"Gerçekten" haber verir 16 Nisan 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Haberler

 

ŞEHİRLERDEKİ ORAN YÜZDE 17.2

Türkiye'de, 2009 yılı Ocak ayında işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemindeki yüzde 11.6'ya göre 3.9 puan artışla yüzde 15.5 olarak hesaplandı. İşsizlik oranı şehirlerde yüzde 17.2, kırsal kesimde yüzde 11.8 olarak belirlendi.

GENÇ İŞSİZLERİN ORANI YÜZDE 27.9

İşsiz sayısı ise, Ocak 2009'da, önceki yılın aynı dönemine göre 1 milyon 59 bin kişi artarak, 3 milyon 650 bin kişi oldu. TÜİK istatistiklerine göre, Ocak 2009'da genç nüfustaki işsizlik oranı yüzde 27,9 olarak hesaplandı.

Küresel krizin istihdama etkisi her geçen ay ağırlaşıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Ocak ayında işsizlik oranı yüzde 15.5’e çıkarak tüm zamanların en yüksek düzeyine çıktı. İşsizlik oranı geçen yılın aynı ayında yüzde 11.6, Aralık’ta yüzde 13.6 idi.

Türkiye genelinde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 59 bin kişi artarak 3 milyon 650 bin kişiye yükseldi. İşsiz sayısı Aralık ayına göre ise 376 bin kişi artış kaydetti. Mevcut işsizlerin yüzde 14.4’ünü (527 bin kişi) bu dönemde işten ayrılanlar oluşturdu. Şehirlerde işsizlik oranı 4.2 puanlık artışla yüzde 17.2, kırsal yerlerde ise 3.4 puanlık artışla yüzde 11.8 oldu. Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 21.2’den yüzde 27.9’a çıktı.

TARIM DIŞI İŞSİZLİK

YÜZDE 19’A ULAŞTI

Türkiye’de tarım dışı işsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre 5.3 puanlık artışla yüzde 19’la tarihi rekor kırdı. Bu oran erkeklerde geçen yılın aynı dönemine göre 5.3 puanlık artışla yüzde 18.2, kadınlarda ise 5 puanlık artışla yüzde 21.8 oldu. Ocak’ta istihdam edilenlerin sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre 75 bin kişi artarak, 19 milyon 873 bin kişiye yükseldi. Bu dönemde tarım sektöründe çalışan sayısı 259 bin kişi artarken, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı ise 184 bin kişi azaldı. İstihdam edilenlerin yüzde 21.8’i tarım, yüzde 20.7’si sanayi, yüzde 5’i inşaat, yüzde 52,5’i ise hizmetler sektöründe yer aldı. Türkiye genelinde işgücüne katılma oranı, geçen yılın aynı dönemine göre 1.4 puanlık artışla yüzde 45.8 olarak gerçekleşti. Kayıtdışı işsizlik oranı da yüzde 40.8 oldu.

İŞSİZLERİN PROFİLİ

l Yüzde 74.4’ü erkek nüfus

l Yüzde 61.5’i lise altı eğitimli

l Yüzde 22.1’i bir yıl ve daha uzun süredir iş arıyor

l İşsizler sıklıkla (yüzde 31.8) eş-dost vasıtasıyla iş arıyor

l Yüzde 90’ı (3 milyon 284 bin kişi) daha önce bir işte çalışmış

l Daha önce bir işte çalışmış olan işsizlerin yüzde 42.6’sı hizmetler, yüzde 26.5’i sanayi, yüzde 19.9’u inşaat, yüzde 8.8’i tarım sektöründe çalışmış, yüzde 2.2’si ise 8 yıldan önce işinden ayrılmış

l İşsizlerin yüzde 30.1’ini çalıştığı iş geçici olup işi sona erenler, yüzde 23’ünü işten çıkarılanlar, yüzde 13.5’ini kendi isteğiyle işten ayrılanlar, yüzde 8.5’ini işyerini kapatan/iflas edenler, yüzde 7.7’sini ev işleriyle meşgul olanlar, yüzde 7.1’ini öğrenimine devam eden veya yeni mezun olanlar oluşturuyor. İstanbul / aa

TÜRK-İŞ: GERÇEK RAKAMLAR İKİ KATI

Türk-İş Yönetim Kurulu, Türkiye’de gerçek işsiz sayısının 6 milyon 334 bin kişiye, işsizlik oranının ise yüzde 26,9’a yükseldiğini savundu. Türk-İş Yönetim Kurulu işsizlik oranları ile ilgili yaptığı açıklamada, TÜİK’in hanehalkı işgücü araştırmasının 2009 Ocak dönemi sonuçlarının, Türkiye’de işsizliğin ulaştığı boyutun ekonomik ve sosyal açıdan “vahim” olduğunu ortaya koyduğunu belirterek, Türkiye genelinde işsiz sayısının geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 59 bin kişi artarak 3 milyon 650 bin kişiye yükseldiğini, geçen yıl yüzde 11.6 olarak hesaplanan işsizlik oranının ise bu yıl yüzde 15.5’e ulaştığı kaydedildi. Açıklamaya, şöyle devam edildi: “Ancak TÜİK işsiz sayısını hesaplarken 27 milyon 799 bin kişiyi işgücüne dahil etmemektedir. Öğrenci, ev hanımı, emekli durumunda olanların tümü hesaplama yapılırken dışarıda tutulmaktadır. Ayrıca, iş bulma ümidi kalmayan, bu nedenle iş aramayan, ancak iş bulursa çalışmaya hazır olan 2 milyon 394 bin kişi, mevsimlik çalışan 290 bin kişi hesaplama yapılırken dikkate alınmamaktadır. TÜİK’in resmi hesaplama yöntemi böyle olunca Türkiye genelinde işsiz sayısı yüzde 15.5 olarak açıklanmıştır. Oysa sadece iş bulma ümidi kalmayanlar ile mevsimlik çalışanlar işsiz sayısına katılsa, Türkiye’de işsiz sayısı 6 milyon 334 bin kişiye, işsizlik oranı ise resmi açıklamaların neredeyse iki katına çıkmakta, yüzde 26,9’a yükselmektedir.” En az 1 yıllık politikalara ihtiyaç var DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi de fabrikalardaki işten çıkarmaları durumun daha da vahime doğru gittiğini savundu. ‘’İşsizlik rakamları konusunda yeni rekorlar kırıldığını’’ savunan Çelebi, ‘’Bu rekorlar insanların daha çok yoksullaştığının, sefalete itildiğinin kanıtı’’ dedi. ‘’Açıklanan ekonomik paketlerin ihtiyaçları karşılamaktan uzak olduğu’’ görüşünü aktaran Çelebi, bu paketler yerine köklü ve kalıcı tedbirlere ihtiyaç olduğunu dile getirdi. TBMM bu konuyla ilgili acele toplanması ve kararlar alması gerektiğini dile getiren Çelebi, “Acilen bir şeyler yapılmalı aksi halde Türkiye bir kaosa sürüklenecek, sosyal patlamalar yaşanabilecektir. Üç aylık tedbirlerle sorun aşılamaz. En az 1 yıllık politikalara ihtiyaç var. Yalnızca üretim sorunu çözmüyor. Açlık sınırında insanlar var” diye konuştu. İşsizliğin çaresi üretim Türkİye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız ise ‘’işsizlik oranının yüzde 15,5’e çıkmasının felâket diye nitelenebilecek bir gelişme olduğunu’’ savundu. Bu oranını ekonomik daralmanın bir göstergesi olduğunu ifade eden Akyıldız, alınan tedbirlerinde ekonomide rahatlama oluşturmadığın öne sürdü. Ekonomik rahatlama için tüketimin desteklenmesini ısrarla ve adeta ‘’yırtınırcasına’’ dile getirdiklerini söyleyen Akyıldız, şöyle konuştu: ‘’İşsizliğin çaresi ekonominin çarklarının dönmesinden geçmektedir. Ekonomik daralmayı tek taraflı, sadece reel sektörü destekleyerek aşmak mümkün değildir. Bu tutum krizin boyutunu daha da derinleştirecektir. Ekonomide tek taraflı tedbirler işe yaramaz. Terazinin iki kefesi de aynı oranda desteklenmeli, güçlendirilmelidir. Aksi halde ciddî sosyal sorunlar oluşabilecektir. Siyasî iradeye sesleniyorum: Lütfen tek taraflı davranıp, faturayı tek taraflı kesmeyin.’’

16.04.2009


 

“İhtilâlciyim Allah’a şükür”

Ergenekon sanığı Emin Gürses, bu dâvâ sırasında ‘’ihtilâl’’ ve ‘’darbe’’ kelimelerinin karıştırıldığını ileri sürerek, ihtilâlin toplumsal ve siyasî ilerleme anlamına geldiğini, darbenin ise talimatla olduğunu savundu. Gürses, “Ben ihtilâlciyim Allah’a şükür” diye konuştu.

‘’Ergenekon’’ davasına bakan Mahkeme Heyeti, daha önce aldığı, yazılı ve görsel basında ‘’iddia olunan Ergenekon terör örgütü’’ tabirinin kullanılması kararını yineledi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz’in savunmasına ara veren Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, taleplere geçti. Duruşmada söz alan Emin Gürses, bu dava sırasında ‘’ihtilal’’ ve ‘’darbe’’ kelimelerinin karıştırıldığını söyledi. İhtilalin, toplumsal ve siyasi ilerleme anlamına geldiğini, darbenin ise talimatla olduğunu ifade eden Gürses, ‘’Darbe ve ihtilal birbirine karıştırılıyorsa, yazıklar olsun bu üniversitelere. Ben ihtilalci olmaktan gurur duyuyorum. Ben ihtilalciyim Allah’a şükür ‘’ diye konuştu. Bu dosyayla ilgili örgüt hakkında bundan böyle yazılı ve görsel basında, resmi yazışma ve taleplerde ‘’iddia olunan Ergenekon terör örgütü’’ tabirinin kullanılması gerektiğini ifade eden Mahkeme Heyeti, bu konuda gerekli hassasiyetin gösterilmesine, aksi halde ilgililer hakkında gerekli yasal işlemin yapılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına hükmetti. İstanbul / aa

16.04.2009


 

Esnaf da destek paketi bekliyor

Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu Genel Başkanı Bendevi Palandöken, ekonomide gerçek gündemin esnaf ve sanatkârın daralan piyasalarda ayakta kalmak için verdiği mücadele olduğunu belirterek, “Şu ana kadar beklentilerimiz karşılanmadı. Esnafa yönelik destek paketi bekliyoruz” dedi.

Türkİye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, ekonomide gerçek gündemin esnaf ve sanatkarın daralan piyasalarda ayakta kalmak için verdiği mücadele olduğunu belirterek, ‘’Şu ana kadar beklentilerimiz karşılanmadı. Esnafa yönelik destek paketi bekliyoruz’’ dedi. Palandöken, yaptığı yazılı açıklamada, ülkede 1 milyon 900 binin üzerinde kayıtlı esnaf ve sanatkâr bulunduğunu, bu kesimin ürettiğini, yatırım yaptığını, istihdam oluşturduğunu ifade etti. Esnafın acilen kredi desteğine ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Palandöken, şunları kaydetti: ‘’Esnafa yönelik destek paketi bekliyoruz. Esnaf ve sanatkâra verilecek destek direk halka yansıyacaktır. Veresiye defterini açan esnaf, bu destekle dayanma gücü bulacaktır. Bu krediyi alacak esnaf önce devlete olan borçlarını kapatmaya yönelecektir. Devletin ise vergiye ihtiyacı var. Vergi borç faizleri silinerek kalan kısmın uzun vadeyle yapılandırılması faydalı olacaktır. Esnafın kepenk kapatmasının önüne geçilmeli. İstihdam yaratan esnaf iş arar hale getirilmemelidir.’’ Ankara / aa

16.04.2009


 

CENAZE TÖRENİNDE VİZE, YEMİN TÖRENİNDE YASAK

Başörtüsüne asker yasağı şehit cenazelerinde uygulanmazken, geçtiğimiz aylarda Manisa’daki 1. Piyade Er Eğitim Tugay Komutanlığında düzenlenen yemin törenine 40 yaşın altındaki başörtülü asker yakınlarının alınmayıp, töreni tel örgülerin arkasından izlemek mecburiyetinde bırakılmaları, izahı zor yeni bir çelişki örneği oluşturuyor.

16.04.2009


 

Ordu Peygamber ocağı ise başörtülüler niye dışlanıyor?

MAZLUMDER Genel Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ’un önceki gün yaptığı konuşmadaki sözlerini eleştirerek, “Dine karşı olunmayacaksa, dinin açık bir emri olan başörtüsüne olan bu alerji neden? Peygamber ocağı olan bir yere başörtülü bayanların girememesi ne ile izah edilebilecek? O halde eşi başörtülü olduğu, namaz kıldığı için ordudan atılan muvazzaflarla ilgili nasıl bir izah getireceksiniz?” diye sordu.

www.omerfarukgergerlioglu.blogcu.com

Genelkurmay Başkan İlker Başbuğ’un Harp Akademilerindeki konuşmasından alıntılar yaparak ona bazı soru ve tavsiyelerde bulunacağız.

“Alınan tedbirleri bir asimilasyon politikası olarak değerlendiremeyiz. Bu tedbirler ulus devlet inşası sürecinde gerekli görülen birtakım uygulamalardır. Fakat bu yapılanmalarda homojen, etnik bir yapı inşa etmek amaçlanmamıştır.”

Diyor, ama Kara Kuvvetleri eski Komutanı Aytaç Yalman, Miliyet gazetesine verdiği bir röportajda, “Bu açıdan baktığımızda, o aşamada sorunun ‘kendini ifade’ olarak tarif edildiğini görüyoruz. Dilini konuşmak, şarkısını, türküsünü dinlemek istiyor, kültürünü yaşamak istiyor. Oysa, bizler o dönemde, ‘Kürt yoktur’ diye eğitilmişiz. Kürtleri, Türklerin kolu olarak görüyoruz. Ortalıkta işte dağlarda gezerken, karda yürürken kart-kurt sesleri çıktığı için Kürt denilmiştir, gibi tarifler dolaşıyor. O dönemde sosyal istekleri bile biz ‘yıkıcı faaliyetler’ kapsamında görüyoruz.” Genelkurmay başkanının sözlerine bir başka emekli orgeneralin cevabı da bu işte. Artık bize bir şey söylemek düşmüyor.

“(Kürt sorununun olmadığı yönündeki görüşüne dayanak olarak) 1938 ile 84 yılları arasındaki huzur ve barış ortamını nasıl izah edeceğiz?”

Diyor, ama 1984’den beri durdurulamayan huzursuzluk ortamının niçin bitirilemediğini izah edemiyor. Ülkede önemli bir sorun vardı. Etnik ayrımcılık vardı ve bu büyük bir rahatsızlık olarak yaşanıyordu ve silâhlı çatışmaya dönebileceği sinyalleri veriyordu. Aslında PKK öncesi dönemde de bir çok sol Marksist örgüt Güneydoğu’da aynı sorunu gündeme getiriyor ve geniş bir taban bulabiliyorlardı. 1938 ve 1984 arası ne zaman huzur ve barış ortamı oldu ki? Açık oy, gizli sayım yapılan seçimleri, 1960 darbesini, 12 Mart muhtırasını, 12 Eylül öncesi olayları ve darbesini hatırlıyoruz ve ülkedeki sorunların çözülme safhasında değil, katmerleşme safhasında olduğunu iyi biliyoruz.

‘’Kim ne derse desin, Türk milletinin ordusu halktır, halktandır, halk içindir’’ dedi.

O halde başörtülü analar niye oğullarının yemin törenine alınmıyor, 2008 yılı içinde olduğu gibi tel örgüler arkasından törenlerini izleyebiliyorlar? Ayvalık’ta atletizm yarışmasında 2. olmuş başörtülü kıza ödül vermeyi reddeden Garnizon komutanı albayı ne yapacağız? Bu albay hakkında yapılan şikâyetler için herhangi bir idarî işlem yapmadığınıza göre, bu sözler de neyin nesi?

‘’Demokratlık kisvesi altında TSK’yı yıpratmak amacıyla TSK’ya karşı sistematik muhalefet yapılması her şeyden önce demokrasimizi geliştirmeyecektir. Bu, çoğulculukla ifade edilebilecek ya da açıklanabilecek bir husus değildir. Silâhlı kuvvetleri demokrasinin gelişmesinde, çoğulculuğun toplumsal boyut kazanmasında engelleyici bir kurum olarak göstermek de yanlıştır.”

O halde, olur olmaz her konuda ya adı verilmeden medyaya yansıyan üst düzey bir komutanın siyasete müdahale niyetindeki ifadelerini ne yapacağız? TSK demokrasinin gelişmesinde engelleyici bir kurum olmayacaksa, o halde 657’ye tabi olduğunu unutmamasını temenni ediyor ve bunun takipçisi olacağımızı ifade ediyoruz.

‘’Günümüzdeki sorunların yalnız, tek başına askerî güçle tam olarak ortadan kaldırılamayacağını anlamalısınız.’’

O halde, siyasete karışmayın da aslî vazifenizi yapınız. Askerî güç gerektiği zaman onu da hukuk içinde kullanmak gerektiğini de hiç kimse unutmamalıdır.

‘’Yapılanmalar ve kuruluşlarda ayrışma yaşandığını öne sürmek de büyük bir haksızlık. Ne Osmanlı döneminde, ne Cumhuriyet döneminde hiçbir kurumumuz etnik temelde yapılandırılmamıştır. Keşke bunu iddia edenler örnek gösterse...’’

Binlerce örnek gösterilebilir. Değiştirilmesinin insan hakları sorunlarının çözümüne hizmet edeceğine büyük bir kesim tarafından inanılan anayasanın başlangıç ifadelerinde “hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin,..” diye ifade edilerek başlanması kurulmak istenen binanın etnik temelli olduğunu gösterir. Kürtçe müziğin yasak olduğu ve ancak 1990’larda serbest kalabildiği ve Kürt ırkının bir Türk boyu olduğu efsanesinin resmî ders kitaplarında okutulduğu yıllar, şimdi terk edilse de çok uzak değildir. TRT Şeş’i kuran devletin, Kürtçe broşür, yazışma v.b. belgelere vebalı muamelesi yapması halen devam eden örneklerdir.

‘’Sivil örgütler ise, giriş ve çıkışın özgür iradeye bağlı olduğu, gönüllülük temelinde işleyen açık örgütlerdir. Dinsel cemaatler ise kapalı ve içe dönüktür. Cemaate giriş ve çıkış çok farklı dinamiklere bağlıdır. Bu koşullar altında, dinsel cemaatlerin, hele çıkar çevresinde örgütlenmişse, sivil toplum hareketi olduğunu öne sürmek çok güçtür.”

Dinî cemaatlerden bu rahatsızlık niye? Bu ülkede isteseniz de, istemeseniz de cemaatler vardır. Kimi Sünnî, kimi Alevî cemaatleşmeler olmuştur ve son derece doğaldır. Doğallığı kendinize rakip olarak görürseniz işiniz zordur ve önlenemez bir yönelişle çaresiz mücadele içinde kalırsınız.

“Ayrıca, halkımızın arasında ordunun en yaygın adlarından birinin de ‘Peygamber Ocağı’ olduğunu bilmekteyiz. Açıkça söyleyebiliriz ki, Silâhlı Kuvvetler hiçbir dönemde dine karşı olmamıştır. Bizim karşı olduğumuz husus siyasi ve kişisel amaç ve çıkarlar için dinin ve dinî duyguların alet edilmesidir, araç olarak kullanılmasıdır.”

Dine karşı olunmayacaksa, dinin açık bir emri olan başörtüsüne olan bu alerji neden? Peygamber ocağı olan bir yere başörtülü bayanların girememesi ne ile izah edilebilecek? O halde eşi başörtülü olduğu için, namaz kıldığı için ordudan atılan muvazzaflar için nasıl bir izah getireceksiniz? Birçok ilde resmî bayramlarda protokolde başörtülü bayan oturuyor diye töreni protesto eden askerî erkân hakkında herhangi bir işlem yapıp yapmadığınızı soruyoruz? Emekli orgeneral Kenan Evren’in “Allah kadınların saçının görünmesini istemeseydi onları kel yaratırdı” gibi fantastik ifadeleri sizce nasıl değerlendirilmeli?

‘’Zaten bu maddeye (Anayasa-24) rağmen, bu konularda hürriyetlerin tahdit edildiğini ileri süren iddiaları da anlamak mümkün değildir.”

Hürriyetler tahdit edilmiyorsa bu ülkede yıllardır niye büyük insan hakları ihlalleri olduğunu yerli ve yabancı tüm insan hakları kuruluşları iddia ediyor? Türkiye niye büyük karışıklıklar yaşıyor?

“‘Askerler konuyla ilgili tekliflerini yaparlar ve görevleri burada biter.’ Bu görüş pek doğru değildir. 2003’teki İkinci Irak Savaşı süresince ABD’de yaşanan sivil-asker ilişkileri bu konuda son derece öğreticidir. Askerlerin profesyonel öneri ve kaygılarının sivil otorite tarafından dikkate alınmaması halinde yaşanabilecek olumsuzluklar Irak Savaşı ve sonrasında görülmüştür.”

Ya askerî tedbirlerle Kürt sorununun çözümünün sağlanamayacağı ve temel hak ve özgürlüklerin genişlemesi ile bu sorunun çözülebileceğini reddedenlere ne diyeceksiniz? 1984 sonrası süreç içinde kirli ve karanlık ilişkilerin, çeteleşmelerin ortaya çıkmasına neden olanlardan ve asit kuyularına insan atanlar ile ilgili işlem yapılması önerilerini yıllardır sümenaltı yapanlara ne diyeceksiniz?

‘’Genelkurmay Başkanının, üç temel sorumluluğunu yerine getirmesini ve sivil-asker ilişkilerini yürütmesini, politik ve siyasal hareketler olarak değerlendirmek doğru değildir. Tersine bu bir zorunluluktur ve işin özüne tartışmasız bir biçimde de uygundur. Bu faaliyetler bütün ülkelerdeki en üst askerî makamlar tarafından da yapıla gelmektedir. Genelkurmay Başkanı bu görev ve sorumluluğunu, ilgili makamlara yapacağı görüşmeler ve toplantılar vasıtasıyla yerine getirir. Gerekli hallerde de silâhlı kuvvetlerin görüşlerini de kamuoyu ile paylaşır.”

Bu açıklama 27 Nisan muhtırası için de geçerli midir? Bu muhtıranın politik ve siyasal bir müdahale olmadığını mı söylüyorsunuz?

“Yapılanmalarda ve kuruluşlarda ayrımcılık yapıldığını ileri sürmek de yine büyük bir haksızlık olur. Ne Osmanlı İmparatorluğu döneminde, ne de Cumhuriyet döneminde hiçbir kurumumuz etnik temelde yapılandırılmamıştır.’’

T.C. tarihinde dinî ve etnik ayrımcılık had safhadadır. Bu birçok bilimsel araştırma ile ortaya konmuştur. O halde son yıllarda etnik ayrımcılık alanında bazı şekli değişiklikler yapılma ihtiyacı neden duyulmuştur?

“Atatürk’ün, Türk milletini ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Türkiye halkına, Türk milleti denir’ şeklinde tanımlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kimdir? Cevap, Türkiye halkıdır. Görüldüğü gibi, buradaki halk ifadesi, sınırları çizilen bir coğrafyada-ki burası Türkiye’dir-yaşayan halkın bütününü, yani hiçbir dinî ve etnik ayrım yapılmaksızın, Türkiye halkını işaret etmektedir. Aynı ülkü etrafında toplanmış ve Türkiye sınırları içinde yaşayan Türkiye halkının, siyasal ve sosyolojik bir olgu etrafında kendi rızası ile birleşmesiyle bir milletin oluşacağı ve bu millete ise Türk milleti denileceği, Atatürk’ün ’Türk milleti’ tanımında açıkça yer almaktadır”.

Niye bu kıvranma? Hani ayrımcılık yoktu? Madem Türkiye halkı tabiri kullanılması uygundu? O halde niye hep Türk milleti ifadesi kullanıldı? Türkiye halkı tabiri kullanılmasının daha uygun olacağını mahçup bir ifade ile dillendirmeye mi çalışıyorsunuz?

“Toplumun inanan-inanmayan, dindar-dindar olmayan ayrımı yapanlara soruyorum; inanan-inanmayan, dindar-dindar olmayan ayrımını yaparken insanların iman ve dinî inançlarını siz hangi hakla değerlendiriyorsunuz? Bu hakkı size kimse vermiyor ki, Allah ile kul arasındaki bir konuyu siz nasıl değerlendirerek bu kişiyi inanan-inanmayan diye ayırabilirsiniz? Bu aslında dininize karşı en büyük saldırıdır.”

Toplumda dindar ve inanmayan kesimlerin olması son derece doğaldır. İsteyen istediği inancı ile yaşasın. Bu normaldir. Normal olmayan farklı dinî grupları tektipci bir anlayışla dizayn etmeye çalışmaktır. Dindara dini eksik ve biçimlendirilmiş bir halde ve dine inanmayana veya farklı dine inanana zorlama ile dinî eğitim vermektir.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU

16.04.2009


 

HAK-İŞ:İşçi çıkaran firmalar denetlensin

Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu, Ocak ayı itibariyle işsizlik oranın yüzde 15,5’e yükselmesini ‘’son derece vahim bir durum’’ olarak nitelendirdi.

İşçi çıkarma konusunda ‘’daha sorumlu davranılması gerektiğini’’ dile getiren Uslu, paketlerden yararlanan işletmelerin işçi çıkarmalarıyla ilgili denetim yapılması ve gerçekten ekonomik gereklilikler dışında işçi çıkaranlara yönelik yaptırımlara gidilmesi gerektiğini kaydetti. Uslu, şöyle konuştu: ‘’Şu ana kadar 2 binin üzerinde firma kısa çalışma ödeneği için başvuruda bulunmuş. Bunların yüzde 80’inin talebi karşılanmış. Buna rağmen işçi çıkarmaya devam edilmesi, otomotiv sektöründe işçi çıkarmanın sürdürülmesi işletmelerin pazar ve fiyat stratejilerini de gözden geçirmelerini gerektirmektedir. İyi günleri işçilere borçlu olanların, kötü günde işçiyi sigara izmariti gibi sokağa atmalarını hukuken ve ahlaken doğru bulmuyorum.’’

16.04.2009


 

“KIRK SATIR MI, KIRK KATIR MI” SEKTÖRÜ

Son aylarda kamuoyunun gündeminden hiç düşmeyen kredi kartı borçları, yüz binlerce kişiyi kara kara düşündürüyor.

Tüketiciler, birkaç ay ödeyememeleri durumunda faiziyle birlikte tahmin bile edemedikleri rakamlara ulaşan kredi kartı borçlarından kurtulmak için kendilerince ya da bu durumdan kazanç sağlamaya çalışanlar tarafından geliştirilen yöntemlere yöneliyor. Bazı firmalar, 32 milyar liraya ulaştığı belirtilen kredi kartı borçlarından para kazanmak, bu durumu lehlerine çevirmek için tüketicilere ulaşmaya çalışıyor. Firmalar, gazetelere reklam vererek, internet sitesi kurarak ya da mail göndererek binlerce kişiye ulaşıyor.

Kredi kartı borcunun ödenmesi konusunda ilk sırada altın alım-satımı geliyor. Bir altın ve finans firması, ‘’ticaret hukukuna uygun’’ olarak nitelendirdiği yöntemlerle tüketiciye nakit avans sağlıyor. Firma, örneğin kredi kartına bin liraya altın satıyor. Bin lirayı kredi kartına 12 ay taksitlendiriyor. Ardından yüzde 25 düşük fiyata 750 liraya hemen geri alıyor. Tüketici, böylece nakit paraya ulaşmış oluyor. Tüketici, yüzde 25 faiz ödediğini sanıyor, ancak faiz yüzde 33’ü buluyor.

Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Nazım Kaya, Türkiye’de kredi kartı borcunun toplamda 32 milyar lira olduğunu, 15 milyar lirasını ödenemeyen borcun oluşturduğunu söyledi.

Kaya, 1 milyon 660 bin kişinin kredi kartı borcunu ödeyemediği için kara listeye alındığına değinerek, aslında bu rakamın 2 milyon 300 bin kişi olduğunu düşündüklerini, çünkü bankaların borç bildirimini geç yaptığını ileri sürdü. Kredi kartı borçlarının bu noktaya ulaştığı bir ülkede tüketicilerin kendilerine göre ödeme yöntemleri geliştirdiğini dile getiren Kaya, şöyle konuştu: ‘’Tüketiciler borcunu ödemeye çalışıyor, bazıları bu durumdan servet kazanıyor. Altın, pırlanta ve beyaz eşya alım satımı yapılabiliyor. Tüketici, cep telefonu ve kontörü satan yerlerden belirli komisyonla para alıyor. Ürün alıyormuş gibi kredi kartına 12 ay taksit yaptırıp karşılığında yüzde 30 civarında komisyon ödeyerek nakit para alıyor. Tanıdıkları esnafa gidip kredi kartına borçlanıp belli miktar para sağlıyorlar. Düşünün, firma randevu ile çalışıyor. Bunun iki nedeni olabilir. Gerçekten ciddî taleple karşı karşıyalar ve nakit para için zaman istiyorlar. Ya da yasal olmayan iş yaptıkları için önceden önlem alarak iş yapıyorlar. Kredi kartı borcu ödenmesi konusunda yasal olmayan bir sektör oluştu. Bazı vatandaşlar da ay sonundaki borcunun ödenmesi gereken tutarını kredi kartından çekerek ödüyor. Borçla borcu kapatmaya çalışıyorlar.’’

Kaya, bazı tüketicilerin evine gelecek haczi önlemek için işten ayrılmayı tercih ettiğini belirterek, şunları kaydetti: ‘’İşten çıkarak tazminat alıyorlar ve borçlarını ödüyorlar. Bu da başka bir yöntem. Bazıları kredi çekiyor. Şu anda bankalar kredi kartı borçlarını aylık yüzde 2,5 faizle taksitlendiriyor. Oldukça yüksek bir faiz oranı. Bu konuda hükümetin olumlu adım atacağını umuyoruz. Yıllık yüzde 18 faizle taksitlendirme imkânı var. Tüketicilerin biraz daha sabretmelerini istiyoruz. Borç için değişik yöntemlere başvurmaya gerek kalmayacak.’’

16.04.2009


 

Adıyaman medyasında gündem Bediüzzaman

Vefatının 49. yılında büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi, ülkenin dört bir yanında düzenlenen çeşitli etkinlerle anılıyor

. Adıyaman’da yerel yayın yapan MERCAN ve uydu yayını yapan ASU televizyonları da yaptıkları programlarla ilgi odağı oldular.

Bir hafta arayla gerçekleştirilen Bediüzzaman –Risâle-i Nur ve Küresel Kriz konulu tv programlarını yazar Maruf Özülkü yönetti. Gazeteci Nurettin Gürsoy ile Av. Hasan Demir konuşmacı olarak katıldılar.

“Gönüller Fatihi Büyük Üstada” şiiriyle açılan programda konuşan yazar Maruf Özülkü, Bediüzzaman’ın ülkenin ve çağımız İslâm dünyasının büyük değeri olduğunu, eserlerinin dünyanın dört bir tarafından okunduğunu üniversitelerde ders konusu olarak okutulduğunu ifade etti.

Bereketli bir ömür geçiren Bediüzzaman’ın saltanat, meşrutiyet cumhuriyet ve çok partili dönemlerini yaşadığına dikkat çeken Maruf Özülkü, “O hep devrin yöneticilerini ikaz etti, halkı irşad etti. Dâvâası uğruna hapishaneler, sürgünler, baskılar gördü. Ama yılmadı usanmadı. Risâle-i Nur bu çileli ömrün meyvesidir. Herkesi bu eserleri okumaya anlamaya davet ediyoruz” dedi.

Son küresel krizin görünen sebepleri kadar görünmeyen sebepleri olduğunu kaydeden Maruf Özülkü, şunları söyledi:

“Ekonomik kriz maddî olduğu kadar manevi bir krizdir. Bir sebebi hırs, tüketim çılgınlığı ve bencilliktir. Bir sebebi de faiz eksenli, zengini zengin fakiri daha fakir eden sömürü anlayışıdır. Bediüzzaman bunu bütün ahlâk-i rezilenin menşei iki kelimedir: "Biri ‘Ben tok olduktan sonra başkası aç olmuş bana ne.’ Diğeri 'Sen çalış ben yiyeyim.' Biri bencillik, hırs, hodgâmlık. Diğeri faiz.”

HASTALIKLARI TEDÂVİ ETTİ

Gazeteci Nurettin Gürsoy ise konuşmasında Risâle-i Nur Külliyatı’nın asrın harika bir Kuran tefsiri olduğunu ve asrımız insanının hastalıklarını tedavi ettiğini dile getirdi. Bediüzzaman’ın eserlerinde din ile bilimin çatışmadığını aksine birbirini tamamladığını kaydeden Nurettin Gürsoy, Said Nursi’nin “Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir, aklın nuru fünun-ü medeniyedir” sözünü aktardı ve bunun üzerine açıklamalarda bulundu.

Risâle-i Nur Külliyatı’nın eselerinin içeriklerini kitap kitap anlatan Gürsoy, vecize sözlerden yaptığı iktibaslarla izleyicilerin gönlünü mest etti. Gürsoy, “Risâle-i Nur Kur’ân’ı ve İslamiyeti asrımız insanının idrakine sunuyor. Her parçası ayrı bir derde tiryak oluyor. Dünya bu eserleri okurken insanımız bu hazineye bigâne kalmamalıdır”dedi.

MEŞRUTİYETE SAHİP ÇIKTI

Av. Hasan Demir de konuşmasında Bediüzzaman’ın demokrasi, hürriyet ve Meclise İslâmiyet namına sahip çıktığını belirterek, “Bunun için İstanbul’da, Selanik’te onu hummalı bir faaliyetin içinde görüyoruz. Hürriyetin İslâmın malı olduğunu, nutuklarla gazete makaleleriyle ifade etti. 31 Mart ayaklanması sırasında yatıştırıcı rol oynadı”şeklinde konuştu.

“Düne kadar birçok Müslüman kardeşimiz bunu anlamakta zorlanıyordu. Bugün herkes Bediüzzaman’ın çağın değerlerine getirdiği yorumu kabul ettiğini söyledi.

Bediüzzaman’ın, Bitlis’te Ruslara karşı savaştığını, esir düştüğünü sonraki yıllarda da İstanbul’un İngiliz işgali sırasında fetva yayınlayarak vatanı kurtarmanın cihad olduğunu duyurduğunu kaydeden Demir, “Bediüzzaman ısrarlı davetler karşısında geldiği TBMM’de yaptığı konuşmada ise, maddî zaferin manevî donanımlarla taçlandırılması gerektiğini aksi takdirde kazanımların zayi olacağına dikkat çekmiştir” diye konuştu.

M. ÂKİF BEKMEZ / ADIYAMAN

16.04.2009


 

“Namaz resimleri sergisi”ne büyük ilgi

DÜNYANIN ilk “Namaz Resimleri Sergisi”, İstanbul’da Birlik Vakfında açıldı. Son yıllarda toplumdaki namaz bilincini ve duyarlılığını arttırmaya yönelik etkinliklere bir yenisi daha eklendi.

“Resim çok önemli ve etkili bir mesaj dilidir” diyen ressam Arif Ergun, iki yıldır hazırladığı 42 yağlı boya tabloyu sanatseverlerin beğenisine sundu.

Fatih Aydın / İstanbul

16.04.2009


 

Sanayicinin cirosu yüzde 15,5 azaldı

Sanayİcİnİn cirosu bu yılın Şubat ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15.5, siparişleri ise yüzde 20.2 azaldı. Bir önceki aya göre ise ciro yüzde 0.6 artarken, siparişler yüzde 3.1 azalış gösterdi. TÜİK, Şubat ayı “Aylık Sanayi Ciro ve Sipariş Endeksini açıkladı. Buna göre, Şubat ayında sanayicinin cirosu yüzde 15.5 azalarak endeks bazında 122’ye geriledi. Ciro bir önceki aya göre ise yüzde 0.6 oranında artış gösterdi. Sanayinin alt sektörleri düzeyinde, 2009 yılı Şubat ayında geçen yılın aynı ayına göre değişim oranları incelendiğinde madencilik ve taşocakçılığı sektörünün cirosu yüzde 4.1 azalarak 165.4’den 158.5’e düştü. İmalat sanayi sektörünün ise yüzde 15.8 azalışla 121.2’ye geriledi. Ana Sanayi Grupları sınıflamasına göre en yüksek ciro düşüşü yüzde 34.5 ile dayanıklı tüketim malı imalatında görüldü. Bunu, yüzde 27.9 ile sermaye malı imalatı takip etti. Siparişler, 2009 yılı Şubat ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 20.2 azalarak 117.8 oldu. Ana Sanayi Grupları sınıflamasına göre en yüksek düşüş yüzde 31 ile sermaye malı imalatında gerçekleşti. Bunu, yüzde 25.8 ile dayanıklı tüketim malı imalatı takip etti.

16.04.2009


 

Gözler Merkez Bankası’nda

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, bu yılın dördüncü toplantısını bugün yapacak. Piyasalar, faiz oranlarında en az 50 baz puan indirimi bekliyor. Para Politikası Kurulu toplantısına, Kurul Başkanı ve Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Başkan yardımcıları Erdem Başçı, Burhan Göklemez, Mehmet Yörükoğlu, İbrahim Turhan ile kurul üyesi Abdullah Yavaş’ın katılması bekleniyor. Para Politikası Kurulu toplantısı, bugün saat 13.00-17.00 arasında iki aşamalı olarak yapılacak. Toplantı ile ilgili piyasadaki ağırlıklı beklenti, faiz oranlarında en az 50 baz puan indirim olacağı yönünde. Ankara / aa

16.04.2009


 

Ekonomiye dönün çağrısı

Ege ve Akdeniz Bölgesi Genç İş Adamları Federasyonu (EGAFED) Yönetim Kurulu Başkanı Efkan Ceylan, ‘’Seçim öncesi artan bütçe açığı, geciken IMF anlaşması, netleşmeyen teşvik kapsamı karmaşası, gecikmeli açıklanan tedbir paketleri ve bekleyen paketler, önümüzde ciddi sorun olarak durmaktadır. Ülke gündemi için artık ekonomiye dönülmesi gerekir. İş dünyası olarak AB reform süreci ve değişiklik düşünülen kanunlardaki yapılanmanın hızlandırılması, yeni pazarların oluşturulması, üretimin artırılması, yeni istihdam imkânlarının geliştirilmesi, AR-GE çalışmalarının desteklenmesi gibi beklentilerimiz var.’’

16.04.2009


 

İşsizlik fonu bütçeye kaynak oldu

Hükümetİn Katılım Öncesi Ekonomik Programı’nda 2011 yılına kadarki süreçte, İşsizlik Sigortası Fonu nema gelirlerinin dörtte 1’ini kaynak olarak kullanacak. Katılım Öncesi Ekonomik Program’da önümüzdeki 2 yıla ilişkin tespitlerde bulunuldu, riskler ortaya kondu ve hayata geçirilecek yeni düzenlemelere yer verildi. Buna göre, işsizlik sigortası fonu nema gelirlerinin dörtte 1’i ile özelleştirme fonunun nakit fazlası bütçeye aktarılacak. İflasa ilişkin yasal düzenleme gözden geçirilecek. Maaş ve ücretler ile memur emekli aylıkları hedeflenen enflasyona göre, işçi ve Bağ-Kur emekli aylıkları ise önceki 6 aylık enflasyona göre artırılacak. Sosyal güvenlik primleri ve gelir vergisi için birleştirilmiş beyanname uygulaması 2010 başında devreye girecek. 2010-2011 döneminde istihdam 537 bin kişi artacak ama istihdamdaki bu artış işsizlik oranını geriletmeye yetmeyecek ve işsizlik oranı yüzde 13,9 civarında gerçekleşecek. Uluslararası piyasalardaki sorunların derinleşmesi ve iç piyasayı etkilemesi halinde Merkez Bankası, yabancı para zorunlu karşılık oranlarında bir miktar sınırlı indirime gidebilecek, döviz depo piyasasında işlem yapma limitleri artırılabilecek.

16.04.2009


 

Toptan: Terör örgütüyle ilgili ek düzenlemeye gerek yok

CumhurbaşkanI Vekili ve TBMM Başkanı Köksal Toptan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un dünkü açıklamasına ilişkin, ‘’Sayın Başbuğ, Türk Ceza Yasasının 221. maddesinin uygulamasından, uygulanabilirliğinden söz etti. Yeni bir yasal düzenlemenin 221’e eklenmesi gerektiği şeklinde bir kastı yoktu gibi algıladım’’ dedi. Köksal Toptan, gazetecilerin, Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un, terör örgütü ve mevcut yasal düzenlemeyle ilgili sözlerini hatırlatarak, ‘’ne yapılması, nelerin değiştirilmesi gerekiyor?’’ şeklindeki soruları üzerine kendisinin konuyu öyle yorumlamadım. Mevcut yasanın yani anladığım kadarıyla Türk Ceza Yasasının 221. Maddesinin uygulamasından söz etti. Uygulanabilirliğinden söz etti. Ben öyle yorumladım’’ diye konuştu. Toptan, bu uygulanabilirliği kılmak için bazı eklemeler yapılıp yapılmaması gerektiği yönündeki soru üzerine, şunları söyledi: ‘’Ben tam onu anlamadım doğrusunu isterseniz. Sanki yasanın uygulamasında bir takım eksiklikler... Ne olabilir? Bu yasanın varlığının iyi anlatılması, iyi duyurulmasını belki kast ediyor olabilir doğrusunu isterseniz. Diğer yorumlara da saygı duyuyorum. Ama ben yeni bir yasal düzenlemenin 221’e eklenmesi gerektiği şeklinde bir kastı yoktu gibi algıladım.’’

16.04.2009


 

DP ambleminin değişmesi gündemde

16 MAYIS'TA kongreye hazırlanan Demokrat Parti’de (DP) ambleminin değişmesi gündemde. DP lideri Süleyman Soylu’nun başkanlığında, dün toplanan Genel İdare Kurul Toplantısı’nda, 16 Mayıs Olağanüstü Kongresi ile ilgili çalışmaların sürdürülmesi kararına varıldı. Kongrede, DP Genel İdare Kurulu, oy birliği ile büyük Genel Kurul’a, şu tüzük değişiklik tekliflerini getirmeyi kabul etti: 1- Demokrat Partinin amblemi olan Türkiye haritası üzerindeki kıratın Türkiye haritası bölümü, seçim pusulasında da daha önceki çalışmalarda ve görsellikte karmaşıklığa yol açtığı için amblemden çıkarılıp sadece kıratın kalmasının teklif edilmesi. 2-Demokrat Parti tüzüğünde taşınmaz satış yetkisi Genel İdare Kurulu’na aittir. Bu yetkinin Genel Merkez binaları olan Kızılay Akay binası, Kızılay Selanik binası ve Celal Bayar Köşkü ile ilgili yetkilerin sadece Büyük Kongre kararına devredilmesi hükmünün tüzüğe ilave edilmesi.

16.04.2009


 

Savcı Murat Gök’e yetkileri geri verildi

İZMİR Cumhuriyet Başsavcılığı´nın kararıyla soruşturma yetkisi geçen hafta elinden alınan Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Murat Gök bu yetkisine yeniden kavuştu. Yaptığı sıra dışı operasyonlar ve soruşturma yöntemleriyle adı “Süper Savcıya” çıkan Murat Gök´ün soruşturmacılık görevinden alınıp duruşma savcılığına verilme kararı kafalarda, “Soruşturmaların önü mü kesiliyor” şüphelerinin doğmasına sebeb olmuştu. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Murat Gök´e soruşturma yetkisini yeniden verdiği bildirildi. Yeni düzenlemeye göre Murat Gök´ün soruşturmalara devam edeceği gibi, kendi yürüttüğü soruşturmaların duruşmalarına da gireceği öğrenildi.

16.04.2009


 

Sendikaların Taksim inadı

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, İstanbul’da 1 Mayıs’ı Taksim dışında bir başka alanda kutlamama kararlılığında olduklarını bildirdi.

Çelebi, Taksim Gezi Parkı’nda, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliğinin ortak açıklamasını okudu. Dünyanın her yerinde yüz milyonlarca emekçinin 15 gün sonra kentlerinin en merkezi yerlerinde bayramlarını en güzel biçimde kutlayacaklarını ifade eden Çelebi, Türkiye’de de 15 gün sonra “Uluslararası birlik mücadele ve dayanışma günü” olan 1 Mayıs’a ilişkin hazırlıkların devam ettiğini hatırlattı. Çelebi, sözlerine şöyle devam etti:”Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey demokratikleşmedir. Bu anlamda Taksim’de olmak inatlaşma değil, demokrasi mücadelesinin olmazsa olmazlarındandır. Çünkü Taksim Meydanı, 36 insanımızın katledildiği 1 Mayıs 1977 katliamının ardından 1 Mayıs ile özdeşleşmiş, ‘1 Mayıs Meydanı’ olmuştur. Emekçilere yapılan en kanlı saldırı bu alanda gerçekleşmiştir. Bu bir sembol değil, bedelini etimizle kanımızla gözyaşımızla ödediğimiz bir tarihtir. Bu nedenle Taksim, 1 Mayıs alanıdır.”

Süleyman Çelebi, 1977’deki olayların açığa çıkarılması ve unutturulmaması için Taksim kararlılığını sürdürdüklerini vurgulayarak, “Bizler İstanbul’da 1 Mayıs’ı Taksim dışında bir başka alanda kutlamama kararlılığındayız” dedi. Çelebi, 1 Mayıs’ın tatil ilan edilmek istenmesinin önemli bir kazanım olduğunu, ancak bu kararı çok gecikmiş bir adım olarak değerlendirdi.

16.04.2009


 

Şahin’den Baykal’a sert tepki

Adalet Bakanı Şahin, Ergenekon’un 12. dalgasına yönelik yapılan operasyonlarla ilgili yargı bağımsızlığını hiçe sayan sözleri nedeniyle CHP lideri Deniz Baykal’a ateş püskürdü. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Ergenekon’un 12. dalgasına yönelik basın mensuplarının sorularını cevapladı. Şahin, yargıda yürütülen davanının hükümetle ilintilendirilmesine sert çıktı. Şahin, CHP lideri Deniz Baykal’ın yargının faaliyetlerini hedef aldığı sözleriyle ilgili savcıları göreve çağırdı. Şahin şu açıklamalarda bulundu: “Türkiye demokratik bir ülkedir ve kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır. Şu anda devam eden bir yargı süreci var. Davayı bağımsız yargı organları yürütmektedir.Bazıları işi Türk yargısının darbe yaptığını iddia edebilecek kadar ileri götürülmektedir. Yargı darbe yapmaz. Devam eden dava ile ilgili soru bile yönetilemeyeceği açık bir şekilde kanunda yazılmışken bazı muhalefet parti liderleri bağımsız yargı organlarına açıkça müdahale ediyor. Yargı yapanı yargılar. Lütfen bu İttihat Terakkici zihniyeti bırakalım. Burada yapılan yanlışı da yine düzeltecek olan yargı organlarıdır. Yürütme organının yargı kararlarına müdahale etkisi yok. Kimse yürütmeye yargının düzeltilmesi yetkisini vermez.”

16.04.2009


 

YÖK bugün toplanacak

YÖK Genel Kurulu, bugün Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan başkanlığında toplanacak. YÖK’te gerçekleştirilecek toplantıda bir vakıf, kurmak istediği üniversiteye ilişkin sunum yapacak. 2 vakıf üniversitesine rektör atanmasına ilişkin rapor görüşülecek ve ayrıca bazı fakültelere dekan atanacak. Toplantıda, Vakıf Yükseköğretim Kurumları Koordinasyon Komisyonu ile Diploma Denklik Komisyonu’nun raporları da ele alınacak.

16.04.2009


 

Önyargılarla bilimsel araştırma bir arada olmaz

DR. Tahsin Gülhan,” Bir şeyleri bilmek inkâr etmeyi değil, araştırmayı gerektirir. Araştırma yaparken de önyargılardan uzak, durmak şarttır. Sonuçta ulaştığımız doğrular, bildiğimiz doğruların aksi yönünde bile olabilir” dedi.

Yeni Asya Sürekli Eğitim Merkezinin (YASEM) eğitim faaliyetleri devam ediyor. Yeni Asya Gazetesi Seminer Salonu’nda 12 Nisan 2009 Pazar günü Dr. Tahsin Gülhan tarafından Bilimsel Araştırma Teknikleri semineri verildi. Hanımlara özel düzenlenen seminerde bilimsel araştırmanın pratik yollarını anlatan Dr. Tahsin Gülhan, “Bilimsel araştırma bazı şeyleri bilmek, bazı şeyleri ise bilmemektir” dedi.

İbni Haldun’un “Astlar, üstleri taklit ederler” sözünü hatırlatan Gülhan, sorumluluk taşıyan kişilerin sıradan insanlar gibi davramayacakları vurguladı.

Gülhan, bilimsel araştırmada amacın net olarak bilirlenmesinin ardından doğru soruları sormanın çok önemli olduğunu vurguladı. Gülhan, “Tarihte bir günübirlik yaşayanlar, bir de kalıcı olarak yaşayanlar vardır. İnsanın kalıcı olarak yaşayabilmesi için kalıcı eserler ortaya koyması gerekir. Bir şeyleri bilmek inkâr etmeyi değil, araştırmayı gerektirir. Araştırma yaparken de önyargılardan uzak, durmak gereklidir. Sonuçta ulaştığımız doğrular, bildiğimiz doğruların aksi yönünde bile olabilir” diye konuştu.

Gülhan, malûmat düzeyindeki bilgilerle derinliği olan bilimsel kriterlere uygun bir eserin ortaya konulamayacağını dikkat çekerek, “Malûmat düzeyindeki bilgileri anlam düzeyine çıkarmak için araştırma yapılmalı. Yapılan araştırma mevcut bilgilerin üzerine yeni bir değer katmalı. Bundan sonra da elde edilen bilgiler uygulanmalı ve toplumun hizmetine sunulmalı” dedi. Seminerin öğleden sonraki bölümünde atöyle çalışmaları yapıldı. Soru-cevapların ardından katılımcılara YASEM katılım sertifikaları verildi.

MUSTAFA GÖKMEN / İSTANBUL

16.04.2009


 

E-kayıt başvuruları 1 Haziran’da başlıyor

E-KAYIT başvuruları ilköğretimde 1 Haziran, liselerde 1 Ağustos 2009 tarihinde başlayacak. 2009-2010 eğitim-öğretim yılı kayıt başvuruları, internet üzerinden gerçekleştirilecek. Bu kayıt döneminden itibaren şehit ve gazi çocuklarının yanı sıra özel eğitime ihtiyacı olan çocuklar da istedikleri okula kaydolabilecekler. Millî Eğitim Bakanlığı, ilköğretim okullarına e-kayıt uygulaması konusunda bir genelge yayımlayarak, öğrenci yerleştirme komisyonlarının çalışmalara başlamalarını istedi. Genelgede, konuyla ilgili kanun ve yönetmelik hükümlerine işaret edilerek 2009-2010 eğitim-öğretim yılından itibaren ilköğretim okullarına öğrenci kayıtlarının Ulusal Adres Veri Tabanı’ndaki adresler ve çocukların MERNİS nüfus bilgilerinin esas alınarak elektronik ortamda gerçekleştirileceği vurgulandı. Ortaöğretimde de sınavla öğrenci alan fen ve anadolu ile sosyal bilimler liseleri dışındaki liselere kayıt başvuruları 1 Ağustos 2009’da başlayacak. Ortaöğretimde de kayıt başvuruları internet üzerinden gerçekleştirilecek ve ilköğretim okullarındaki yöntem aynen izlenecek. Bu çerçevede il ve ilçelerde kurulacak ‘’Öğrenci Yerleştirme Komisyonları’’ her okulun kayıt bölgesini ve kontenjanını belirleyecek.

16.04.2009


 

Google, Mimar Sinan’ı unutmadı

GOOGLE dünyanın en büyük Türk mimarlarından olan Mimar Sinan’ı doğum gününde unutmadı. Dün Google’ın anasayfasını ziyaret edenleri bir sürpriz bekliyordu. Google birçok ülkede uyguladığı özel günler için tasarlanan logolarını sunmaya dün de devam etti. 15 Nisan 1489 tarihinde doğan Mimar Sinan’ı Türkiye unutsa da Google unutmadı. Büyük Türk mimarı, Mimar Sinan için hazırlanan özel logo Mimar Sinan’ın eserleri ile donatılmış ve Google yazısı bu eserlerle oluşturulacak şekilde dizayn edilmiş. İstanbul/Yeni Asya

16.04.2009


 

Binalar, depreme karşı “güç”leniyor

İSTANBUL İl Özel İdaresi Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) tarafından yürütülen güçlendirme ve yeniden yapım çalışmaları devam ediyor: İl Özel İdare’den yapılan açıklamaya göre göre, bugüne kadar 30 okul, 3 yurt, 2 hastane, 1 poliklinik güçlendirildi, 11 okul yıkılarak mevcut yerinde yeniden yapıldı. 1 enstitü, 3 hastane, 3 poliklinik, 6 sosyal hizmet binası ve 22 okul, 1 polikliniğin yeniden yapım çalışmaları devam ediyor. Koşuyolu Pediatrik Hastanesi, Şişli Okmeydanı Hastanesi, Kartal Lütfü Kırdar Hastanesi ve Atatürk Yurdu’nun projeleri devam ediyor. 26 tarihi ve kültürel kampüsün (176 bina) envanteri çıkarılarak, deprem performansı açısından değerlendirilme çalışması tamamlandı.

16.04.2009


 

İstanbullu çocuklar denizle buluşacak

İSTANBUL’DA yaşadığı halde denizi hiç görmemiş çocuklar, 23 Nisanda denizle buluşacak. İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş’den (İDO) yapılan yazılı açıklamaya göre, Deniz Temiz Derneğinin (TURMEPA) ‘’Sınırsız Mavi’’ eğitim projesi kapsamında, Bağcılar, Esenler, Gaziosmanpaşa, Güngören ilçelerindeki 15 ilköğretim okulunda deniz konusunda bilinçlendirme ve bilgilendirme amaçlı eğitimler verildi. Bu eğitimlerde çocukların önemli bir kısmının hiç deniz görmediği, bazı okullarda denizi hiç görmemiş çocukların oranının yüzde 37,3’lere kadar çıktığı belirlendi. İDO ve TURMEPA bu kapsamda işbirliği yaparak 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinlikleri kapsamında, çocuklara özel vapur seferleri düzenleyecek. 6 özel vapur seferi ile 2 bin 779 ilköğretim öğrencisi, bu okullarda görev yapan toplam 200 öğretmenle birlikte İstanbul’un güzelliğini denizden seyredecek. Etkinlik programı çerçevesinde ilköğretim öğrencilerine teknede ‘’Denizler Neden Önemlidir?’’ konulu bilinçlendirme ve bilgilendirme sunumları yapılacak ve tanıtıcı filmler gösterilecek.

16.04.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis