12 Ağustos 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

Danıştay çifte standart yapar mı?

Türkİye’ye en yakışan benzetmelerden birinin ‘Tuhafistan’ olduğu kanaatindeyim. Hukukun en sivil ayağını oluşturduğu varsayılan baroların, kraldan fazla kralcı tavırları bu düşünceyi pekiştiriyor. ‘Sabıkası’ hayli kabarık olan İstanbul Barosu’nun katsayı tavrı herhalde zirveyi teşkil ediyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına rağmen Sacit Kayasu’ya avukatlık hakkı tanımayan bir ‘hukuk’ kurumundan bahsediyoruz. Baro, tedavi hakkını savunayım derken, hangi hastanın hangi hastanede tedavi edilmesi gerektiğine karışmaya bile kalkışmıştı. Sevk zincirinde yer almamasına rağmen, bazı Ergenekon sanıklarının GATA’da tedavi edilmeleri hususundaki ısrarları hâlâ zihinlerde. Katsayı adaletsizliğini kaldıran ve meslek liselerini diğer liselerle eşit hale getiren Yükseköğretim Kurulu kararının iptalini de istediler. Hem başvuru dilekçesinde, hem de basın açıklamasında öyle bir cümle kullandılar ki, hukuk adına yüz karası diyebiliriz.

Baro, düzenlemenin meslek liselerinin önünü açmayı hedeflediğine inanmadığını söylüyor. Ve ekliyor: “Böyle olduğunu görsek ve inansak hiç kuşku yok ki bunun destekçisi olurduk. YÖK bu uygulaması ile meslek lisesi mezunlarının haklarını koruyor görüntüsü altında, aslında imam hatip lisesi mezunlarının, katsayı puanı uygulanmaksızın genel (düz) lise mezunları gibi üniversitelere girmelerinin yolunu açmış bulunmaktadır.” Bazı meslektaşları Baro Başkanı Muammer Aydın’a ‘hukuka giriş’ kitabı göndermekte haksız değiller. Zira hukukun birinci ilkesi ‘kalbe değil, ele bakmasıdır’. Yani subjektif ve ölçümlenemeyen niyetler, hukukun ilgi ve yetki alanında değildir. Hukuk sadece eylemi değerlendirmeye tabi tutabilir. İstanbul Barosu’nun kalp gözü açık(!) yöneticileri, YÖK üyelerinin niyetlerinin kötü olduğunu yakalamış! Bununla da yetinmemişler, Türkiye’nin kaç din adamına ihtiyacı bulunduğunu hesaplamışlar ve ihtiyaç fazlasından dolayı iptal başvurusunda bulunmuşlar. İhtiyaç fazlası mühendislikler, iletişim fakülteleri, edebiyat fakülteleri için neden aynı sağduyuyu(!) göstermiyorlar? Devlet isteyene istediği eğitimi verebilir, kimseye iş garantisi vermez. Ben hobi olarak torna tesviye eğitimi almak istiyorum, sonunda o mesleği de yapmayacağım. Kimi, ne ilgilendirir?

Konuyu karara bağlama mercii olan Danıştay’ın tavrı da merakla bekleniyor. Yerindelik incelemesi yapmaya yetkili olmayan idari yargı, kararın mevcut mevzuat çerçevesinde usulüne uygun alınıp alınmadığına bakabiliyor. Yakın tarihte bizzat Danıştay’ın aynı konuda verdiği kararlar, tek yetkilinin YÖK olduğunu açıkça deklare ediyor. Önceki uygulamanın iptalini isteyen talepler, hep aynı gerekçeyle geri çevrilmişti. Bir yüksek mahkemenin aynı soruyu, soranın kimliğine göre cevaplaması düşünülemez. Aksi halde, “iki kere iki kaç eder” sorusunu “alırken mi satarken mi” şeklinde cevaplayan uyanıktan farkı kalır mı? Sarih olan kanun ve yönetmelikle çelişmeyi göze alsalar bile, kendi kararlarıyla ters düşmeyi izah etmekte zorlanacaklardır. ‘Kanunu böyle yorumladık’ deme şansları belki olabilir ancak, “Ahmet sorduğunda böyle, Ali sorduğunda şöyle yorumladık” diyemezler. ‘Burası Türkiye, her şey olabilir’ görüşüne katılmıyorum. Öncelikle burası eski Türkiye değil. Pek çok şeyin değiştiğini herkes kabullenmeli. Yoksa hukuk metinlerini yakalım, ‘toy toylamış, soy soylamış’ dönemine geri dönelim. Herkes kafasına göre bir hukuk tutturup gitsin. Çelişkili kararlar hukuka ve yargı mekanizmalarına inancı sarsıyor.

Bülent Korucu

Zaman, 11.8.2009

12.08.2009


Ahi Mesut ve Norşin

CumhurbaşkanI Abdullah Gül, Güroymak’a “Norşin” diye hitap etmişse ne olmuş yani, kıyamet mi koptu? Sadece Cumhurbaşkanı değil, yöre halkı da Norşin diyor. Benim gibi tarihe bulaşmış insanlar da “Norşin” demeyi tercih ederler.

Norşin medreselerinden nice alimler, hocalar yetişmiştir. Bediüzzaman Said Nursi, Seyyid Abdulhakim Arvasi, Sadrettin Yüksel, Ali Arslan ve Halil Gönenç hocalar da Norşin’den yetişmiş alimler arasındadır.

Norşin’in ismi 1987’de “Güroymak” diye değiştirilmiş. Yani 1987’den önce doğanların nüfus cüzdanlarında doğum yeri “Norşin” yazıyordu. İsmi değiştirilmiş diye Norşin demeyecek miyiz şimdi? Bu mantığı anlamak mümkün değil.

Ankara’da Hacı Bayram Veli’nin köyü “Zülfazıl”ın ismini de “Solfasol” diye değiştirmişlerdi. Herhalde köylü çocukları daha kolay nota öğrensinler diye yapmışlardır bunu. Öyle ya, ismi din kokuyor diye Zülfazıl’ı Solfasol yapacak halleri yoktu!

“Ahi Mesut” köyünün adını da “Eti Mesgut” olarak değiştirmişlerdi. Ahi de neymiş, biz Türkler Etiler’den gelmişiz kardeş, bu Ahi olsa olsa Eti olur. Hiç alakası yok ama Ahi, Eti’dendir anlayacağınız, büyüklerimiz öyle takdir etmiş abiler! Gerçi Ankaralılar Eti Mesgut’un Eti’sine alışmışlar da lakin Mesgut’una değil. Bu yüzden Etimesgut diyemezler de “Eti Mesut” derler.

Osmanlı vatandaşıyken Almanya’da Roza Lüxemburg’un “Spartakist Komünist” akımına kapılan “Ahi Sadık”ın ismi devr-i cumhuriyette “Sadık Eti” olmuştu. “Kim ulan bu Ahi Sadık denen Türk spartakist” diye ararken Sadık Eti adıyla CHP’den mebus olarak çıkmıştı kayıtlarda karşıma.

Hakiki Türklükle herhangi bir ilgisi bulunmayan uyduruk bir Türkleştirme adına tarihi isimlerin bir kalemde silinip atılması herhalde bize özgü şirinlikler olsa gerek.

İsmet Paşa’nın “Milli Şeflik” devrinde Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın fahri emniyet müdürü olarak her olaya sürdüğü “Zir Bucağı Müdürü” vardı. Hani, Vali Tandoğan’ın “falan suçluyu yakala getir” dediği, yakalayıp getirirken adamı yolda vurup öldüren Zir Bucağı Müdürü işte canım..

Zir Bucağı diye arıyorum, tarıyorum, bulamıyorum. Yok böyle bir yer. Yahu buhar mı oldu astığı astık kestiği kestik şu koskoca Zir Bucağı Müdürü’nün bucağı derken öğreniyorum ki adı değişmiş, olmuş mu “Yenikent!”

“Zir vadisi”nde ortaya çıkarılan Ergenekon cephaneliği yüzünden “Zir” ismi hafızalarımıza yerleşti, o da başka. Osmanlı’da fetret-nifak devrini başlatan Ankara Savaşı öncesinde Timur da korkunç fillerini Zir Vadisi’ndeki ormanlık arazide gizlemişmiş meğer, işe bakın!

Konuya dönersek, “Engürü”nün Ankara, “Burusa”nın Bursa, “Arz-ı Rum”un Erzurum olmasına itirazım yok, bu tür değiştirmeler gözüm başım üstüne. Norşin’in adı da “Nurşin” diye değiştirilseydi kimse de alınmazdı. Ben bir Türk olarak Güroymak’a Norşin demeye devam edeceğim, izninizle. Vatan haini mi oldum ben şimdi sevgili okurlar!

Abdullah Muradoğlu

Yeni Şafak, 11.8.2009

12.08.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.