"Gerçekten" haber verir 07 Nisan 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Şüphesiz Cennette gözün görmediği, kulağın işitmediği ve hiç kimsenin hatırına gelmeyen nimetler vardır.

Câmiü's-Sağîr, No: 1307

07.04.2009


Amerika Risâle-i Nur’u elbette arayacaktır

İstanbul’daki Amerika Sefiri vasıtasıyla Amerika’daki Müslüman heyetine Zülfikar’ı ve bir Asa-yı Musa’yı göndermesini isteyen o dostumuz ve kardeşimize deyiniz ki: Sefirlerin kafası siyasetle meşgul olduğundan ve Risâle-i Nur, siyasetle alâkası olmadığından, siyasî bir kafa çabuk takdir edemiyor.

Hem Risâle-i Nur, müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı, yalvarmalı. Amerika, buranın en küçük bir havadisini merakla takip ettiği halde, buranın en büyük bir hadisesi olan Risâle-i Nur’u elbette arayacaktır. Bundan sonra her meselemizde emir, Risâle-i Nur’un şahs-ı manevisini temsil eden has şakirtlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var.

Umum kardeşlerimize binler selâm ve selâmetlerine duâ eden ve duâlarını isteyen kardeşiniz...

Emirdağ Lâhikası, s. 194-195,

(yeni tanzim, s. 383)

***

Nev-i beşer, bu son Harb-i Umuminin eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdâdı ile ve merhametsiz tahribâtı ile; ve birtek düşmanın yüzünden yüzer mâsumu perişan etmesiyle; ve mağlûpların dehşetli me'yusiyetleriyle; ve gàliplerin dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhâfaza ve büyük tahribâtlarını tâmir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azablarıyla; ve dünya hayatının bütün bütün fânî ve muvakkat olması ve medeniyet fantâziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olduğu umuma görünmesiyle; ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidâdâtın ve mahiyet-i insaniyesinin umumi bir sûrette dehşetli yaralanmasıyla; ve gaflet ve dalâletin, sert ve sağır olan tabiatın, Kur'ân'ın elmas kılıcı altında parçalanmasıyla; ve gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyâset-i rûy-i zeminin pek çirkin, pek gaddarâne hakiki sûreti görünmesiyle; elbette ve elbette, hiç şüphe yok ki, Şimâlde, Garbda, Amerika’da emâreleri göründüğüne binâen, nev-î beşerin mâşuk-u mecâzîsi olan hayat-ı dünyeviye böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtrat-ı beşerin hakikî sevdiği, aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak; ve elbette, hiç şüphe yok ki, bin üç yüz altmış senede, her asırda üç yüz elli milyon şâkirdi bulunan; ve her hükmüne ve dâvâsına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan; ve her dakikada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyet ile bulunup, lisânlarıyla beşere ders veren; ve hiçbir kitapta emsâli bulunmayan bir tarzda, beşer için hayat-ı bâkiyeyi ve saadet-i ebediyeyi müjde veren; ve bütün beşerin yaralarını tedâvi eden Kur’ân-ı Mû’cizü’l-Beyânın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler âyâtıyla, belki sarîhan ve işareten, on binler defa dâvâ edip haber veren; ve sarsılmaz kat’î delillerle, şüphe getirmez hadsiz hüccetleriyle, hayat-ı bâkiyeyi kat’îyetle müjde ve saadet-i ebediyeyi ders vermesi, elbette nev-i beşer bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya mânevî bir kıyâmet başlarına kopmazsa, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ı kabul etmeye çalışan meşhur hatipleri ve Amerika’nın Din-i Hakkı arayan ehemmiyetli cemiyeti gibi, rûy-i zeminin geniş kıt’aları ve büyük hükümetleri, Kur’ân-ı Mû’cizü’l-Beyânı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü, bu hakikat noktasında, kat’iyyen Kur’ân’ın misli yoktur ve olamaz; ve hiçbir şey bu mû’cize-i ekberin yerini tutamaz.

Sözler, s. 140, (yeni tanzim, s. 251)

Lügatçe:

sefir: Elçi.

Zülfikar: İçerisinde başlıca Mû’cizat-ı Ahmediye ve Kur’âniye risâlelerinin bulunduğu bir Risâle-i Nur Külliyatı’ndan bir eser.

havadis: Hadiseler.

şahs-ı manevî: Belli bir kişi olmayıp bir cematten meydana gelen mânevî şahıs.

şakirt: Talebe, yardımcı.

Şimâl: Kuzey.

Garb: Batı.

emâre: Delil; işaret, belirti, iz.

Bediuzzaman Said Nursi

07.04.2009


Zübeyir Ağabey Risâle-i Nur’u dikkatle, sindire sindire okurdu

İlhan Yüce kimdir?

1934 Denizli doğumluyum. Evli ve üç çocuk babasıyım. Nurları 1955 yılında tanıdım. Mesleğim astsubay. 1977’de emekli oldum.

Zübeyir Ağabeyin, sizi ve sair tâlebeleri yakından takip ettiği oluyor muydu?

Evet, Zübeyir Ağabey talebeleri takip ederdi. Kalpten geçeni biliyordu. Bir ara bir duyum aldım. Genç kardeşlerden bir kısmı beni kastederek ‘Bu derslerde çok konuşuyor’ demiş. Ben de ‘Ben konuşmayacağım daha, gençler bu işleri yapsınlar’ dedim kendi içimden. Kimseyle de paylaşmadım. Akşam Zübeyir Ağabey rüyama girdi. Bana o düşüncelerimden dolayı kızdı. Ben de ‘Bana duâ öğret, muvaffak olayım’ dedim. Öğretti. O duâyı her namazdan sonra okudum. Elhamdülillah—sadece evimin bulunduğu bu sokak üzerinde—10 talebe yetiştirdim. Kur’ân, Risâle-i Nur, Cevşen, duâlar vesâire… Ayyaşlar vardı, içkiyi bıraktılar, külliyât aldılar, okudular. Hatta o ayyaşlardan biri çok okumuş, “Gözlerim çatlayacak gibi okuyorum” diyordu.

Zübeyir Ağabeyin size öğrettiği duâ neydi?

“Yarabbi! Üstadımıza saadet-i ebediyede pek yüksek makâmât ver. Beni hizmet dairesinde istihdam eyle. İhlâsla amel etmemi sağla…” Tabii bu duânın kabul edilmesi için de, bol bol Risâle-i Nur okumak gerekiyor. Risale-i Nur’u okuyup, anlamaya çalışmak, sonrasında da anladıklarını hayatına tatbik etmek… Yoksa sadece az evvel zikrettiğim duâyı yapmak tek başına yetmez… Hem fiilî, hem kavlî duâ olması lâzım…

Zübeyir Ağabeyin Risâle-i Nur okumaları nasıldı?

Zübeyir Ağabey, döner döner okurdu. Akılda kalsın diye Zübeyir Ağabey bazen aynı sayfayı dönüp 40 defa okuduğu olurdu. Bazı yerleri ezberlerdi de… Teennî ile okurdu… Doktora yapar gibi… Sindire sindire… Kat’iyen gazete okur gibi okumazdı.

Küçüklüğümde hatırlıyorum, Risâle okuduğumuz için asker karşıydı, ordu karşıydı, anne baba karşıydı, akrabalar karşıydı, arkadaşlar karşıydı, öğretmenlerimiz karşıydı… Suçumuz neydi peki? Suçumuz takvâlı olmaktı! Kahveye, sinemaya, dansa gitmemekti! Ama elhamdülillah bu badirelerin hepsini atlatarak bugünlere gelebildik…

Dünyada bugüne kadar en çok okuyucu kitlesi bulan, Risâle-i Nur eserleridir. Başka hiçbir kitabın bu kadar okuyucu kitlesi yok! Bunda ağabeylerin payı çok büyüktür.

Röportaj başlarken 75 yaşında olduğunuzu söylediniz. Uzun yıllardır hizmetin içerisindesiniz. Hapishaneye girdiğiniz hiç oldu mu?

60 ihtilâlinde Üstadın bir mektubu mes’elesinden dolayı 9 ay hapis yattım. Benim yazdığım ve üzerinde benim adım bulunan bir mektubu birisi almış, çoğaltmış. Ondan sonra Eskişehir’de bir dershaneye baskın oluyor, yakalanıyor, üzerinde benim adım olduğu için beni tutukluyorlar…

Hapisten çıktıktan sonra...

9 ay yattıktan sonra beraat ettirdiler beni… Dışarı çıktım, üzerimde para yok, pul yok, hiçbir şey yok… Cebimde beş para yok. Benim huyumdur, sıkıntı ve derdimi gidip kimseye anlatmam. Bir gün Maliye Müdürü bana “Ben seni rüyamda gördüm” dedi. Oysa ki ben onu tanımam, o beni tanımaz. Yerlerimiz birbirine uzak ve ayrı. Senin hakkında mahkeme kanun çıkarmış (elinde bir yazı), şunu yaz, sana 9 ay maaş bağlayacağım. Ondan sonra, ben o dilekçeyi yazdım, hemen 9 ay maaş bağladılar bana. Çok büyük bir tevâfuk; hapis yattığım süre ile maaş bağladıkları süre aynı! Bu, Risâle-i Nur’un inayeti, Allah’ın yardımı… Nur talebelerinin daima muhafaza altında olduklarının göstergesidir.

Hapisten çıktıktan sonra astsubay olarak mı mesleğinize devam ettiniz?

Evet. Hatta hapisten çıktıktan sonra, resmî (astsubay) elbisemi giyip medreseye gittim. Kapıyı çaldım, açtılar, şapkamı çıkardım, askıya astım ve hemen tuvalete girdim. Ardımdan dershaneyi polisler bastı. Zübeyir Ağabey ile birlikte 4-5 kişi daha vardı o gün dershanede. Polisler her tarafı aradılar. Benim içinde bulunduğum tuvaleti aramayı unuttular. Ben de çıkmadım içeriden. Baktım bir gürültü var, tuvaletin içinde durdum. Sesleri geliyor: “Bu adam nereye gitti?!” diye. Ama Cenâb-ı Hakk’ın inayetiyle beni bulamadılar. Eğer beni yakalasaydılar, Zübeyir Ağabey ve diğer talebelerin de başı belâya girecekti. Beni de işten atarlardı. Beni bulamayınca, kitap falan aramaya başladılar. Ne bulduysalar alıp götürmüşlerdi. Zaten o zamanlar Nur Talebelerin üzerinde çok sıkı bir denetim vardı. Bundan dolayı Zübeyir Ağabey hep kendi açardı kapıyı, başkasına açtırmazdı. Bakardı, yabacı biriyse, ona göre muâmele yapardı. Ben Zübeyir Ağabeyin yanında bulunduğum süre içerisinde, ne vakit polisler arama yapmaya gelseler, Zübeyir Ağabey beni hemen tuvalete sokardı (gülüyoruz). Ararlar, beni bulamayınca da çeker giderlerdi.

Siz hapishanede iken Zübeyir Ağabey sizi ziyarete geldi mi hiç?

Geldi geldi. Ama bir düşünün, askerî kışladayım! Sinek uçurtmuyorlar! İhtilâl olmuş, ama Zübeyir Ağabey cesaret edip beni ziyarete geliyor! Baktım Zübeyir Ağabey, risâle almış, boş bir defter almış, bir okka divit almış (kapıdan bunları nasıl geçirip getirdiğini şu an bile hayretle düşünüyorum), bana getirip verdi; “Sen burada sıkılmayasın diye, al bu risâleyi yaz” dedi. (İlhan Yüce röportajdan sonra yazdığı o risâleyi getirdi; inceledik, baktık, hayalen o günlere gittik! Nurların bu günlere hangi şartlarda ulaştığını bir nebze müşahede ettik. Bu da Nurlara, daha çok yakınlaşmamızı sağladı. Hâzâ min fadli Rabbî! Ö.E.) Ben de o risâleleri kendime yazdım. Ama, risâle olduğu anlaşılmasın diye (korktuğumdan değil, tedbir amaçlı) kapak yaptırıp, üzerlerine ‘cep ilmihali’ vb. yazılar yazdım. Bu vesileyle sıkıntılı geçen hapis müddetim, feyizli ve nurlu geçti elhamdülillah.

Sağlığında Üstad Hazretlerini gördünüz mü?

Evet, görmek nasip oldu çok şükür. Üstad Hazretleri buraya (Ankara’ya) geldiği zaman, bir otelde kalırken, bir sabah namazında bizi çağırdı. Ben, Sungur Ağabey, Said Özdemir Ağabey vesâire nur talebeleri vardık… Ben o zamanlar astsubaydım. Bir astsubay arkadaş daha vardı. 3-5 kişi esnaf vardı. Toplam 15 kişi gittik Üstad Hazretlerinin yanına. Üstad bize dedi ki: “Korkmayınız kardeşlerim! Komünizmin beli kırılmıştır. Bundan sonra bir şey yapamayacaklar. Sizi üç Said olarak kabul ediyorum... Bundan sonra ‘uhuvvete’ dikkat edip çalışacağız.”

Günümüzde daha ne gibi hizmetler yapılabilir? Üstad Hazretleri nasıl bir hizmetten memnun olur, takdir ve tebrik eder?

Şimdi senin sorduğun sorunun aynısını, zaman zaman yanıma sohbete gelen genç kardeşler de soruyor: “Biz ne yaparsak, Üstad Hazretleri bizi sever?” diye. Ben bizzat bu minvalde yaşadığım bir hatırayı sizlerle paylaşayım: Zübeyir Ağabeyin bana verdiği bir kısım risâleler vardı, ben onları bir yüzbaşına verdim. Kendisi Kayserili idi. Kendisi okumuş, hanımı öğretmendi, hanımı da okumuş. Sonra bu yüzbaşı namaza başladı. Bir gün Üstad Hazretleri geldi rüyamda, bana sarıldı; bu hizmetten ötürü. Yani Üstad bu gibi şeyleri seviyor; başkalarını Nurlarla tanıştırmayı, başkalarının Nur Talebesi olmasına, namaza başlamasına, günahtan-haramdan uzak durmasına vesile olmayı vesâire…

Üstad Hazretlerini rüyada kaç defa gördünüz?

Çok gördüm elhamdülillah. Belki 15-20 defa. Hepsi bu tarz meselelerden dolayı. Hep Üstad rüyama girer, tebrik ederdi.

Zübeyir Ağabeyin, sizi ve sair tâlebeleri yakından takip ettiği oluyor muydu?

Evet, Zübeyir Ağabey talebeleri takip ederdi. Kalpten geçeni biliyordu. Bir ara bir duyum aldım. Genç kardeşlerden bir kısmı beni kastederek ‘Bu derslerde çok konuşuyor’ demiş. Ben de ‘Ben konuşmayacağım daha, gençler bu işleri yapsınlar’ dedim kendi içimden. Kimseyle de paylaşmadım. Akşam Zübeyir Ağabey rüyama girdi. Bana o düşüncelerimden dolayı kızdı. Ben de ‘Bana duâ öğret, muvaffak olayım’ dedim. Öğretti. O duâyı her namazdan sonra okudum. Elhamdülillah—sadece evimin bulunduğu bu sokak üzerinde—10 talebe yetiştirdim. Kur’ân, Risâle-i Nur, Cevşen, duâlar vesâire… Ayyaşlar vardı, içkiyi bıraktılar, külliyât aldılar, okudular. Hatta o ayyaşlardan biri çok okumuş, “Gözlerim çatlayacak gibi okuyorum” diyordu.

Zübeyir Ağabeyin size öğrettiği duâ neydi?

“Yarabbi! Üstadımıza saadet-i ebediyede pek yüksek makâmât ver. Beni hizmet dairesinde istihdam eyle. İhlâsla amel etmemi sağla…” Tabii bu duânın kabul edilmesi için de, bol bol Risâle-i Nur okumak gerekiyor. Risale-i Nur’u okuyup, anlamaya çalışmak, sonrasında da anladıklarını hayatına tatbik etmek… Yoksa sadece az evvel zikrettiğim duâyı yapmak tek başına yetmez… Hem fiilî, hem kavlî duâ olması lâzım…

Zübeyir Ağabeyin Risâle-i Nur okumaları nasıldı?

Zübeyir Ağabey, döner döner okurdu. Akılda kalsın diye Zübeyir Ağabey bazen aynı sayfayı dönüp 40 defa okuduğu olurdu. Bazı yerleri ezberlerdi de… Teennî ile okurdu… Doktora yapar gibi… Sindire sindire… Kat’iyen gazete okur gibi okumazdı.

Küçüklüğümde hatırlıyorum, Risâle okuduğumuz için asker karşıydı, ordu karşıydı, anne baba karşıydı, akrabalar karşıydı, arkadaşlar karşıydı, öğretmenlerimiz karşıydı… Suçumuz neydi peki? Suçumuz takvâlı olmaktı! Kahveye, sinemaya, dansa gitmemekti! Ama elhamdülillah bu badirelerin hepsini atlatarak bugünlere gelebildik…

Dünyada bugüne kadar en çok okuyucu kitlesi bulan, Risâle-i Nur eserleridir. Başka hiçbir kitabın bu kadar okuyucu kitlesi yok! Bunda ağabeylerin payı çok büyüktür.

Röportaj başlarken 75 yaşında olduğunuzu söylediniz. Uzun yıllardır hizmetin içerisindesiniz. Hapishaneye girdiğiniz hiç oldu mu?

60 ihtilâlinde Üstadın bir mektubu mes’elesinden dolayı 9 ay hapis yattım. Benim yazdığım ve üzerinde benim adım bulunan bir mektubu birisi almış, çoğaltmış. Ondan sonra Eskişehir’de bir dershaneye baskın oluyor, yakalanıyor, üzerinde benim adım olduğu için beni tutukluyorlar…

Hapisten çıktıktan sonra...

9 ay yattıktan sonra beraat ettirdiler beni… Dışarı çıktım, üzerimde para yok, pul yok, hiçbir şey yok… Cebimde beş para yok. Benim huyumdur, sıkıntı ve derdimi gidip kimseye anlatmam. Bir gün Maliye Müdürü bana “Ben seni rüyamda gördüm” dedi. Oysa ki ben onu tanımam, o beni tanımaz. Yerlerimiz birbirine uzak ve ayrı. Senin hakkında mahkeme kanun çıkarmış (elinde bir yazı), şunu yaz, sana 9 ay maaş bağlayacağım. Ondan sonra, ben o dilekçeyi yazdım, hemen 9 ay maaş bağladılar bana. Çok büyük bir tevâfuk; hapis yattığım süre ile maaş bağladıkları süre aynı! Bu, Risâle-i Nur’un inayeti, Allah’ın yardımı… Nur talebelerinin daima muhafaza altında olduklarının göstergesidir.

Hapisten çıktıktan sonra astsubay olarak mı mesleğinize devam ettiniz?

Evet. Hatta hapisten çıktıktan sonra, resmî (astsubay) elbisemi giyip medreseye gittim. Kapıyı çaldım, açtılar, şapkamı çıkardım, askıya astım ve hemen tuvalete girdim. Ardımdan dershaneyi polisler bastı. Zübeyir Ağabey ile birlikte 4-5 kişi daha vardı o gün dershanede. Polisler her tarafı aradılar. Benim içinde bulunduğum tuvaleti aramayı unuttular. Ben de çıkmadım içeriden. Baktım bir gürültü var, tuvaletin içinde durdum. Sesleri geliyor: “Bu adam nereye gitti?!” diye. Ama Cenâb-ı Hakk’ın inayetiyle beni bulamadılar. Eğer beni yakalasaydılar, Zübeyir Ağabey ve diğer talebelerin de başı belâya girecekti. Beni de işten atarlardı. Beni bulamayınca, kitap falan aramaya başladılar. Ne bulduysalar alıp götürmüşlerdi. Zaten o zamanlar Nur Talebelerin üzerinde çok sıkı bir denetim vardı. Bundan dolayı Zübeyir Ağabey hep kendi açardı kapıyı, başkasına açtırmazdı. Bakardı, yabacı biriyse, ona göre muâmele yapardı. Ben Zübeyir Ağabeyin yanında bulunduğum süre içerisinde, ne vakit polisler arama yapmaya gelseler, Zübeyir Ağabey beni hemen tuvalete sokardı (gülüyoruz). Ararlar, beni bulamayınca da çeker giderlerdi.

Siz hapishanede iken Zübeyir Ağabey sizi ziyarete geldi mi hiç?

Geldi geldi. Ama bir düşünün, askerî kışladayım! Sinek uçurtmuyorlar! İhtilâl olmuş, ama Zübeyir Ağabey cesaret edip beni ziyarete geliyor! Baktım Zübeyir Ağabey, risâle almış, boş bir defter almış, bir okka divit almış (kapıdan bunları nasıl geçirip getirdiğini şu an bile hayretle düşünüyorum), bana getirip verdi; “Sen burada sıkılmayasın diye, al bu risâleyi yaz” dedi. (İlhan Yüce röportajdan sonra yazdığı o risâleyi getirdi; inceledik, baktık, hayalen o günlere gittik! Nurların bu günlere hangi şartlarda ulaştığını bir nebze müşahede ettik. Bu da Nurlara, daha çok yakınlaşmamızı sağladı. Hâzâ min fadli Rabbî! Ö.E.) Ben de o risâleleri kendime yazdım. Ama, risâle olduğu anlaşılmasın diye (korktuğumdan değil, tedbir amaçlı) kapak yaptırıp, üzerlerine ‘cep ilmihali’ vb. yazılar yazdım. Bu vesileyle sıkıntılı geçen hapis müddetim, feyizli ve nurlu geçti elhamdülillah.

Sağlığında Üstad Hazretlerini gördünüz mü?

Evet, görmek nasip oldu çok şükür. Üstad Hazretleri buraya (Ankara’ya) geldiği zaman, bir otelde kalırken, bir sabah namazında bizi çağırdı. Ben, Sungur Ağabey, Said Özdemir Ağabey vesâire nur talebeleri vardık… Ben o zamanlar astsubaydım. Bir astsubay arkadaş daha vardı. 3-5 kişi esnaf vardı. Toplam 15 kişi gittik Üstad Hazretlerinin yanına. Üstad bize dedi ki: “Korkmayınız kardeşlerim! Komünizmin beli kırılmıştır. Bundan sonra bir şey yapamayacaklar. Sizi üç Said olarak kabul ediyorum... Bundan sonra ‘uhuvvete’ dikkat edip çalışacağız.”

Günümüzde daha ne gibi hizmetler yapılabilir? Üstad Hazretleri nasıl bir hizmetten memnun olur, takdir ve tebrik eder?

Şimdi senin sorduğun sorunun aynısını, zaman zaman yanıma sohbete gelen genç kardeşler de soruyor: “Biz ne yaparsak, Üstad Hazretleri bizi sever?” diye. Ben bizzat bu minvalde yaşadığım bir hatırayı sizlerle paylaşayım: Zübeyir Ağabeyin bana verdiği bir kısım risâleler vardı, ben onları bir yüzbaşına verdim. Kendisi Kayserili idi. Kendisi okumuş, hanımı öğretmendi, hanımı da okumuş. Sonra bu yüzbaşı namaza başladı. Bir gün Üstad Hazretleri geldi rüyamda, bana sarıldı; bu hizmetten ötürü. Yani Üstad bu gibi şeyleri seviyor; başkalarını Nurlarla tanıştırmayı, başkalarının Nur Talebesi olmasına, namaza başlamasına, günahtan-haramdan uzak durmasına vesile olmayı vesâire…

Üstad Hazretlerini rüyada kaç defa gördünüz?

Çok gördüm elhamdülillah. Belki 15-20 defa. Hepsi bu tarz meselelerden dolayı. Hep Üstad rüyama girer, tebrik ederdi.

ÖZKAN ERDEM erdemcan84@hotmai

07.04.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis