eskişehir’e götürülüyor. Eskişehir zindanlarında “madalya ve nişane alma” törenleri var! Sultanla beraber olmak! Bu imtihanı başarıyla tamamlıyor. Aziz Üstadından nişaneyi alıyor!

Risâle-i Nur’un sadık ve sebatkâr bir şakirdi, erkân-ı mühimmesi, mânevî mimarlık yapan çok değerli bir rüknü haline geliyor.

***

İşte o mübarek zat hakkında Aziz Üstadın, Emirdağ ve Kastamonu Lâhikalarında yazdığı hakikatlerden kısa örnekler:

* “Halil İbrahim’in mektubu, şahsıma verdiği fevkalâde meziyetler için kabul etmemek mesleğimizce lâzım gelirken, iki manidar tevafuku bana hem kendini kabul ettirdi, hem lâhikaya girdi.” (Emirdağ Lâhikası, s. 119, Mek. No: 81)

* “Halil İbrahim’in mektubu, belki her mektubu hem onun, hem İnce Mehmed’in nâmına kabul ediyorum. İkisine, Hüsrev’le Rüşdü gibi bir ruh, iki ceset nazarıyla bakıyorum. Cenâb-ı Hak onları muvaffak etsin ve emsâlini oralarda çoğaltsın. (...) Hapishanede, Risâle-i Nur’un son kâtibi kahraman Şefik acaba sağ mıdır? Nerededir? Merak ediyorum. Halil İbrahim’den sorunuz.” (Kastamonu Lâhikası, Mek. No: 82)

“Halil İbrahim’in, Risâle-i Nur hakkında gayet tatlı ve güzel ve mutabık temsili ve tavsifi, içinde samimî ihlâsından ve kanaatından geldiği cihetle, bizce gayet parlak ve edîbâne düşmüş. (…) Ona ve rüfekasına her gün hususî duâlarımıza, kazançlarımıza, hususan İnce Mehmed hissedâr olmalarını ve selâmımızı tebliğ edersiniz.” (Kastamonu Lâhikası, Mek. No: 143)

“Hasan Feyzi’nin ve bir hafta evvel Halil İbrahim’in şahsıma karşı fevkalâde hüsn-ü zan ile mersiyeleri... (...) O ikisine ve arkadaşlarına, hususan Ahmed Feyzi ve Denizli hapsindeki kardeşlerimize ve hakkımızda adalete çalışanlara binler selâm… Halil İbrahim’in ağlatıcı mersiyesinden iştiraklerini gösteren mektubu, benim o havalideki sebatkâr kardeşlerim hakkında endişelerimi izale eyledi.” (Emirdağ Lâhikası, Mek. No: 91)

“Hem aynı zamanda Halil İbrahim’in, vefatım hakkında bir hazin mersiye hükmündeki parlak mektubu, şakirtleri ağlattırdı.” (Emirdağ Lâhikası, Mek. No: 84)

“Milas’ta ehemmiyetli bir kardeşimiz Halil İbrahim’in…” (Emirdağ Lâhikası, mek. no: 52)

“Milaslı Halil İbrahim, hakikaten Risâle-i Nur’un demir gibi metin ve sarsılmaz bir şakirdidir. O kasaba onunla iftihar etmeli. Hem ona, hem Risâle-i Nur’un avukatı Ahmed Feyzi'ye ve arkadaşlarına ve eski kahraman kardeşlerimizden Şefik’e çok selâm ve duâ ediyoruz.” (Emirdağ Lâhikası, Mek. No: 31)

“Risâle-i Nur’un ehemmiyetli rükünlerinden olan Halil İbrahim’in sisteminde Ahmed Feyzi’nin mektupları, şahsıma ait haddimden yüz derece fazla hüsn-ü zanları bir tarafta kalsa—ondan kat’-ı nazar—o havalide Risâle-i Nur’un şahs-ı manevisine karşı Halil İbrahim’le, Ahmed Feyzi’nin sarsılmaz, gayet kuvvetli irtibatlarını gösterdiğinden, bizi cidden mesrur eyledi. Sadakati harika olduğu gibi, cesareti de o nisbette olan Halil İbrahim’in (r.h.) doğrudan doğruya benim adresime gönderdiği tebrikini aldım.” (Emirdağ Lâhikası, Mek. No: 57)

“Yeni bir Hafız Ali (r.h.) nümunesini gösteren ve Milaslı Halil İbrahim’in sadakatini andıran ve orada ona benzeyen kardeşlerime de pek çok selâm…” (Emirdağ Lâhikası, Mek. No: 48)

Sonraki yıllarda, Halil İbrahim Çöllüoğlu Ağabey, Nur’un saff-ı evvelleri ve büyük kahramanlarından “Risâle-i Nurun avukatı” sıfatıyla meşhur olmuş, Aydın Ortaklarlı Ahmet Feyzi Kul ve Isparta kahramanlarından Mustafa Ezener Ağabeylerin de Risâle-i Nurları tanımasına vesile olmuş.

***

Gönül adamı, dâvâ adamı Halil İbrahim Çöllüoğlu’nun Emirdağ Lâhikası’ndaki o harika mektubundan kısa bir parça:

“Risâle-i Nur bir ibrişimdir ki, kâinat ve kâinattaki mevcudatın tesbihatları onda dizilmiştir.

“Risâle-i Nur âhize ve nakile ile mücehhez bir radyo-yu Kur’âniyedir ki, onun tel ve lambaları, ayna, tel ve bataryaları hükmündeki satırları, kelimeleri, harfleri öyle intizamkârâne ve icâzdarâne bast edilmiştir ki, yarın her ilim ve fen adamları ve her meşrep ve meslek sahipleri, ilim ve iktidarları miktarında âlem-i gayb ve âlem-i şehadetten ve ruhaniyat âleminden ve kâinattaki cereyan eden her hadisâttan haberdar olabilir.

“Risâle-i Nur mü'minlere; Kur’ân’dan hedaya-yı hidayet, kevneyn-i saadet, mazhar-ı şefaat ve feyz-i Rahman’dır.

“Risâle-i Nur, kâinata baharın feyzini veren bir âb-ı hayat ve ayn-ı rahmet ve mahz-ı hakikat ve bir gülzar-ı gülistandır.

“Risâle-i Nur lütf-ü Yezdan, kemal-i iman, tefsir-i Kur’ân ve bereket-i ihsandır.

“Risâle-i Nur, kâfire hazan, münkire tufan; dalâlete düşmandır.

“Risâle-i Nur bir kenz-i mahfî ve bir sandukça-i cevher ve menba-ı envardır.

“Risâle-i Nur hakaik-i Kur’ân ve mi'rac-ı imandır...” (Emirdağ Lâhikası, s. 86)

***

Çöllüoğlu, çocuğu olmadığı için yakın akrabalarından birisini evlâtlık olarak almış. Evlâtlığı elektrik mühendisi İlhan Yüksel Ağabeyimizle bu sefer görüşmek mümkün olmadı.

Nejat EREN

31.03.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis