16 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

Ergenekon dostları ‘Vakıflar’a mı sızdı?

Dün sabah İstanbul Valisi Muammer Güler aradı. Özetle diyor ki: ‘Biz mahyalarla ilgili böyle bir emir vermedik. Yani ‘o beş slogan kullanılacak’ demedik.”

Hayda!.. E, peki 13 Ekim Salı günü Star gazetesinde yayınlanan belge neyin nesi?

O belgede deniyor ki: “İstanbul Valiliği’nin 28 Ağustos 2009 tarih ve 490 sayılı faks emrine göre... Şu camilerin mahyalarında, bu sloganlar yer alacaktır...”

Peki diyen kim?

Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü...

Kime gönderilmiş bu faks?

İstanbul İl Müftülüğü’ne...

***

Vali Muammer Güler ısrarla “Biz böyle bir emir vermedik, sloganları belirlemedik” dedikten sonra Vakıflar hakkında soruşturma açıldığını söyledi.

Ayrıca kanıt olarak da Vakıflar’ın faksında atıfta bulunulan 490 numaralı kendi faksını geçti.

Gerçekten de valiliğin faksında böyle bir emir yok (Yani ‘şu sloganlar kullanılacak’ denmiyor.)

Vali Güler ayrıca kendi dönemindeki (2003-2009) 6 Ekim sloganlarını da geçti.

Gelin birlikte bakalım:

2003’ten 2008’e, hep şu iki slogan kullanılmış: 1) “Aziz İstanbul Kurtuluşun Kutlu Olsun”, 2) “Kurtuluşun Kutlu Olsun.”

O kadar! Siyasi göndermesi olmayan, düz sözler.

Ama bu yıl işler aniden değişiyor.

Öncelikle cami sayısı artırılıyor. Bir-iki camiden beş camiye çıkılıyor.

Daha da önemlisi, sadece bir camide ‘Kurtuluşun Kutlu Olsun’ sloganı kullanılırken, dört camide ‘ulusalcı/askerci’ sloganlar yer alıyor.

***

Demek ki birileri yalan söylüyor.

Ortada iki olasılık var:

Birinci Olasılık: Valilik böyle bir emir vermedi. Ama Vakıflar’ın Bölge Müdürlüğü, sanki böyle bir emir verilmiş gibi hareket etti.

O halde tartışmaya yol açan o sloganlar, Vakıflar 1. Bölge’de devreye sokuldu.

Bu da şu anlama gelir: Vakıflar’da faaliyet gösteren birileri, ‘demokratik açılıma’ karşı gövde gösterisi yaptı.

Faksın altında Bölge Müdürü İbrahim Özekinci’nin imzası görülmekte.

Acaba ‘Valilik böyle emrediyor’ diyerek, İstanbul İl Müftülüğü’ne yalan söyleyen Özekinci mi?

Yoksa o da mı bir biçimde kandırıldı?

İkinci Olasılık: Yalan valilikten kaynaklanıyor. Resmi faks emrinde yer almasa da, birileri Vali Muammer Güler’in adını kullanarak camileri siyasileştiriyor.

Her iki durumda da, bürokrasi dini siyasete alet ediyor.

Emre Aköz

Sabah, 15.10.2009

16.10.2009


Bak aynaya, gör halini

HalkI askerlikten soğutmayı düzenleyen TCK 318. madde.

Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanun...

Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesi...

Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında kanun...

Şerefe karşı suçlar (125’ten 131’e kadar)... Kamu düzeni (214, 216, 217, 218, 220)...

Devletin güvenliği (312, 314)...

(...)

Bunlar ne?

AB’nin “İlerleme Raporu”nda “ifade özgürlüğünü” engelleyen yasaların dökümü...

Başka bir deyişle, Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri açısından henüz “eşikte” olduğunun resmi...

Rapor, bu yasalar nedeniyle, “gazeteciler, yazarlar, yayıncılar, siyasetçiler, akademisyenler ve diğerleri soruşturulma, kovuşturulma, yargılanma, mahkûmiyet ve hapsedilme riski altındadır” demekte ve bu nedenle insanların “otosansür yapmak zorunda kalabileceği” tehlikesine dikkat çekmekte...

Tabii Avrupa Birliği’nde “ifade özgürlüğünü” tanımlayan Handyside Kararı’nı ölçü alırsak, daha da çok yol almamız gerekmekte...

***

İfade özgürlüğümüz yetersiz ama...

Her fırsatta siyasete müdahale edip, konuşmaya meraklı bir askeriyemiz var.

İlerleme Raporu her fırsatta “etnisite, Güneydoğu, laiklik ve siyasi partiler gibi iç ve dış politika konularında” görüş açıklayan ve böylece “siyaseti etkilemeyi sürdüren üst düzey ordu mensuplarından” şikâyetçi.

Türkçesi...

İfade özgürlüğünün yetersiz olduğu, askeri vesayet altında bir ülke.

(:::)

***

Başka?

AB Komisyonu, “1980 askeri darbesi döneminde yazılan mevcut Anayasa’nın AB standartlarına uygun şekilde birçok alanda daha fazla demokratikleşmeye izin vermesi ve temel özgürlüklere daha güçlü güvenceler sağlaması için değiştirilmesi gerektiği konusunda farkındalığın arttığını” vurgulayarak sevincini ifade ediyor.

Darbeden 29 yıl sonra “12 Eylül zihniyeti” ile demokratikleşme olamayacağını hissetmeye başlamışız.

Yunanistan’da ise 1967 Darbesi’ni yapan albaylar hapishanede ter-i hayat eyliyor.

Aradaki bu fark, Birleşmiş Milletler’in “İnsani Yaşam Endeksi”ne de yansıyor. Biz 79’uncu sıradayız, onlar 24’üncü sırada...

***

AB çok çok haklı olarak...

2008 yılı başında hazırlanan sivil Anayasa taslağının gündeme alınmaması, siyasi partilerin Anayasa değişikliği konusunda uzlaşamaması ve “hükümetin Anayasa değişikliği için bir öneri ya da yöntem teklifinde bulunmamasını” da eleştirmekte...

Rapor, “siyasi partiler arasındaki diyalog ve uzlaşma ruhu eksikliğinin” siyasi ve anayasal reformlarda “sınırlı” ilerleme sağlanabilmesinde etkili olduğunu belirtiyor.

Neden böyleler?

Çünkü bunlar 12 Eylül yasalarına göre kurulmuş ve 12 Eylül rejimine karşı demokratik bir isyanı varlık nedeni yapmayan siyasi kurumlar.

AB İlerleme Raporu’nda bu kapsamda Türkiye’den...

Anayasa’nın özellikle siyasi partiler, sendikalar ve Türkçe dışındaki dillerin kullanımıyla ilgili maddelerinin gözden geçirilmesi ve ombudsmanlık kurumunun önündeki engellerin kaldırılması talep edilmekte.

Sivil bir anayasadan yakın bir zamanda belli ki umutları yok, hiç olmaz ise kısmi tadilat olsun demekteler.

***

Ben, tecrübeli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, “gerçek Türkiye” resmini AB’nin “İlerleme Raporu” üzerinden okurum.

Gerçek Türkiye resmini görmek istemeyen her türlü zevat da, AB konusunda bin bir fikir serd eder ama İlerleme Raporu’nda teker teker somut bir şekilde sıralanan temel yetersizliklere dönüp bakmaz.

Çünkü orada gerçek bir Türkiye fotoğrafı var...

Abartılı bir şekilde övünmek var iken, aynada gerçek halini görmek, bizim buraların kültüründe maalesef yok.

“Aynaya bak gör halini” durumunu sevmiyoruz.

Gerçekçilik esas olsa, Türkiye’nin tek gündemi “İlerleme Raporu” olurdu...

Mehmet Altan, Star, 15.10.2009

16.10.2009


Açılım ve seçim kaygıları...

İktİdar sözcüleri her ne kadar, “Bu işin seçimle alakası yok. Erken seçim kesinlikle gündemde değil” gibi açıklamalar yapsalar da Ankara’da artık atılan, daha doğrusu atılmaya çalışılan adımlar seçime endeksli.

Adında bile henüz kesinlik bulunmayan, “Kürt Açılımı”, “Demokratik Açılım”, son olarak da “Milli Birlik Projesi” diye tanımlanan açılım da, her ne kadar aksi iddia edilse de seçim hesaplarının gölgesinde tartışılıyor.

“Türkiye’nin en önemlisi meselesi” diye sunulsa da geri plandaki hesaplar seçim kaygıları üzerine kurulu.

O yüzden iktidar partisi tartışmanın her aşamasında anket yaptırıp oy oranının nasıl etkilendiğini ölçmeye çalışıyor. O yüzden açılımın adı üç haftada bir değişiyor. En sonunda da muhalefetin “ülkeyi bölüyorlar” eleştirilerinden etkilenildiği için “Milli Birlik Projesi” adı bulunuyor.

Yoksa bu kaygılar duyulmasaydı hükümet geçen süre içinde en azından anayasa değişikliği gerektirmeyen konularda adımlar atabilir, projenin kapsamı konusunda kamuoyuna doyurucu açıklamalar yapabilirdi. Ama yapamıyor. Bölücülük suçlamalarının yoğunlaşmasından, bunun kamuoyunda, seçmen tabanında karşılık bulmasından kaygı duyuyor.

(...)

Kapsam dar da tutulsa seçim sürecine damgasını vuracak olan ana tema “açılım” olacak. İktidar muhalefeti demokrat olmamakla suçlayacak. Muhalefet de iktidarı bölücülüğe prim vermekle...

Bu tartışmalar aslında iktidar sözcülerinin “kesinlikle yok” dedikleri erken seçimi de gündeme getirebilecek. Seçimler normal olarak 2011 yılı Temmuz ayında. Fakat iki nokta Türkiye’yi 2011 sonbaharında erken seçime sürüklemeye aday.

Birincisi açılım tartışması. İkincisi de ekonomi...

Bilal Çetin, Vatan, 15.10.2009

16.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.